Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

224 syf.
9/10 puan verdi
Allah’ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma!
Aslında cümleye nereden başlayacağımı bilmiyorum. Zarifoğlu gibi ''Ne çok acı var.'' diyerek başlamak isterdim. Düşünsenize bir zamanlar mahallede koşturup oyun oynadığınız yer artık harabeye dönmüş, yaşanılabilir tek bir alan kalmamış ve evinizi terk etmek zorunda kalmışsınız. Suriye konusunda ''Onlara oturduğu yerden devlet yardım ediyor'' ya da ''Düşük maaşlara çalışıyorlar biz işsiz kaldık.'' ''Benim ülkemde aç mı yok?'' gibi mahalle konuşmalarını bir kenara bırakıp derin düşünmenin vakti geldi de geçiyor. Biraz empati yapmanın bu noktada önemli olduğunu düşünüyorum. Her ne kadar kültürel birtakım bağlarımız olsa da kendi ülkenizden beş parasız başka bir ülkeye geliyorsunuz ve dilini dahi bilmiyorsunuz. Devletin bazı noktalarda yardımda bulunması doğal değil midir? Siz her zaman kendi yaşadığınız ve büyüdüğünüz yerdesiniz ama onlar değiller. Çalışma konusu dün Almanya'ya nasıl işçi olarak gidenler kötü muamele gördüyse aynısı Suriyelilere uygulanıyor burada hatalı olan onlar mı yoksa işveren mi yoksa iş beğenmeyen bizler mi iyi düşünmek gerek. Ülkemizde yaklaşık 4 milyon Suriyeli bulunmasına rağmen halen bir Göçmen Bakanlığı'nın kurulmaması ise traji-komik bir olaydır. Konuya kısa bir giriş yaptıktan sonra bu meselenin yalnızca insanlık meselesi değil aynı zamanda tam anlamıyla kendi meselemiz olduğundan bahsetmek isterim. Bugün Notre Dame Katedrali yandığında herkes duyarlı olurken Hüsreviye Cami yerle bir olduğunda kimsenin ruhunun duymaması tam anlamıyla bir kendine yabancılaşmadır. Albert Camus'un yabancılaşması kadar değil belki fakat uzak değil. Hugo'ya saygım büyük ama insanların Mimar Sinan'ın yaptığı caminin yıkılmasına ses çıkarmazken Katedral için ahlar etmesi kendimizden ne kadar uzak olduğumuzun bir göstergesi. Üstelik sadece Hüsreviye değil daha yüzlerce eserimiz talan oldu. Sahi ne ara bu kadar kendimize yabancı olduk? Sanırım bu çok daha uzun bir yazının konusu olabilir ama özetle yüz yıldır dünyaya hükmedenlerin diğer bütün kültürleri yok etmesi bizimde binlerce yıllık tarihi onların yazdığına inanıp sorgusuz sualsiz her şeyi salt doğruymuş gibi kabul etmemiz... Kitapta anlatılanların gerçekten yaşanmış olması durumun ne kadar önemli olduğunu gözler önüne seriyor. Okuyunca yazarın dilinin ve tasvirlerinin önceki kitaplarına göre biraz daha gelişmiş olduğunu gördüm. Bir ülkenin nasıl böyle içler acısı bir hal aldığını daha yakından tanıklık etmiş oldum. Haklı bir sebeple baş kaldıran halkın muvaffak olamaması kadar üzücü bir durum olamazdı. Esed'in zindanlarını bu kadar yakından görebilmek ve oradan sağ çıkabilmek doğrusu bir mucize. İnsanlara yapılan işkenceleri okurken kusmamak için kendimi zor tuttum. İnsanı hayvanlardan ayıran en önemli özelliği belkide ümit etmesidir. Başka türlü böyle iğrenç bir ortamda daracık bir hücrede kalabilmek mümkün olmasa gerek. Yazarın o hücrede kendini Kur'an okuyarak rahatlatması ve belkide o işkence dolu hücrenin madde aleminden manaya oradan da namütenahi bir diyara kapı açması muazzamdı. Yazar ''Hayata hep bir hikâye olarak bakmıştım.'' diyor. Birilerinin size giydirdiği deli gömlekleriyle biçtiği rolleri değil kendi öz bilincinizle kendi hikayenizi yaşamanız dileğiyle...
Esir
EsirAdem Özköse · Pınar Yayınları · 2019656 okunma
··
54 görüntüleme
ecitah okurunun profil resmi
Sanırım göçe neden olan 'şeyler'e suç bulmak yerine, bunu gerçekleştiren kişilere suç atmak daha kolayımıza geliyor herhalde; onlar daha ulaşılabilir zavallılar olduğu için, bizim gibi. Buna neden olmaktan öte, devletin ihmalkarlığı da hiçe sayılıyor nedense.. Sadece görmek istediğimizi görüyoruz doğru yanlış ve bunun ardını irdelemiyoruz bile. Gören göz yalan mı söyler! Ne yazık ki gözlerimizin süslü yalanlarla bağlı olduğunun farkında değiliz.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.