Kitabı değerlendirmeden önce Aydınlanma Çağı ve entellektüeller arasındaki ilişkiyi bilmekte fayda var. Entellektüeller, ulusun zihnini etkileyip politik liderlerin hareketlerine biçim vermek suretiyle, siyasal sürece doğrudan müdahale etmeyi kendi sorumlulukları olarak gören romancı, şair, sanatçılardan oluşan karışık bir topluluk. Bu topluluğun çağrı olarak da niteleyebileceğimiz bir tür amaçları var ki bu, 'bilgili insanlar' geleneğini yeniden oluşturmaktır. Tabi bu çağrı 20. Yy zaman çerçevesinde düşünülürse modernitenin bu dönemde belirginlik kazanması anlamlandırılabilir. Modernite temel olarak aklı ve insanı merkez olarak belirleyerek toplumsal yaşamı rasyonelize eder, din toplumsal yaşamda arka plana itilir, laiklik benimsenir. Yani toplumsal yaşamın belirli bir düzen üzerine kurulup, belli kurallarla yönetilmesinin istenmesi, yeni bir dünya görüşü olarak moderniteyi doğurur. Bu stratejiyi ortaya koyan ise entellektüellerdir. Bu söylem daha sonra devlet ile entellektüellerin arasında bir kopmaya neden olacak, karşıt söylem olarak postmodernite ortaya çıkacaktır. Kitap içerik olarak bu iki söylem arasındaki farkları ele alacaktır.