Sahsi çıkara önem vermeyen, toplumun iyiliğini isteyen her düsünce insanidir. Bu insani düsünce,
toplumun maddi kazançları ile yetinmeyip manevi kazanç davası da güderse, o zaman "ülkü" olur. Ülküler
birer büyüklük davasıdır. Bundan dolayıdır ki, büyümek isteyen, büyüklük ardından kosan milletlerin ülküsü
vardır. Bir Nepal'in, bir Panama'nın veya İsviçre'nin ülküsü olamaz. Bunların milli davalarının son basamağı,
nihayet, huzur ve bolluktur. Huzur ve bolluk ise ülkü olmak özelliğini tasımaz. Çünkü huzur ve bolluk isteği,
milletleri heyecanlandırmaz. Vecd haline getiremez. Onları ölüme kadar varan fedakarlığa sürükleyemez.
Büyüklük davası, yani ülkü, savasla elde edildiği içindir ki, insanlık tarihinde büyük savasçıların,
kumandanların ve kahramanların daima seçkin bir yeri olmustur. Savaslar, kahramanlık ruhunu beslemis,
erdemli insanların yetismesine sebep olmus, destani edebiyatı yaratmıstır. Yirminci Yüzyıla doğru
yaklastıkça savaslar daha ıztıraplı bir hal almakla beraber, hiçbir sey onun ahlaki karsılığı olmamıstır ve
uzun zamandır savasmayan milletlerde ahlaki bir bozulmanın basladığı gözden kaçmamaktadır. Mesela
İsveç'te kültür ve refah son dereceye vardığı, bu alanda Amerika ve Almanya'dan bile üstün bulunduğu
halde, İsveç halkının ahlakındaki, günden güne çoğalan yozlasma, düsündürücü bir durum almaktadır.
Bazı bayramlarda İsveçli gençlerin topyekün yaptığı rezaletler, memleketteki homoseksüel derneklerinin
yasa ile tanınması, çocuk yetistirebilecek kaabiliyetteki aileler arasında bile sun'i nikahla çocuk sahibi olmak
gibi gariplikler, bu milletin bir iç sıkıntısı, bir manevi bocalama içinde olduğunu gösteriyor. İsveç, iki
yüzyıldan beri savasmamıstır. Bir zamanlar "büyük devlet" olan İsveç'in artık hiçbir büyüklük emelinin
kalmayısı, uzun bir süredir devam eden tarafsızlık, atom savasına tam manasıyla hazırlanacak kadar maddi
güç göstermesine rağmen, manevi kuvvetlerden yoksunluğu, bu sonuçları hazırlamıstır. Soysuzlasma
durdurulmazsa, İsveç, günün birinde tıpkı Estonya, Letonya ve Litvanya gibi bolsevikliğin ağına
düsüverecektir. Çünkü İsveç milletinin heyecan verici bir ülküsü, bir büyüklük ülküsü yoktur.
Bu örnekler epeyce çoğaltılabilir. Su kadarını söyliyeyim ki, hükümet darbelerinin sanat haline geldiği belirli
ülkelerde, bunun bas sebebi, bu ülkelerin bir büyüklük ülküsünden yoksun bulunuslarıdır. İktisadi
yoksulluk, siyasi buhran isin dıs tarafıdır. Asıl ve gerçek sebep, milli ülküsüzlüktür. Milli ülküler, milletleri yüzyıllar boyunca ayakta tutacak enerji kaynağıdır. Ülkücü milletler, fedakar insanlarla doludur. Fedakar insanların çokluğu, her türlü insani meziyetlerle yasar. Hayvanlasmıs toplumlar refah ve dıstan büyüklük içinde de olsa, yıkılmaya mahkumdur. Eski Roma gibi...
Türk milleti, ülküsü olan mutlu toplumlardan biridir. Bütün tarihi boyunca büyüklük ülküsü ardından
kosmus, birlik ve fetih savasları yapmış ve Birinci Dünya Savası'nın sonuna kadar da daima bir büyük
devletin sahibi olmustur. Bugün, Türkler arasındaki mayalanmanın Kızılelma, Turancılık, Uluğ Türkistan veya Büyük Türkili adlarıyla adlandığını görüyoruz. Bunun manası "büyüyüp birlesme" veya "birlesip büyümek istiyorum" demektir. Ancak kaabiliyetli ve enerjik olanlar büyüklük ülküsü ardından kosar. Çünkü büyüklük ülküsü, büyük fedakarlıklar ülküsü demektir. Bundan dolayıdır ki, korkaklarla asağılıklar büyüklükten korkar, daima küçük kalmak ister.
( Büyük Türkeli, 2. Sayı, 25 Nisan 1962 )