Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Yunus’un ürün alamadığı bir kuraklık yılı, onun hayatının seyrini tamamen değiştirecek bir olaylar zincirini harekete geçirir. Yunus bu kuraklık yılında, öküzünün sırtına bir heybe atarak, kuraklıktan etkilenenlere geçimlik buğday veren Hacı Bektaş dergâhının yolunu tutar. Dergâha eli boş varmamak için, yol boyu alıç toplayarak dergâha iletir. Dergâhta birkaç gün dinlendikten sonra, memleketine dönmeye karar verir. Ancak Yunus Emre’deki cevheri gönül gözüyle gören Hacı Bektaş, ona bir derviş göndererek “Buğday mı verelim, nefes mi?” diye sordurur, sorunun sırrından gafil olan Yunus; “Nefesi ne yapayım, bana buğday gerek” der. Dervişin bu cevabı getirmesi üzerine Hacı Bektaş; “Her çekirdek başına on nefes verelim!” diye yeni bir teklif iletir. Yunus; “Çoluk çocuğum var, bana buğday gerek!” diyerek kararından vazgeçmez. Bunun üzerine buğdayı alıp yola düşen Yunus, köyün çıkışında gaflet uykusundan uyanır ve hemen tekkeye dönerek buğdayı indirir ve karşılayan dervişe, “Erenler, himmet ettiği nasibi versin, buğday gerekmez bana!” der. Durum Hacı Bektaş’a bildirilince “O kilidin anahtarını Tapduk Emre’ye sunduk, gitsin nasibini ondan alsın!” cevabını verir. Bu cevap üzerine Yunus, Tapduk Emre dergâhına giderek olan biteni anlatır. Tapduk Emre; “Hâlin bize malum oldu” der ve yol haritasını çizer: “ Hizmet et, emek ver, nasibini al!” Yunus, dergâhın oduncusu olarak görevlendirilir. Tam kırk yıl boyunca bu görevde kalır. Ancak bu sürede dergâha ne yaş ne de eğri odun getirir. Neden böyle yaptığını soranlara, “Erenler meydanına hiçbir eğri yakışmaz!” cevabını verir. Ancak kırk yılın sonunda kendine manevi âlemden bir şey açılmadığını sanarak tekkeyi terk edip dağlara gider. Bir gün bir mağarada yedi ere rastlayarak onlarla arkadaş olur. Bu mağara dostları, geçimlerini her gece birinin dua ederek sofra indirmesiyle sağlarlar. Sıra Yunus’a gelir. Yunus, “Ya Rabbi, onların dua ettikleri zatın yüzü suyu hürmetine beni utandırma!” diye dua edince o gece iki sofra birden iner. Arkadaşları: “Kimin yüzü suyu hürmetine dua ettin?” diye sorarlar. Yunus: “Önce siz söyleyin, sonra ben!” der. Onlar da duayı, Tapduk Emre’nin kapısında kırk yıl hizmet eden erin hürmetine yaptıklarını söyleyince Yunus, hemen dergaha dönerek şeyhinin hanımı Ana Bacı’ya sığınıp af diler. Ana Bacı Yunus’u affeder ve şeyhin affetmesi için de şöyle bir çözüm şekli üretir: Yunus sabah namazı vakti, kapı eşiğine yatacak, Ana Bacı, gözleri görmeyen şeyhi abdest almaya götürürken ayakları Yunus’a takılacak, Şeyh, "bu kim?" diyecek, Ana Bacı da “Yunus” diye cevaplayacak, şeyh “Bizim Yunus mu?” derse, Yunus, ayağına kapanıp af dileyecek. Ana Bacı’nın planı öngördüğü gibi işler ve Yunus bu maceradan “Bizim Yunus” payesiyle çıkar. Yunus’un, Bizim Yunusluk döneminde gerçekleşen bir olay onun dil kilidinin kırılmasıyla sonuçlanır. Bir gün Tapduk Emre dergahına Anadolu erenleri gelir. Onların şerefine bir meclis kurulur, bu mecliste şevke gelen Tapduk Emre bu şevk hâllerini dile getirmekle görevli Yunus-ı Gûyende’ye “söyle!” der, lakin bu derviş buyruk üç kez geldiği hâlde söyleyemez. Bunun üzerine şeyh, Bizim Yunus’a dönerek: “Vakit tamam oldu, kilidini açtık, nasibini aldın, sen söyle!” der. O an, Yunus’un gönül gözü açılıp içindeki şevk denizi coşar ve dinleyenleri hayran eden mana incileri saçar. Onun bu can sohbetinde söyledikleri, ziyan olmasın diye dervişlerce kaleme alınır ve ortaya seçkin bir divan çıkar.
·
33 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.