Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

İTTİHATÇILARIN HABER AĞI
Halep’e ulaşan grubun ilk görevi oradaki irtibatlarını bulmaktı. İttihatçıların imparatorluğun dört bir yanında kapsamlı bir şebekeleri vardı ve bu şebeke özellikle Bağdat’tan gelen subayların icra etmek peşine düştükleri türden operasyonlar için tesis edilmişti. Grubun Halep’teki irtibatı, tekkeleri aynı zamanda İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin şehirdeki yönetim merkezi olan Rufai tarikatından Şeyh Ziya Efendi isimli bir şeyhti. Grubun üyeleri Şeyh Ziya Efendi’yle oturup bir plan yaptılar. O andan itibaren tebdil-i kıyafet seyahat edecekler, Kahire’deki ünlü medrese El Ezher’e giden medrese öğrencileri kılığına gireceklerdi. Irak’tan yola çıktıklarından beri tıraş olmamışlardı ve sakalları bir hayli uzamıştı. Şimdi subaylardan her biri yeni bir kimliğe bürünecek, kendilerini Halep civarındaki köylerden geliyormuş gibi göstereceklerdi. Şeyh Ziya sahte kimlik belgeleri edinmelerine yardımcı olup; cübbe, şalvar, türban, yelek, mintan, mes, lastik ve Arapça kitaplarla dolduracakları heybeler almaları için onları çarşıya yolladı. Yeni kılıklarına girmeye çalışırlarken çarşıdaki bir jandarma çavuşunun sürprizi ile karşılaştılar. Çavuş onları selamladı, Süleyman Askerî’ye ismiyle hitap etti ve kendilerine bazı emirler verecek olan tümen komutanını ziyaret etmelerini istedi. En kötü ihtimalden korkan, fakat bozuntuya vermeyen Askerî Bey, elindeki emri kendisine vermesi için çavuşu ikna etmeyi başardı. Emirde grubun tutuklanması ve Bağdat’a götürülmesi yazıyordu. Hızlı düşünen Süleyman Askerî, emre rıza göstereceklerini vaat etmekle beraber önce alışverişlerini tamamlamaları gerektiğini, ardından, eski bir arkadaşı olduğunuiddia ettiği tümen komutanını ziyarete geleceklerini söyledi. Akabinde tekkeye kapanıp önlerindeki seçenekleri değerlendirdiler. Bu sırada grubun beşinci üyesi Kâzım’ın tutuklandığını ve Bağdat’a geri gönderileceğini öğrendiler. Sonrasında Kâzım’ın yerini, Sakallı Emin Efendi denilen, daha önceden Libya’ya girmeye çalışırken İngilizler tarafından durdurulmuş olan, fakat bir kez daha denemeye kararlı bir başka subay alacaktı. Tekkede geçirdikleri bir haftanın ardından, jandarma komutanının muhtemelen ortadan kaybolduklarını farz ettiğine inanarak, Şeyh Ziya ve adamları tarafından sağlanan yiyecek ve suyu alıp Beyrut trenine bindiler. Beyrut’a gerçekleştirdikleri tren yolculuğu gruba sahte kimliklerine iyice uyum sağlama imkânı verdi. Antep ve Kilis çevresinden gelen bütün yolcularla sohbete giren Yakup Cemil, cüppesinin altına sakladığı bir not defterine duyduğu her şeyi gizlice not düşerek, medrese yaşantısını ve hocaların adlarını öğrendi. Tren Baalbek’te durduğunda yemek sipariş ettiler; Cemil’in hoca taklidi, cüppesini toplaması ve ellerini yıkayıp kurulaması, rolünü iyi oynadığına delalet eder şekilde diğerlerini kahkahalara boğdu. Fakat grubun Beyrut’ta geçireceği zaman iyi başlamamıştı. Trenin gecenin bir yarısında şehre varmış olması otel bulmalarını zorlaştırdı. Nihayet, aslında dolu olan bir oda için kendilerinden oldukça yüksek bir ücret isteyen bir hancı buldular. Odada kalanlar ansızın uyandırılıp apar topar sokağa atıldı ve hâlâ sıcak olan yatakları tebdil-i kıyafet hâlindeki subaylar grubuna verildi. Bir sonraki sabah, grubu uyandıran, Süleyman Askerî’nin feryadı oldu. Gün ışığı, odanın ne kadar pis olduğunu görmelerini sağlamıştı: Yastıklar kirliydi, pireler yatakları boyunca geçit töreni yapıyordu. Yemek yemek ve daha iyi bir otel bulmak için sokağa çıktılar. Daha önceden, pahalı ve lüks restoranlardan uzak durmayı kararlaştırmışlardı, zira medrese öğrencileri olarak kuşku uyandırmaktaydılar. Fakat bir paşa oğlu ve yemek hususunda titiz biri olan Askerî Bey sonunda isyan etti. Ayağını yere vurup, “Ha bakın çocuklar. Yatmak için nerede isterseniz yatarım. Bitli, pislikli, fakat yemek işine gelince bunu yapamam. Mutlaka iyi bir lokantada yemek yemek isterim,” diyordu.
9 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.