Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Bir Yusuf Yazısı
Yusuf olmak için yola çıkıyorsun, yol üzerinde karşına çıkacak birçok Züleyha tahayyülüyle kendine mukayyet olman gerektiğin çalınıyor kulağına. Olayları basmakalıp jargonlarla açıklama garabetine düştüğün anda kelimeyi israf etme yoluna gireceksin, kelimeyi yani sözü de bir kere israf edince artık açılmayacak sana hiçbir kapı, imtihan diye yaftaladığın ve kazandığını zannettiğin tüm züleyhamsı görüntülerin de aslında Züleyha olmaktan çok uzak olduğunu yolun sonunda anlayacaksın. Yola çıktın, yolu yarılamaya bir an kala, saatine bakarak zamana hapsetmiş oldun kendini, o saate bakmayacaktın, saate bakmasaydın zamansızlık içinde yüzen kâğıttan bir gemi olacak ve Hz. Nuh’un yaptığı o kurtarıcı gemi olma yolunda yetişecektin… Esaretinin farkına varmaya başladığın anda belki zindandan çıkabilirsin, yaşamanın sizin için dokunaklı bir şarkı olmadığı iddiasındasın, yanlış! Yine bilemedin, çünkü Allah insanı iddiasından vurur. Müddeisin, hayatın çoğu da kendine delil aramakla geçecek, sokak sokak gezsen tüm viraneleri altındaki hazineleri yine bulamayacaksın, çünkü bakmakla işin biteceği zannındasın, baktın baktın ama göremedin yine… Hikmetlerin özünün sana açılacağı, Yusuf ismindeki sırrı anlayabileceğin heyecanıyla yine düştün yolara, yolda gördüğün her vaha sana arifane kaybolmanı, geriye dönmeni, dönmezsen manasızlık girdabında kaybolacağını, geriye döndürüleceğini fısıldıyor, fısıltı duymak için şefkatli olmak lazım, sen marşlarınla at üzerinde seyrederken duyamazsın bu fısıltıyı. Ata bindiğini, güzel de seğirttiğini zannederek çıktığın kaygan yolda at dahi sana dargın, ata binilmez yükselinir çünkü… Bilmediğini bilemediğini bilmekle acziyetini itiraf etmezsen, zandan öteye geçmez bildiklerin. Koşu bittikten sonra da koşan atlardan da değil yükseldiğin at, o da senin gibi çoktan darılmış kendine, darılmış yani daralmış yüksek binalardan kaçıp gelen adamların onu küheylan zannedip de ondan her şeyi beklemelerine… Aynı adam olduğunu kabul etmediysen değişemezsin zaten, sana yıkılma sakın diye öğüt verenlerin hayatını ortasından çatırdatacak kaç olay geçmiş sordun mu? Ölüyoruz demek ki yaşanılacak diye haykıran, henüz tam olamamış Türk’ün mühtediliğine o zamanlar henüz beş yıl vardı biliyor musun? Şairler şiir yazsın başka hiçbir şeye karışmasın diyorsan sen de şiiri anlamamışsın, şiir tetikte gider diyen Alman şairin bu sözünden hayatına bir şey damıtmakla alakalı da tefekkür umrunda değil. Yusuf’tan bahisle yola çıkıp, Hölderlin’e getiren bizi, ne ola ki acep? İnsan kendi kendini nakzeder mi, kendine geçmişten reddiye yapar mı? Yapar, hem de en esaslısını, kim bilir şimdi yazdıklarımız ne zaman hayatımızın ortasına düşecek, ya da kim çıkıp getirecek kilerden gelecekte bugün ki yazdıklarımızı… O halde kulak ver Resuli Ekrem’e, o ki Kâinatın Efendisi, günde en az yüz kere istiğfar ederdi, ‘Ey kalpleri eviren çeviren Allah’ım kalbimi dinin üzerine sabit kıl’ diye dua ederdi… Hani sen kazandın, mücadele ettiğin şeylerin uğruna öleceğini iddia ediyorsun ya, dön başa, iddia etme müddeiye delil vacip, delilin hayatın, dua et bari, belki eşref vaktine tevafuk eder, belki hayatın; yazdıklarını yaşayan, yaşadıklarını yazan bir diriliş eri olmaklığa döner…
·
19 görüntüleme
Fâtih okurunun profil resmi
Yazı kaleme alındığı sıra Muhyiddin İbnül Arabi'nin Fusus'undaki Yusuf İsminin hikmeti ile İsmet Özel'in şiirleri arasında bir irtibat kurmuştum zihnimde.O zamanlar Necip Fazıl'ın At'a Senfoni'sinden mülhem bu mübarek hayvana bakışım Karakoç'un 'Biz koşu bittikten sonra da koşan atlarız' mısrasıyla mezcolmuştu. Bundan ayrı Arabi Hazretleri'ni okumayalı, Özel'in şiirleri üzerinde düşünüp bir şeyler karalamayalı da hayli zaman geçmiş. Elan farkettim.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.