Ben bir tanrıya iman edeceksem, kiraz ağaçlarını ve kadın
memelerini yarattığı için iman ederim.
Ben bir memleketi seveceksem, generalleriyle dalga geçebildiği
için severim.
Kendi yarattığı kadınları örtülere ve evlere hapseden tanrılarla, savaşları çok ciddiye alan memleketlerle pek ilgim yok benim.
“Bak çocuğum, şu benim yarattığım memelere, bacaklara,
kalçalara bak, şu salıntılı yürüyüşlere bak evladım” diyen bir
tanrıyla dostum.
Arada bir başımı okşamalı benim tanrım, “İşini elinden geldiğince iyi yap sonra da hayatın alabildiğine tadını çıkar” demeli, dostça uyarmalı beni, “İyi yaşa, öbür tarafta neler olacağı hiç belli değil.”
Böyle bir tanrı var.
Ben çalışırken başımı okşuyor.
Ben gezerken, önüme sahiller dolusu bronzlaşmış memeler, biçimli bacaklar, sıcak gülümsemeler çıkartıyor, “Bak” diyor, “Bak neler yaratmaya kadirim.”
Tapıyorum ben o tanrıya.
Sonra memleketler var.
Generalleriyle dalga geçen memleketler.
Bir karikatür çiziyorlar, üç karelik bir karikatür.
Kahkahalarla güldürüyorlar beni.
Birinci karede, siperde yatmış askerler görülüyor, başlarında generalleriyle bekliyorlar.
İkinci karede komutanları elinde kılıcıyla siperden fırlayıp,
“Hücum” diye bağırıyor.
Üçüncü karede, ileri fırlamış komutanlarını siperdeki yerlerinden
bir milim bile kıpırdamayan askerler “Bravo” diye bağırarak
alkışlıyorlar.
Dördüncü karede ben gülüyorum.
Kiraz ağaçlarının ve kadın memelerinin arasında geziyor ve
tanrıya tapıyorum.
Generalleriyle dalga geçen memleketlerde dolaşıyor ve o memleketlerim seviyorum.
Bir kiraz ağacıyla bir kadın memesine, onların değerini
bilmeyen her memleketi satmaya hazırım.
Sat diyor zaten benim tanrım, “Kadın memelerine bakmayan ve
generallerini çok ciddiye alan memleketleri sat gitsin, ilgilenme
onlarla, ben sana yalnızca bir memleket değil koca bir dünya
verdim, onu sev, ben sana senin zevklerini, kahkahanı paylaşan
yeryüzünün her yanına dağılmış kardeşler verdim, onlarla eğlen.”
İyi bir tanrı benim tanrım.
Çok geniş bir memleket benim memleketim.
Kiraz ağaçları ve kadın memeleri bizim iman ettiğimiz mucizeler.
Generaller bizim güldüğümüz karikatürler.
Ve Praksiteles, tanrımızın bize verdiği en muhteşem heykeltraş.
Onun yaptığı heykeli, Romalı Plinius "dünyanın en güzel heykeli” ilan etmişti. Praksiteles, Atinalı bir heykeltraşdı.
Bir gün ressam bir arkadaşıyla Datça yakınlarındaki Knidos'da
bir akşam vakti sahilin kuytu bir yerinde içkisini içip sanattan
konuşuyordu.
Tepedeki manastırdan rahibelerin indiğini gördüler.
Rahibeler sahile gelip, elbiseleriyle denize girdiler biraz
serinlemek için. Aralarından yalnızca biri çırılçıplak soyundu.
Genç kadının vücudunu gören Praksiteles hemen o anda o vücudun heykelini yapmadan yaşayamayacağını hissetti.
Ertesi gün manastıra gidip, başrahibeden genç rahibenin heykelini yapmak için izin istedi. “Biz karışmayız,” dedi başrahibe, “Kendisine bir sorun, kabul ederse heykelini yapabilirsiniz.”
Heyecanlı heykeltraş, genç rahibeyi çıplak heykeli için poz vermeye ikna etti.
Heykeli yaparken, kızın hikayesini de öğrendi.
Genç kız, bir adamı öldürmüştü.
Mahkeme genç kızı ölüme mahkum etmişti.
Yargıçlar idam kararını okudukları sırada, genç kızın artık yapılacak hiçbir şey kalmadığını gören avukatı birden ortaya fırlamış, genç kızın yanına gidip, üstündeki elbiseleri yırtıp, kızın çıplak bedenini yargıçlara göstermişti.
"Bu memeleri yok etmeye razı olacak mısınız?”
Genç kızın memelerini gören yargıçlar yeniden toplantıya çekilmişler ve o güzel memelere kıyamadıkları için idam kararını değiştirip, kızı bir manastırda yaşamaya mahkum etmişlerdi.
Praksiteles, “hayat kurtaran” o vücudun heykelini yaptı.
Adını “Knidos afroditi” koydu.
Heykeli daha sonra Bizanslılar İstanbul'a getirip Beyazıt'da
kızlar sarayının önüne diktiler ama büyük bir yangında heykel
parçalandı. Allah’tan bu heykelin yüzlerce kopyası yapılmıştı ve tanrının yarattığı en güzel memelerden birinin mermere düşen izi günümüze kadar geldi.
Eğer o heykeli görmediyseniz, tanrıyı ve onun neler yaratabileceğini çok ciddiye almıyorsunuz demektir ve benim
tanrım kendisinin ve yarattıklarının ciddiye alınmamasından hoşlanmaz.
Bilir ki, kendisini ve yarattıklarını önemsemeyenler generalleri çok ciddiye alırlar ve onun yarattığı memelere değil generallerin sözlerine bakarlar.
Ben onlardan değilim.
Ben, “Hücum” diye bağıran generallerini yerlerinden
kıpırdamadan alkışlayan askerlere güler, kiraz ağaçlarıyla kadın
memelerini yaratan tanrıya tapar, Praksiteles'in heykelini uzun uzun seyrederim.
Eğlenirim ben, hayattan ve çalışmaktan zevk alırım.
Sizin ciddiye aldıklarınıza güler, sizin sakladıklarınıza hiç
doymayan bir açgözlülükle bakarım.
Bana ve benim gibi olanlara hoşgörülü davranan iyi bir tanrım,
adına dünya dedikleri büyük bir memleketim, kahkahalarım ve
eğlencelerim var.
Bizim memleketimizde Praksitelesler, Knidoslu Afroditler, güzel memeli kadınları affeden yargıçlar, “Hücum” diye bağıran generalleri alkışlayan askerler yaşar.
Kiraz ağaçlarını ve kadın memelerini yaratan tanrı, çalışırken bizim başımızı okşar.
Ve, biz ona iman edip “hücum” diye bağıran kumandanlara güleriz.