Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

504 syf.
6/10 puan verdi
·
6 günde okudu
15-16 yaşından beri Bilim Kurgu ve belki de ondan 4-5 yıl sonradan beri Fantastik Edebiyat düşkünü biri olarak hep şunu merak etmişimdir: Türkiye'de bir gün yerli yazarların Bilim Kurgu ve Fantastik Edebiyat örnekleri kolaylıkla bulunabilecek mi? Türk Edebiyatı'nın gücü ortada, dünya çapında yazarlarımız var, her ne kadar kitap okuma oranı Batı ülkelerinin çok çok altında olsa da kitapların büyük bir meraklı kitlesi var, okumayı seven bir kesim her zaman var. Peki neden bizden Bilim Kurgu ve Fantazi yazarları çıkmıyor? Buna verilecek klasik cevaplardan biri ne kadar Bilim varsa o kadar Bilim-Kurgu var gibi olabilir ama bence bu tam uymuyor. Ne de olsa sanatın başka alanlarında bütün olanaksızlıklara karşın büyük başarılar elde edebiliyoruz. Mesela ben Türkiye'de Klasik Müziğin bu kadar az bilinmesi ve sevilmesine karşın virtüöz düzeyinde sanatçılar çıkabilmesini, oldukça başarılı bir kaç orkestramız olmasını hep takdirle karşılamışımdır. Tabii yazarlarımızın hakkını çok da yememek lazım, doğrusu Bilim Kurgu yazarları çıkmış, örneğin bir zamanlar X-Bilinmeyen dergisini çıkaran ve uzun bir süre Bilim Kurgu sevenleri yönlendiren Selma Mine başarılı bir yazar. Orhan Duru'nun bazı eserleri Bilim Kurgu sınıfına sokulabilir. Fantastik öğeler içeren kitaplar da yok değil, örneğin Nazlı Eray'ın dünyası hep sihirli ve olağan dışıdır. Ama yine de gerçek anlamda Bilim Kurgu ve Fantazi yazarlarımız yoktu, bir kaç yıl öncesine kadar. Şimdi en azından Gülşah Elikbank ve Barış Müstecaplıoğlu var. Onlara tam anlamıyla Fantazi yazarı denebilir, çünkü yapıtları klasik anlamında fantazi tanımına uyuyor ve büyük ölçüde sadece bunu yazıyorlar. Barış Müstecaplıoğlu'nu henüz okuma şansı bulamadım (aynı üniversiteyi bitirmişiz ama aramızda on beş yıl kadar var, dolayısıyla tanışamadık). Bir de tabii Sadık Yemni'yi unutmamak lazım, öbür dünya ile bu dünya arasındaki karakterleri İslam mistisizminden ve Ölümden sonrası ile ilgili İslam düşünceleri (ve belki hurafelerinden) esinlenen kitapları ilgi görmüştü. Bugün baktığımızda bir kısmı İslamiyet'ten beslenen ama çoğu pek özgün olmayan epeyce yazar görebiliyoruz. Gülşah Elikbank'ın Günebakan Üçlemesi'nin ilk kitabı olan Siyah Nefes'i 2010 yılında bir yaz tatilinde İstanbul'a gittiğimde tesadüf eseri bulup aldım. Tatilin sakin ve okumaya daha fazla zaman ayırılabilen ortamında bir kaç günde, bir solukta okuduğumu hatırlıyorum. İlk dikkatimi çeken, Elikbank'ın belirgin "dişi" yazım stiliydi. Tabii bu tür ayrımları pek sevmiyorum ama Bilim-Kurgu ve Fantazi'de kadın yazarların kendilerine özgü bir sesi ve stili olduğu ve erkek yazarlardan oldukça farklı yaklaşımları olduğu yadsınamaz. Örnek vermek gerekirse tabii ki yazdıklarıyla kendine özgü bir çığır açan Ursula K. LeGuin, fantazi serilerinin yazarları Ann McCaffrey ve Marion Zimmer Bradley, Harry Potter'ın yaratıcısı Rowling, erkekleri taklit etmeyip kendilerine özgü kadın seslerini kağıda dökmüş ve benim çok sevdiğim yazarlar. Bir de James Tiptree Jr. adını kullanan ve öldükten sonra adının Raccoona Sheldon olduğu açıklanan, hikayelerine bayıldığım Avustralya'lı kadın yazar... İşte Elikbank'ın romanında bu çok belirgindi. Nil ile Karya'nın aşkı ve aralarındaki kırılgan, duyarlı ilişki herhalde ancak bir kadının anlatabileceği bir üslupla yazılmıştı. İlk kitap hikayenin arka planını anlatıp okurun merakını gideriyor ve heyecanlı bir yerde bitiyordu. Ben birinci kitabın sonunda kahramanların lanetli kasabadan bizim dünyamıza döndükleri bölümü çok beğenmiştim ama bunun çok kısa sürdüğünü düşünüyorum, yani sanki bu bölüm biraz daha sürdürülerek iki dünya ve onun kahramanları arasındaki çelişkileri vurgulamak sanırım daha ilginç bir noktaya götürebilirdi bizi.
Siyah Nefes
Siyah NefesGülşah Elikbank · Postiga Yayınları · 201186 okunma
·
102 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.