Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Çocuklarım intikamımı alsın! Babaları suçlu değil şehittir.
Çaresizliğin gelip çattığı başkaları için herhangi bir, ama onun için ıstırap dolu son gecelerdi. İdam edileceğini anlamış, eşi Hayriye Hanım ve kardeşi Cevdet Bey’e mektup yazmıştı. Bir vasiyetname niteliğindeydi. Son satırlarını belki de bilmediğimiz bir gözyaşı damlası ile noktalamıştı. Kendisini ve çocuklarını zor durumda bıraktığı için özür diliyor, suçsuzluğunu haykırıyordu. İlk mektup Hayriye Hanım içindi: “Hayriye, Resmi vazifemi şimdiye kadar sadıkane surette ifa eylediğim gibi şu Ermeni işinde insani vazifemi elimden geldiği kadar hakkiyle yaptım. Bana isnat olunan cürümlerin hepsinden temizim. Fakat ihtiras ve garaz beni mahkûm eyledi. Beni mahvettiler. Aciz kalan ailem, biçare üç çocuk ile seni de mahvettiler. Allah intikamımı alsın. Suçsuzluğum sonra anlaşılacaktır. Fakat heyhat... Mustafa Paşa garezkâr. Cemal Bey keza, işte iki şahıs ki, bir ailenin mahvına sebep oldular. İsnat olunan fiillerin hiçbirinin faili değilim. Şahitlik edenlerin içinde yalnız fırka kumandan vekili doğru söyledi. Öbürleri hayır... Çocuklarım sana emanet. Terbiyelerine dikkat et. Fakir ve açsınız. Elveda. Zevciniz Nusret” Nusret Bey, Hayriye Hanım’a ikinci bir mektup daha yazar. Vasiyetini kardeşi Cevdet Bey’e teslim ettiğini, sabırlı olmasını tavsiye eder: “Hayriyem, Vasiyetnamemi biraderime verdim. Senin için cüzdanıma ayrı bir vedaname yazdım. Elveda karıcığım, güzel karıcığım, seni tahayyül ederek öleceğim. Müslümanız elhamdülillah. Ahirette buluşuruz. Allah için çocuklarımı iyi terbiye et. Sabırlı ol ve bu hale tahammül et. Kocan mücrim değil, masum ve şehittir. Allah zalimleri kahretsin. Gümüş tabakamı, saatimi ve boş cüzdanımı sana verilmek üzere Binbaşı Hamdi Bey’e verdim. O, biraderime verecektir. Borçlarımı gösteren pusulayı ağabeyime verdim. İleride müsait zamanınızda ödersiniz. Nusret” Kardeşi Cevdet Bey’e yazdığı mektup 3 Ağustos 1920 tarihini taşır. Oldukça duygusal olan satırlarında ailesini yalnız bırakmamasını ister ve suçsuzluğunu haykırır: “Kardeşim, Hayatımın son günlerini yaşıyorum. Hayatımda millet ve vatanıma hizmetten başka gayem yoktu. Onu elhamdülillah ifa ettim Masumum. Mustafa Paşa garazını bugün de gösterdi. İzzettin (kayın biraderi) tafsilatı ile anlatsın. Küçük çocuklarımı, zevcemi yalnız ve fakir olarak bırakıyorum. Beş gün sonra yiyecekleri kalmayacaktır. Allah aşkına sokaklara bırakma. Anneleri çocuklarımın terbiyesine baksın. İntikamımı almak için çocuklarımı ona göre terbiye ederek büyütsün. Babaları mücrim değil, şehittir. İşte son nefesimde hiçbir şeyden korkmayarak vicdanımdan kopup gelen şu ifadelerimi sana bildiriyorum. Vatanım yaşasın. Elbet bir gün gelir intikamım alınır. Masumların ahı büyüktür. Bir masumun kanı ile oynayan şu Mustafa Paşa’nın hain hareketleri şu dünyada acaba kendisine kar kalacak mı? Sabır tavsiye eder ve aileme sefalet çektirmemenizi rica ederim. Bilirim, senden başka kimsem yok. Elveda kardeşim, hakkınızı helal ediniz. Nusret” Nusret Bey’in son mektubunun tarihi idam edildiği tarihi taşır. Vakit Gazetesinde iki işinin idam edileceğini okumuştur ve birinin kendisi olduğunu anlamıştır: “Kardeşim Cevdet’e, Bugün Ağustos 1920’nin beşidir. Tam 10 aydır mevkuf bulunuyorum. Bugünkü Vakit’te ne garip bir havadis var. Bugünlerde iki kişinin idamından ve Kuvay-i Milliyeci’lerden birinin kurşuna dizileceğinden bahsediyor. Mahkemesi biten bir ben varım. Düşündüm. İkincisi ya biçare Gani-ki kardeşi geçenlerde idam edildi- yahut bugün mahkemesi bitecek olan Amasya tehcirinden Mutasarrıf Sırrı veya Hasan’dır. Metanetim yerinde, henüz bunu ihlal eder gibi bir hal hissetmiyorum. Masum ve günahsızım. Bana isnat edilen suçların hiçbirinin faili olmadığım için beni katleden Mustafa Paşa vesaireden Allah intikamını alacaktır. Vatan ve millet sağ olsun. Elbet onlar da kanun ve nizam dairesinde bu zevattan intikamımı alacaktır. Zamanında çocuklarımın kanını talep ve intikamımı almak için onları şimdiden o suretle terbiye etmesi annelerine borçtur. Kendisine söyleyiniz. Biçare anneleri... Biçare Hayriye... Ya sen? Bilmem bu akıbete tahammül edebilecek misin? Hastasın. Senden bu suretle ayrıldığım için teessürüm büyüktür. Gerek seni, gerek evlatlarımı tahayyül ettiğim gibi istirahat ettiremedim. Benim durumum sizi de sefalete sevk etti. Allah aşkına sabret... Arada üç sevgili çocuğumuz var. Sabret. Allah senin ve benim intikamımızı emin ol ki alacaktır. Namuskâr bir adamı yıkan bu adamlar cezasız kalmayacaklar.” 5 AĞUSTOS 1920 Tarih 5 Ağustos 1920... Yer Beyazıt Meydanı. Nusret Bey’in cansız bedeni darağacında sallanıyordu. Eşi Hayriye Hanım ise sehpada sallanan bedeninin altında haykırıyordu. Çünkü Nusret Bey’in göğsündeki idam fermanında “ırz düşmanlığı ve para hırsızlığı” suçları da ilave edilmişti: “Astılar... Hainler astılar. Ama niçin namusuna dokundular?” Nusret Bey, saat 10’a kadar teşhir edildikten sonra Topkapı Mezarlığına defnedilmişti. Borçlarını ödemesini kardeşi Cevdet Bey’e ise vasiyet etmişti ama idamın arkasından kısa bir müddet sonra yaşamını yitirecekti. Ağabeyinin idam edilmesi onu çok yıkmış, feci sonu bir türlü kabullenememişti.
21 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.