Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

İzmir yıllarıSaltanat affı, ihsanı da beraberinde getirecekti. Mustafa Nuri’nin sarayla yaptığı anlaşmanın bir parçası olarak o, Eşref ve Sami, İzmir’in güneybatısındaki Torbalı’da bulunan Tepeköy imparatorluk mülklerinde yer sahibi oldular.39 Başlarını beladan uzak tutmaları için Eşref ve Sami’ye her ay 25 altın lira ödendi. Para avans olarak verilmişti ve görünüşe bakılırsa, 1906’nın bir vaktinde eşkıyalığa geri dönmeden evvel bu paradan mem-nunlardı. Bu hizmetsiz ve maaşlı memuriyet oldukça konforlu olmasına rağmen, sultanın mülkünde hiçbir şey yapmadan para almak, hareketli bir adam olan Eşref için azap verecek kadar sıkıntılı, nispeten daha hoş bir durum olmakla birlikte yine de bir tür sürgündü. Tanınma ve işlerin merkezinde olma dürtüsü eşkıyalığa dönüşünde muhtemel bir etkendir. Eğer hâl böyleyse, bu strateji eninde sonunda işe yarayacak, zira Eşref, birkaç yıl içerisinde, Osmanlı İmparatorluğu’nun yükselen yıldızı Enver’in dikkatini çekecekti.Eşref ve maiyeti dağlara çıktılar, yeniden kanun kaçakları olmuşlardı. Sonrasında kritik etkileri olacak bir hamleyle, Ban-dırma bölgesindeki bir Çerkes ailenin birkaç çocuğundan biri olan Çerkes Reşid isimli bir adamla güçlerini birleştirdiler. Bu kardeşler, ki aralarında en ünlüleri genç Ethem olacaktı, Eşref’in hikâyesinde önemli roller oynayacaklardı. 1906’dan, en azından 1923’e kadar, bazen de pek kasvetli koşullar altında hayatları iç içe geçecekti. Eşref’in, kanun ve kanunsuzluk arasındaki çizgiyi daha da bulanıklaştıracak şekilde onları Teşkilat-ı Mahsusa’ya dâhil ettiği düşünülmektedir. Reşid o dönemde Osmanlı jandarmasında bir subay olarak, İzmir civarında faaliyet gösteren eşkıyaları temizlemekle vazifeliydi. Osmanlı topraklarına gelen, kanunsuzluğa yatkın mülteciler ile merkezî otorite arasındaki çatışmalı ilişkiyi yansıtacak şekilde, jandarmalar Anadolu’nun kuzeybatısındaki göçmen nüfustan, özellikle de Çerkeslerden oluşuyordu. Osmanlı Devleti aynı zamanda eşkıyalıkla savaşmaya da kararlıydı. 1909 yılında “Men-i Şekavet Kanunu” kabul edildi.Çerkes Reşid’in bu teşkilatta görevli olması, bu tür bir askere alım politikasının doğasındaki çelişkileri gayet iyi özetliyordu. Oyunun iki tarafında da yer almaya meyleden Reşid, eşkıyaları yakalamak yerine onlara ka-tıldı. Bu anti-otoriter dönüş, yol kenarında kurulan bir pusuda vurulup öldürülmüş olan büyük ağabeyi İlyas ve evlerine yapılan bir gece baskınında öldürülmüş olan küçük kardeşi Nuri’nin intikamlarını alma arzusuyla ateşlenmiş gibi görünmektedir.42 Devlete ait bazı Mauser tüfekleri ve mühimmat kutularından istifade eden Reşid kendini dağlara vurmuş, Eşref ve Sami’ye katılmış, eşkıya hayatı yaşamış ve İzmir ile Afyon hinterlandın-daki topraklarda dolanmıştı. Devletin baskısı fazla arttığında ise kuzeydeki Bursa bölgesine geçmişlerdi. Bu bölgede, Çerkes nüfusun yoğun olduğu Soma, Balıkesir, Kazdağı, Gönen ve Manyas boyunca gezinmişlerdi.Kanunun öte yanında hayat sürmek kolay değildir. Eşref, sarayın kellesine 1.000 altın lira değerinde ödül koyduğunu ve kendisi ile arkadaşlarını bastırmaya muvaffak olabilenlere terfi vaat edildiğini iddia eder. Bu eşkıyalık dönemindeki önemli bir gelişme de Reşid’in, askerlik hizmetini henüz tamamlamış olan küçük kardeşi Ethem’in gruba katılımıdır. Uzun, ince bir yapısı ve delici bakışları olan Ethem, gençliğine rağmen grubun manevra yaptığı bölgeye ustaca bir hâkimiyete sahipti ve belki de daha önemlisi, yerel nüfusla emsalsiz bir uyum sağlamıştı. Eşref, baba-can bir sevgiyle yaklaştığı ve yakın bir dost kabul ettiği Ethem’e açıkça arka çıktı. Eşref, taşkın, “fazla samimi” ya da “çılgınca” davranmaya meyilli olan büyük kardeş Reşid’in aksine Edhem’in saygılı, kibar ve sağduyulu olduğunu söyler.43 Eşkıyalara karşı koymak için gönderilen bir yüzbaşı, tuttuğu raporda, Ethem’in Eşref ve Sami’ye rehberlik ettiğini ve onun diğerlerine nazaran bölgeye çok daha vâkıf olduğunu not düşmüştür. Bu rapora göre Ethem tutuklanmış, fakat tehdit edilmesine, elleri kelepçeliyken dövülmesine ve oradan oraya sürüklenmesine rağmen yanında-kiler hakkında herhangi bir suçlayıcı bilgi vermemiştir. Sonunda bir itirafta bulunmak zorunda kaldığı zamansa, Eşref’in şerefine leke sürmeyecek bir açıklamada bulunmuş, Eşref’in hiçbir zaman kimseden para istemediğini ve onu kendi istekleriyle saklamış olan köylülere nazik davrandığını söylemiştir. “Eşref,” demiştir, “dağlara dönmeden evvel köylerde sadece yarım saat kalmıştır.” Ethem, Eşref’in halka şu şekilde hitap ettiğini bildirmiştir:Ey ahali! Hükûmet beni sorarsa saklamayın, geldiğimi söyleyin. Dayak yemeyin, size dayak atan ve zulüm yapan olursa, kula-ğıma gizlice fısıldayın. Allah kerim, elbet bir kolayını gösterir. Zalimler cezalarını bulur.
·
7 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.