Gönderi

Ara akşam güneşinin karşısında dôrt gündür Picasso'yla olmanın ne kadar önemli bir firsat olduğunu düşünürken, Miguel ilginç bir öykü anlattı: "Burada, Cannes dolaylarında oturan bir arkadaşı, evleneceği hafta Picasso'ya düğün davetiyesi göndermiş. Tabii Picasso bırakın gitmeyi, olayı bile unutmuş. Aradan zaman geçmiş, bir yerde karşılaşmışlar. Arkadaşı sitem ederek, Düğün davetiyemi gönderdim. Gelmedin bile' demiş. Picasso birkaç gün sonra arkadaşının evine gitmiş. Ver şu evin anahtarını. Sen de al şu uçak biletini, karınla birlikte seyahate çık, iki hafta sonra gel. Sana düğün hediyeni vereceğim' demiş. Sonra gırgır geçmişler, içmişler, adam evin anahtarını verip karısıyla birlikte seyahate çıkmış. İki ûç hafta sonra eve döndüklerinde, bütün duvarların Picasso resimleriyle kaplı olduğunu görmüşler. Çok sevinmişler, 'Dünyanın en büyük hediyesi bu! Daha büyük ne olabilir ki?' diyerek Picasso'ya teşekkür etmişler. Ne var ki, sonuç hiç de umulduğu gibi olmamış. Adam evde kiracı olarak oturuyormuş, Picasso'nun evi resimleriyle süslediğini duyunca ev sahibi kirayı üç katına çıkarmış. Zar zor kabul etmişler ve Picasso resimlerinin içinde oturmayı sürdürmüşler. Duvarlardaki Picasso’ları sökemeyeceklerine göre, ister istemez ev sahibinin isteğine uymuşlar. Ne var ki iş bununla da bitmemiş, kentin belediyesi ev sahibine müracaat ederek, binayı satin almak istediklerini, müze yapacaklarını bildirmiş. Ev sahibi iyi bir para karşılığı evi belediyeye satmış. Derken belediye Picasso'nun arkadaşına tahliye davası açmış; dava bir hayli sūrmüşse de sonunda| evden çıkmak zorunda kalmışlar. Böylece Picasso hediye vereyim derken, arkadaşının başına büyük dert açmış. Zavallı adamı dūşün, hem evinden oluyor hem Picasso'lardan. Garip değil mi? Ben de bu öyküyü buraya ilk işe girdiğim sıralarda duymuştum.”
Sayfa 177Kitabı okudu
·
9 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.