Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

ENVERİN GÖZLERİ YAŞARIYOR
Aynı zamanda 1916 başlarında nihayete eren ünlü Hüseyin–McMahon yazışmaları vasıtasıyla İngilizlerle de gizli görüşmelere başladı. Osmanlıların hiçbir vakit teklif edemeyeceği bağımsız bir Arap devleti vaadine karşılık, Hüseyin Anglo-Fransız savaş gayretine destek sözü verdi. Dolayısıyla, Eşref ’in Yemen’e gerçekleştireceği görevi planlamaya başladığı vakitte, Hüseyin’in Arap halkı adına yaptığı, iyi finanse edilmiş isyanı hayli ilerlemişti. Hüseyin boyundan büyük hedefi için (birçok önemli yerel yöneticiden sadece biri olmasına rağmen Kasım 1916’da kendisini Arabistan Kralı ilan etmişti) güç topluyor ve Hicaz’dan çıkarak Osmanlıların Suriye’nin güneyindeki hükümlerini istikrarsızlaşma tehdidi teşkil ediyordu. İsyanın, Osmanlıların savaş zamanındaki hükmüne teşkil ettiği tehdidin gerçek çapı tarihî bir tartışma konusu olarak kalsa da, isyanın gelişmekte olan tabiatı Eşref ’in görevine hiç de ihtiyaç duymadığı bir öngörülmezlik derecesi kattı. Durumdaki istikrarsızlık, görev planlamasının ciddi ölçüde bir esneklikle yapılması gerektiği anlamına geliyordu. Örneğin Enver, görevi nasıl icra edeceğini sorduğunda Eşref sefer kuvvetini karayoluyla Şam’a ve ardından güneye, oradan bir botla devam edecekleri Kızıldeniz’deki bir limana götüreceğini söyledi. Planlamanın çoğu ve müteakip gecikmeler, zambugh denilen küçük, üçgen yelkenli bir kıyı teknesine takılacak bir deniz motorunun temini, nakliyesi ve yerleştirilmesiyle ilgili olacaktı. Eşref ’in önerisine göre bu zambugh denen vasıta, Kızıldeniz’in kıyısındaki kayalıklar ve sığlıklar boyunca manevra yaparlarken grubun İngilizler tarafından tespit edilmemesini sağlayacaktı. Fakat Şerif ’in isyanının gittikçe yayılması Kızıldeniz kıyısının hangi kısımlarının Osmanlıların elinde olduğundan, hangilerinin ise isyancıların eline düştüğünden Eşref ’in emin olamayacağı anlamına geliyordu. Eşref ’in belgeleri, Enver’in ona yönelttiği spesifik sorular ve Eşref ’in bunlara verdiği aynı ölçüde kesin yanıtlar da dâhil olmak üzere Enver’le yaptıkları görüşmenin tam bir kaydını sunsa da, kayda değer ölçüde bir risk ve öngörülmezliğin görevin tamamına damgasını vurduğu açıktır. Eşref ’in anlatımına güvenecek olursak, kendisi hemen oracıkta bir plan sunmuştur. Bu alelacele tertiplenen plan bir komando takımı, Kızıldeniz’in kayalık kıyısında seyir tecrübesi olan bir bahriye subayı, bir gemi mühendisi ve bir makineli tüfek de dâhil olmak üzere, uzun yolculukları boyunca ihtiyaç duyacakları erzak ve mühimmatın bir araya getirilmesini içeriyordu. Zaten yeterince çetrefilli olacak hazırlıklara, hem Arabistan içlerinden bir karayolu güzergâhının hem de Kızıldeniz kıyısından alternatif bir deniz yolunun planlanması ihtiyacı oldukça sorunlu bir boyut kattı. Enver’in Eşref ’i seçme nedeni onun Arap kabileleri arasında kazandığı dikkate değer tecrübe ve Balkanlarda birtakım görevler icra ettiği 1908 yılına kadar giden, uzun yıllardan müteşekkil bir süreçte, komutanına bağlılığını ve faydasını kanıtlamış olmasıydı. Enver, bu görevi yerine getirmek için ihtiyaç duyacağı tüm kaynak ve güce sahip olacağına dair Eşref ’i temin etti: “Pekâlâ, kabil olabilen her şeyi yapar ve icap ettiği takdirde lüzumu kadar para da sarf edersin.” Eşref ’in adamlarının, sağ salim geri döndüklerinde ödüllendirileceğine dair söz veren Enver, Allah’ın yolunu açık etmesini dileyerek görüşmeyi sonlandırdı. “Ayrılırken,” diye hatırlıyor Eşref, “o temiz yüzüyle gülümseyerek, haksızlığa karşı bükülmek bilmeyen o nazik elleriyle elimi kabul buyurdu ve muvaffakiyet duasını ederken mübarek gözleri yaşarmıştı.”
5 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.