Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

250 syf.
9/10 puan verdi
Genel olarak HAT.
“Ben, Beckett ve Şehrazad’ın evliliğinden doğmuş bir çocuğum.” Kendini böyle tanımlıyor Toptaş. Kimilerine göre sığ, dar bir yaşamdan bizlere uzanıyor sararmış kimi zaman iç ısıtan kimi zamanda ısısı içine sığmayıp dimağımızı yakan sözleriyle. İçimizden biri. Şimdi odanın kapısını açıpta karşına çıkan annen, baban ya da kardeşin o. Yazmayı sadece bir şeyleri anlatmak sandığı yıllardan yani 1975'lerden bugüne uzanıyor öyküsü. Yaşanmış olaylardan yola çıkarak yaşanması mümkün olana kayıyor haliyle. Çünkü insanın özyaşamı ağırdır. Bir yandan da samimi olmazsan kimsenin yüreğinde bir çukur açamazsın. Açamadığın için de o çukura yerleşemezsin. Kendi yaşamından bir parça koymazsan o sayfalara serdiğin sana yük olur. Çok yetenekliysen sanat olur. Ancak geriye baktığında gördüğün sadece sanattır. Yaşamın iyi ya da kötü senindir. Ondan utanmak, onu yok saymak büyük bir kişilik eksikliğidir. O yüzden günlük konuşma diline bile sirayet etmeli yaşamın. Bugüne kadar ne yaşadıysan onu konuşmalı dilin. İşte o zaman dilinin ucuna gelen kelimelerini çiğneyip yutmazsın. Kimi zaman kahırlı bir ses yükseliyor sayfalardan kimi zaman ise umudun tükenmiş olmasına rağmen bir sıfattan öte kalıplaşmış bir kavram olarak yerleştiği. Ankara - Denizli arasında sıkışmış kalmış bir yaşam. Özyaşam öyküsü mü bilinmez. Genel hatlarıyla bu romanın içinde HAT var. Maddeler halinde sıralarsak: -Anlatılan bir yazar. -Denizli'li ve Ankara'da yaşıyor. -Muavinlik yapmış. (yolculardan para isteyemeyen, uyuyan yolcuları uyandıramayan) -Ve hastanede karşısına çıkan birinin kitabınızın birinde ''Babalar, alınlarımıza yazılmış yalnızlıklardır.” diyen yazar siz misiniz demesi. Evet bir parça değil, baya baya siz varsınız karşımızda sayın Toptaş. *İnceleme spoiler barındırıyor olabilir, ona göre okuyunuz. YAŞLILIK - Aziz Bey Hadisesi ''Büyük ihtiyaçların küçüldüğü, küçük ihtiyaçların büyüdüğü döneme yaşlılık diyorlar'' diyor kitaptaki karakterlerden biri olan Zübeyir başına gelmeyeni yorumlamanın o tatlı ferahlığıyla. Schopenhauer'a göre ''Gençliğin gözüyle bakıldığında, yaşam sonsuz uzunluktaki bir gelecektir; yaşlılık gözüyle ise oldukça kısa bir geçmiştir.'' Diğer yandan yine Schopenhauer ''İnsan yaşlandıkça çocuklaşır'' demektedir. Yani kitapta bahsi geçen Aziz beyin inatçı bir çocuk olduğunu, gururunun bir çocukla eşdeğer olduğunu görüyoruz. Varoluş acısı çoğu insanda yaş ilerledikçe ortaya çıkar. Cahit Sıtkı'nın 35 sınırından biraz yukarıda hem de. Gitgide kayıtsızlığın arttığı dünyamızda bazen bu yaş sınırı 60'ları bile bulmaktadır. Dünya yaşlandıkça daha mı anlamlı hale gelir? Yani demek istediğim hayatın bize öğrettikleriyle biz hayatı daha bir yaşanabilir kılabilir miyiz? Kişiden kişiye değişen olgular yüzünden belki de kimse kimseyi tam manasıyla anlayamıyor. Birinin yaşamı diğerine rehber olamıyor. Kişisel gelişim kitapları işte bu yüzden anlamsız. Coğrafyanızın aynı olduğu yazarları okumakta fayda var. Ve son olarak yaşlılıkla ilgili olarak Afrikalı Leo'da geçen alıntı takılıyor zihnime: ''Yaşlılık ölüme, çocukluktan daha yakın değildir.'' ECEL ATI - Ankara'dan Denizli'ye koşan kader Ölüm, bütün fonksiyonların sona erdiği, dönüşü olmayan o yol. Garip mi garip. Hayattaki en kaçınılmaz kesinlik ve intihar dışında perdenin arkasında duran o koca belirsizlik. Bir arabanın peşinde koşuyor ecel atı. Bir kefen kadar beyaz. Acele giden faniler kadar hızlı. Bir hayal kadar güzel. Ve bir ölüm kadar inatçı. Bu atın hep aynı yerde belirip aynı yerde kaybolmasıyla başlıyor aslında hikayemiz. Çevremizde nefes alıp verenlerin kum saati gibi. O at gözüktüğü an birinin kum saati ters dönüyor ve zaman işliyor. Sonra bir telefon uzaklığında soğuk bir merhaba ile karşılıyor seni ses. Ölüm diyor, ölüm yine kabına sığamayıp da sıçradı kasabamıza. Diyemedim diyor, ölümü haber vermek bazen ölümden bile zor çünkü. Ölüm, geldiği gibi de gitmiyor. Her gelişinde başka birine göz kırpıyor. Aslında ölüm bize geleceğini farklı emarelerle açıklıyor. Biz anlamıyoruz. Umut var ya o umut. Pençesinden çıkamayıp da ısrarla tükettiğimiz nefes. İnadına soluyoruz ciğerlerimize o umudu. Umduğumuzu bulduğumuzdan değil. Yaşama olan bağlılığımızdan. Sırası gelenin o çaresiz teslimiyeti. Bir kasaba gidenin arkasından ağlıyor. İkinci gün göz pınarları kuruyor, üçüncü gün sofradan eksilenin, baş köşede oturanın yokluğuyla mücadele başlıyor. Sonra 1 hafta geçiyor, 2 hafta geçiyor dönüp de o baş köşeye bakılmıyor artık. Sofraya yanlışlıkla bir tabak daha getirmiyor getiren. İşte orada tamamlanıyor döngü. Ölenin bir kez daha öldüğü tablodur bu. Hatıralardan ölene kadar soluk almaya devam ediyor ölen. İşte ecel atı, yine koşuyor arkadan. Aceleci, gaza bastıkça daha da hızlanan ancak geriye asla düşmeyen. Ölüm yazgının gerisine asla düşmüyor. Keskin bir kesinlik, belli olan bir belirsizlik. KUŞLAR YASINA GİDER Baba, başına buyruk. Minibüs avcısı, kafası estiğinde kaybolan, çaresiz bir kadın, baba yolu gözleyen çocuklar. Bir isyan dahi yükselmiyor babaya. 40 sene geçiyor o günlerden elden ayaktan düşüyor. Ancak yine de babanın önünde bir isyan sesinin eksikliği var. Etme diyen yok, yapma diyen yok. Çaresizce kabule eğilen boyunlar. Bir dağa bakan pencerenin karşısında dirsek çürüten ancak asla pişman olmayan Aziz bey. Tüm karakterler iyi niyetli. Herkes iyileşsin diye elinden geleni yapıyor. Ancak bu inatçı adamın inadını kıramıyorlar. Kıramadıkları her inattan sonra vücudundan ayrı bir parça kırılıyor. Günden güne eriyip gidiyor koskoca adam. Benjamin Button gibi. Kitap hakkında Başta da söylediğim gibi, kitabın içinde HAT bir var bir yok. Yaşanması mümkün olmayanlar da var. Ancak bunları okurken gözümüze çarpmıyor elbette. Rahatlatıcı bir dil. Diyaloglar ile betimlemeler iç içe. Okunası bir kitap. Ankara'da yaşayan biri için bulunmaz bir başlangıç. Semtler, caddeler, meydanlar gözünüzü okşuyor. Sonra Ankara - Denizli yolunu da hesaba katarsak birçoğunuzun içini okşayacak cinsten. Kitapta adı geçen şarkılar: youtube.com/watch?v=xUy5Sqo...
Kuşlar Yasına Gider
Kuşlar Yasına GiderHasan Ali Toptaş · Everest Yayınları · 201919,7bin okunma
··
1.004 görüntüleme
Zeynep okurunun profil resmi
Heba'yı çok sevmiştim. Bu güzel incelemenle bunu da aklıma yazdım. Güzel olmuş incelemen homeless eline sağlık. ;)
Homeless okurunun profil resmi
Teşekkür ederim Zeynep. Yazarın büyülü bir kalemi var sözü yormadan okuyucuyu kendine çekebiliyor. Muhakkak oku bunu ve diğerlerini.
Sigmund okurunun profil resmi
Kitabı neden okumalıyız kısmı eksik kalmış sevgili Homeless.. Diğer kısımlar hoşuma gitti..
Homeless okurunun profil resmi
Yazılacak çok şey var diğer HAT incelemelerine kısmetse :)
Kaan okurunun profil resmi
Tek kelimeyle harika! Kalemine sağlık Onur.
Homeless okurunun profil resmi
Teşekkür ederim Kaan, sayende yazdıklarımı yeniden okudum.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.