Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

528 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
5 günde okudu
Abum Rabum (Yüce Baba)
 4000 yıl önce Babil ülkesinde hüküm süren  Akatların “Abum Rabum” ( Yüce Baba) Hz. İbrahim'i anlatan bir polisiye roman.    İlk olarak kısaca Hz İbrahim'i kısaca tanıtmakta fayda var. ***********          HZ. İBRAHİM    İbrahim/Abram/Abraham, üç semavi dinin atası olan bir peygamberdir. Babası put ustası Tarah/Azer dir. Hz İbrahim'in Nahar ve Haran adında iki kardeşi vardır. Lut ise yiğenidir.    Sümer kralı Nemrut, birgün rüyasında gökten bir nurun indiğini ve o nurun güneşle ayı söndürdüğünü görür. Müneccimleri saraya çağırarak rüyasını anlatır. Onlar da, yeni bir din gelecek ve sizin tahtınızı yerle bir edecek derler. Nemrut buna karşın, doğacak bütün erkek çocukları öldürtmek ister. Tareh/Annesi İbrahim’i doğurur ve onu bir mağaraya saklar. On beş ay boyunca da o mağaraya gidip gelerek İbrahim'i büyütmeye çalışır.   İbrahim, çocukluk yaşlarında put ustası olan  babasına putlara tapmaktan vazgeçmesini söyler ancak babası dönemin ünlü put yapıcısıdır ve onu taşlamakla tehdit eder. O zamanlar İştar (Yıldız), Şamas (Güneş) ve Sin (Ay) Tanrılarına inanmak modadır. İbrahim halkına onlardan Tanrı olamayacağını anlatsa da kimse onu dinlemez. Kavmi bir gün bayram kutlamaları için şehirden dışarı çıkar. İbrahim, putlardan en büyüğü hariç diğerlerini kırar. Halk ne olduğunu sorduğunda sanırım sağlam duran diğerlerini bu hale getirdi der. Ancak devrin kralı Nemrut, İbrahim ile tartışarak onu ateşe atmaya karar verir. Aftuha sütunlarının olduğu yerden bugünkü Balıklı göle doğru fırlatılan İbrahim, ateşin içine düşerken kor kor yanan ateşler bir gül, odunlar da balık oluverir. Mancınıktan atıldıktan sonra Cebrail aleyhisselamın gelerek bir isteğin var mı sorusu üzerine “Allah bana yeter” diyerek “Halilullah” mükâfatını alır. Allah onu ateşten kurtarıp kutsal bir beldeye ulaştırır. Saray (Sare) ile evlenip, babasını, yeğeni Lut’u ve karısını alarak Harran’a gider. Babası oradayken ölür. Kenan diyarına geçerler. 75 yaşındadır. Kıtlık çıkınca hanımını ve Lut’u yanına alarak Mısır’a gider. Firavunla yaşadıkları olaydan dolayı Mısır’dan çıkarılırlar. Müslümanların şimdi el-Halil dediği, ömrünün neredeyse yarısını geçirdiği ve türbesinin de bulunduğu bu yerde Rabbine bir çocuğunun olması için dua eder. Saray’ın çocuğu olmuyordur ve kendisinin isteğiyle Salih peygamberin neslinden olan Hacer ile evlenir. Bu birliktelikten İsmail doğar. Ancak Saray kıskançlık gösterip Hacer’e eziyete başlar. Sonra Saray’ın isteğiyle Hacer ve İsmail’i İbrahim çöle götürür. Rab, oğul İsmail’in kurban edilmesini emreder ve İbrahim oğlunu tam kurban edeceği sırada bir koç gönderilir. Daha sonra, baba oğul burada Kâbe’yi inşa ederler. İlerleyen yıllarda Saray’ın İshak adında bir oğlu onun da Yakup adında bir oğlu olur. Saray vefat ettikten sonra Kantura isimli biriyle evlenir ve bu evlilikten de çocuk sahibi olur. 175 yaşında vefat eden İbrahim, Saray’ın yanına defnedilir. Atababalar mağarasında bulunan bu türbede Hz. İbrahim, eşi Saray, oğlu İshak ve torunu Yakup bulunmaktadır. ******** KARAKTERLER - Selim : Üniversitede dinler tarihi asistanı Sümerolog - Alperen : Emniyet istihbaratında komiser - Vuslat : MİT ajanı, Alperen’in eşi - Vedat Bayrak : MİT İstihbarat Araştırmaları Merkezi Şefi - Masaaki : Japon emniyet görevlisi - Keiko : Üniversite asistanı Japon Sümerolog - Elazer Mikael: Kudüs’te ezoterik ilgileri olan bir haham - Zara : Sümerolog olarak yetiştirilmiş zelot - Kitron:Sahte Mossad ajanı zelot - Süslü (Susan Stone) :CIA Bilgi Operasyonları Merkez Direktörü - Christopher : Fransız gizli yahudisi, mossad ajanı - Harput Ağa : İstanbul’da ezoterik örgüt yanlısı müze görevlisi - Melissa : Fransız Sümerolog, CIA ajanı - Kevin : Çaylak CIA ajanı - Noah : İstanbul’da ezoterik örgüt yanlısı papaz - Donald Furlan : Vatikan’da kardinal - Bakan : Dünya hâkimiyeti için çalışan gizi örgüt üyesi ***** ROMANIN KONUSU:  Tokyo Üniversitesi’nde yılın en başarılı asistanı seçilecek olan Sümerolog Keiko’nun odasında katledilmesiyle başlıyor romanımız.  Japon emniyet görevlisi Masaki bu olayı Japonların onuru sayıp bu meseleyi çözmek için İstanbul'a uçuyor. Japon inanışı olan Reikon’a göre eğer Keiko’nun katili bulunmazsa ruhu huzur bulamayacaktır.      Diğer bir yandan henüz bebekken Filistinli bir çocuk olarak alınıp, Zara olarak bir Zelot olarak yetişen bir ajanın kil tabletlerledeki Yüce Babanın mesajını aramasıyla asıl olaylar başlıyor  Kudüs’te yaşayan zelot başı Haham Elazer Mikael onun yüce efendisidir. Zara 'nın görevi ise Hz. İbrahim ile ilgili tüm arkeolojik eserleri inceleyerek, Sümer, Akat ve Babil dilinde yazılmış tabletlerin şifresini çözüp Yüce Baba' nın hazinesine  ulaşmak.     Zara bulduğu bir kil tablete zarar verdiği için tutuklanır. Diğer taraftan Selim ise , İstanbul’da ilahiyat fakültesinde görevli asistan bir Sümerolog’dur. Zara kil tableti bulunca bir kopyasını okuması için Çocukluk arkadaşı ve istihbarat komiseri olan Alperen,  Selim'i emniyete çağırmasıyla birlikte olaylara dâhil olur. Ki bu adam Yüce Babanın mesajını bulabilecek tek kişidir.    Yüce Baba'nın mesajına ulaşmak için Selim, Zara, Alperen, Vuslat, Masaaki bir grup olarak Adıyaman'da buluşurlar. Tabi bu mesajın meraklısı çoktur. Peşlerinde başta bir sürü ajan ve Kitron vardır.    Hepsi Nemrut Dağı’nda, gezegenlerin belirli bir hizaya dizilerek hazinenin yolunu gösterecek olan bu önemli gecede bir aradadırlar. Hepsi şifreyi çözmek için göz kırpmamaktayken Allah'ın bir lütfu mudur bilinmez ama İbrahim'e hamile olan Vuslat'a yol gösterilir. Hepsi oraya doğru ayaklanır ve bir dehlizden içeri düşerler. Yapmak gereken Hz İbrahim'in yol haritasından buldukları şifrelerle hareket etmekti. Selim bu vazifeyi hakkıyla yerine getirdi ve Hazine için son bir adım kalmıştı. Bu hazineye ulaşmak için yapacak tek bir şey kalmıştır. Phaisdos diskini kanala yerleştirmek. Derken Sin Ammar'ın sözleri yankılanır kulaklarda ; "Ey insan! Kulluk Allah'adır, O'na karşı gelme!" Bu ikazla diski yerine geçirmekte tereddüt ederler ve maalesef ki okuyucuyu da büyük merak içinde terkederler. ******* SİN AMMAR HİKAYESİ: Mİlattan önce otuzlu yıllarda Kommagane isimli bir devlet vardı, bu devletin başında ise Antiochos isimli şahsiyet bulunuyordu. Kral Antiochos zevkine oldukça düşkün kendini aşırı beğenmiş ve muhteşem bir gösteriş meraklısı bir herifti. Kral Antiochos bir gün yine üzüm salkımlarını tek tek ağzına götürerek üzüm tanelerini  yerken aklına bir şey gelmiş, bu kadar güzel bir ülkeyi yönetiyorum bir sürü tanrım var bütün bu güzelliklerin sembolü olacak devasa bir yapıt yaptırayım dedi kendi kendine. sonra Kral Antiochos en yakın yardımcısını yanına çağırarak, tüm ülkede ki mimarlara haber salınsın kim ülkeme ve tanrılarıma yakışacak güneşin doğuşunu ve batışını izleyecek terasları olan saray gibi bir mezar yaparsa o  mimara kendi cömertliğince ödüllendireceğini bildirmesini istedi. Ülkede ki tüm mimarlar tüm hünerlerini göstererek projeler hazırladı ve krala sundu,  Kral Antiochos  kendisine getirilen projelerden sadece yazımızın da kahramanı olan Sin Ammar isimli bir mimarın projesini çok beğendi… Hemen huzuruna çağırdı Sin Ammar isimli mimarı  ve ona dedi ki ne kadar altın ne kadar işçi gerekiyorsa al yanına git istediğim gibi bir anıt mezar yap şeklinde kesin ve net bir emir verdi kralımız… Sin Ammar günlerce bu mezarı yapacak yer aradı, öyle bir yer olmalıydı ki güneşin doğuşu ve batışını net bir şekilde görebilsin herkes.. Mimarımız günlerce haftalarca dağ tepe ova demeden gezdi ve sonunda anıt mezarı yapacak o yeri bulmuştu.  O yer topraklarımız sınırları içerisinde bulunan Nemrut Dağından başka yer değildi. Sin Ammar Hummalı bir çalışma ile aylar sonra öyle bir yapı yaptı ki Nemrut dağına inanılmaz bir yapı inanılmaz bir mühendislik inanılmaz bir matematik yani fenni bilimleri resmen havanda döverek ortaya muazzam bir eser ortaya koymuştu. Şimdi sıra bu eseri kralın beğenisine sunmaktaydı… Hemen Kral Antiochos  haber gönderilir yeni eserinin artık hazır olduğu şeklinde… Kral Antiochos büyük bir heyecanla yola koyulur bu anıt mezarı görmek için Nemrut dağının yakınlarına geldiğinde uzaklardan muhteşem eseri görür ve şaşkınlıktan küçük dilini yutar…. Eser harika bir gösterişle tepede tüm güzelliklerini cömertçe gelen misafirlerine sunuyordu. Kral Antiochos  anıt mezara geldiğinden eserin güzelliğinden dolayı gözlerine inanamamıştı, mimarımız Sin Ammar hemen kralın yanına gelerek eserini tanıtmaya başlar bir süre eserini gösterdikten sonra eserin asıl önemli olan kısımları yalnızca mimarımızın ve kralımızın bilmesi gerekiyordu çünkü bundan sonra kralın yatacağı mezar odası ve hazine odasının yerini görecekti ve bu bilgi haliyle gizli kalması gerekiyordu… Mimarımız ve kralımız muhteşem eserin derinliklerine doğru girmeye başladılar her yerde bir şifre bir resim bunları akılda tutmak zordu ama ne çare kral bu şifreleri unutursa hazine odası ve anıt mezarına asla erişemezdi. Sin Ammar ve Kral Antiochos sonunda hazine odasına geldi. Oda oldukça sadeydi ve bu gösteriş meraklısı kralımızın hiç hoşuna gitmedi. Mimarımıza büyük bir sinirle bana burayı mı layık gördün ben onca hazinemi ortada bir yığın olarak mı muhafaza edeceğim diyerek bağırmaya başladı. Mimarımız sakin bir tavırlı odada bulanan oval görünümlü taşı çevirmesini istedi kralından, Antiochos  bu taşı çevirdi daha sonra Sin Ammar Kulluk Tek İlah’adır ona karşı gelinmez cümlesini yüksek sesle söylemesini istedi. Kral bu cümleyi söyledikten sonra sade görünümlü odadan bir anda onlarca çekmece tarzından küçük odacıklar çıkıverdi. Kral büyülenmişti adete ve mimarını bir kez daha tebrik etti.  Kral Antiochos  artık çok yorulmuştu bu güzel eseri gezmekten dolayı ancak mimarımızın bu güzel eserin tamamını ilgilendirecek hayati bir şifreden daha bahsetmesi gerekiyordu.  Bu şifrede belirtilen yerde ki kum eğer boşaltılmaz bu güzel eser 40 yıl içerisinde yıkılarak kum  tanesine dönüşecekti. Sin Ammar bu hayati bilgiyi kralına sabah söylemeyi tercih etti. Kralı çok yorulmuştu ve bir başka bilgiyi daha dinleyecek ve aklında tutacak hali kalmamıştı. Ve sabah oldu kral mimarını beklerken aklında şeytani düşünceler bulunuyordu. Bu mimar ben öldükten sonra başkası için de bu eserden daha güzel bir eser yapabilirdi. Bunu önlemesi lazımdı. Kimse bu eserden daha güzel bir eser yapılmamalıydı bu dünyada… Bu şeytani düşünceler sonrasında Sin Ammar’ı öldürmeye karar verdi. Huzuruna gelen Sir Ammar’ı Nemrut dağının uçurumlarından aşağı attırdı,  Oysaki Sin Ammar yaptığı eserle ilgili en önemli hususu kralına arz edecekti çok çırpındı bu hususu kralına anlatmak için ama kral onu hiç dinleme gereği duymadan uçurumdan aşağı atarak ölmesine sebep oldu. Bu acı hikayemizin baş kahramanı Sin Ammar asla putlara inanmıyor tek bir tanrının varlığına inanıyordu. O dönemlerde Hz. İbrahimin dinine sımsıkı bağlıydı. Bu yetenekli Mimar öyle güzel bir eseri kendisini yarı tanrı sanan bir şahsiyete yapmış ve o şahsiyete istemese de Kulluk Tek İlah’adır ona karşı gelinmez cümlesini söyleterek adeta doğru yola davet etmişti. ******** İskender Pala bu eseriyle Nirvanaya çıkardı. Bir sonraki eserinde beklentim çok yüksek. Kelimelerle ifade edilemeyecek derecede çok harika bir kitap. Bu kitabı okumayan kalmasın. Sanırım bu kitaptan sonra Sümeroloji okumaya başlayacağım.
Abum Rabum
Abum Rabumİskender Pala · Kapı Yayınları · 201810bin okunma
·
88 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.