Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

408 syf.
·
Puan vermedi
·
6 günde okudu
Emily Bronte “Uğultulu Tepeler”. İpucu vermeden, açık etmeden nasıl fikrimi beyan ederim diye düşündüm, düşündüm düşünmesine de, fikrimi sakınarak bahsetmek istediğim bir kitap değil bu, bilakis kalemimi özgürce oynatmak istiyorum. Yani tercihe göre yazdıklarımı buradan sonra, okur ya da okumazsınız.. Bronte’nin 1840’lı yıllarda yazdığı Victoria dönemi eserinin, arka kapakta “orta sınıfın yükselişini de simgeleyen ve gelmiş geçmiş en büyük aşk romanı” olduğuna değinilir. Bu kısmı, aşktan ne anladığınıza göre, değişir. Tabi yükselişten de.. İki komşu çiftlik, her iki çiftlikte bir kız bir erkek/ bir kız bir erkek ikişer kardeş, onlara ek evlatlık alınan Heathcliff karakteri, kitabın ilk yarısının ana kadrosunu oluşturur. Aynı evde büyüyen evlatlık ve Catherine, birbirine düşkün iki çocuktan gençliğe geçtiklerinde, kadın başkarakter, tercihini sevdiği adamdan değil, yan çiftliğin oğlundan yana kullanır, bunda da herhangi bir baskı yoktur. Kendine çok daha yakışan bir eşleşme olduğu kanısındadır, hem kültürel hem maddi. İkilinin asabi, kötücül karakterleri kitaba satır satır kasvet olarak akar. Heathcliff intikam duygusuyla “sevdiği kadından değil, kocasından” onun görümcesi isabella’i kandırıp evlenir. Maksat sadece işkence etmektir, ki bunu gerçekleştirirde. Onun eşine davranış şekli, ondan bahsederken kullandığı kelimeler vs okurken çok sabrımı zorladı. İki çiftlik arasındaki coğrafyada geçen eser, zaten yer olarak tamamiyle izoledir, emektar hizmetçinin başka bir hizmetçiyle karşılaşmasını aktardığı kısa kasaba sahneleri dışında, karakterleri hiçbir zaman kalabalıklar içinde görmeyiz. Bu bağlamda orta sınıfın yükselişini temsil etmesini de anlamlandırmakta güçlük çektim, zira balolar, partiler, sosyalleşme amaçlı konuk ağırlamalar, keza giyim kuşam vs diye giden bir sınıf atlama listesi, veri olarak yok elimizde, konu edilen paranın el değiştirmesiyle sınırlıysa onu bilemeyeceğim. Hemen hemen tüm hikaye, hizmetli Nelly ağzından aktarılır, ikili üçlü diyalogların akışa katkısı yok denecek kadar azdır. Bu özellik de okur ve eser arasında soğuk bir alan yaratır. Karakterler birebir iletişim halinden uzak olunca, az ya da hiç olmayan içses yoksunluğu, kasvet duygusunu perçinler. İklim koşulları dahi buna uygundur. İsmiyle müsemma “Uğultulu Tepeler”. Şiirsel aşk, büyük aşk, gelmiş geçmiş en büyük aşk, öyle mi gerçekten?. Tema okuyucuya, aşk diye kodlansa da, bana göre ölüm. Neredeyse tüm karakterler kelebek gibi, herhangi bir sebep dahi gösterilmeksizin ölüyorlar. Yo hayır bi salgın hastalık da söz konusu değil, muhtemelen buna sebep keder. Şayet kederden ölünüyorsa, bu kitapta bolca var. İkinci yarıda ise karşımızda kuzenler var, ilk yarıda karakter kadrosunu oluşturan liste, erken ölümlerin haricinde devam eder. Doğan çocuklar büyür ve ilk kalıp yinelenir. Yine iki çiftlik yine yine yine, bu tekrarlanan kalıptan, hatta yine şımarık, huysuz, asabi vs diye giden karakter özelliklerinden de hoşlandığım söylenemez. Çağdaş bir eser olsa, kuzenler arası bu denli aşklaşmaya dokunmasını, eyvahlar olsun, ensest ilişkiden aşk mı olur derdik, lakin dönemin koşullarıyla değerlendirip diyemiyoruz. Bir de Heathcliff’in sevgilisinin mezarını açması vs var ki; ona da nekrofil demek mümkün olmuyor. Sonuç itibariyle sempati duyup, sevebileceğiniz, evet aşk dediğin böyle olmalı diyebileceğiniz bir eser olur mu? Benim için olmadı. Çok daha esaslı bir sorum var, hem kendime, hem size. Şayet yazar, kadınların koşullar gereği hiç eser veremediği o dönemde yazmış olmasaydı, hayatı da neredeyse kitap gibi izole ve bilinmezler içinde karanlıkta kalmasaydı, eserin basılmasının hemen ardından ölmeseydi (evet ardışık sorular).. Bu kitap bir klasik olur muydu? Bu niteleyene göre değişen hikaye “gelmiş geçmiş en büyük aşk” olur muydu? Saygılarımla..
Uğultulu Tepeler
Uğultulu TepelerEmily Brontë · Can Yayınları · 202142,1bin okunma
·
188 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.