"...Günde üç-dört kez çalıyorduk. Önce lüks mevkinin zenginleri için, sonra ikinci mevkideki yolcular için çalıyorduk, ara sıra da zavallı göçmenlerin olduğu yere gidip onlar için çalıyorduk, ama üniformasız, gelişigüzel çalıyorduk, bazen onlar da bizimle birlikte çalıyordu.
Okyanus büyük ve korkutucu olduğu için çalıyorduk, insanlar zamanın nasıl geçtiğini anlamasınlar, nerede olduklarını ve kim olduklarını unutsunlar diye çalıyorduk. Dans etsinler diye çalıyorduk, çünkü eğer dans edersen ölmezsin ve kendini Tanrı sanırsın. Ragtime çalardık, çünkü Tanrı’ nın, kimse görmediği zaman, dans ettiği müzikti o..."