Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

224 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
22 saatte okudu
Kendini arayış
Sputnik' Sevgilim 1999 yılında Haruki Murakami tarafından yazılmış çevirisini Ali Volkan Erdemir' in yaptığı 224 sayfalık Doğan Kitap' ın yayınladığı bir romandır. Kitaptaki olaylar, K. adlı bir öğretmen tarafından anlatılmaktadır. Sumire(ana karakter) ve Myu ise hikayedeki diğer kişilerdir. Yalın, sade, akıcı bir dilin kullanıldığı, benzetmeleri ve betimlemeleriyle (özellikle zaman konusundaki) kitap üzerindeki ilginizi canlı tutan bir anlatımı mevcut. Ayrıca kitaptan güzel şarap üretilen yerlerden ve güzel müziklerden bahsediliyor. Kitapta varoluşçuluk, yokluk,yalnızlık paralel evren, rüyalar gibi temalar işlenmekte. !!Buradan sonrası spoiler içerir. Yazar, kitabın ilk sayfalarında Sumire' in çok sevdiği Kerouac' in "Yalnız Gezginler" adlı kitabından alınan şu alıntı ile aslında işleyeceği konu hakkında bize küçük bir kıvılcım veriyor: "İnsan yaşamında bir kez olsun vahşi tabiatın içine karışmalı, ne kadar sıkıcı olursa olsun sağlıklı bir tek başınalığı deneyimlemeli. Tamamıyla kendine bel bağlamak zorunda olduğunu keşfedip, sonrasında kendi içindeki gerçeği, içinde gizlenmiş gücü öğrenmeli." Sonuçta insanın kendini bulabilmesi için öncelikle bir dönüşüme uğraması lazım (Tıpkı bizim cennetten sonra anne rahmine cenin olarak düşüp geçirdiğimiz dönüşüm gibi). Sumire in kaybolmadan önceki gece ter içinde cenin pozisyonunda Myu nun odasında bir köşede beklemesi, Sumire' in eski kıyafetlerini çıkarıp Myu nun hiç giyilmemiş yeni yeşil kıyafetini giyinirken onun bakire olduğunu düşünmesi, sonrasında karnına sarılması, onun hala bir çocuk olduğunu düşünmesi Sumire 'in dönüşümünün evreleridir. Bir de Myu nun pijamasının beyaz olması saflığı, Sumire' e verdiği pijamanın yeşil olması ise kutsal bir renk olmasından dolayı dini rituelleri çağrıştırdı bana. "Birisi vurulunca kan akar." dosyasındaki K. min hikayesindeki gibi köpek kesme ve kanını akıtma olayı ise bu görüşümü güçlendirdi (sonuçta kurban kesmeye benziyor). Ayrıca kitapta Myu için: "Boş kabuk; onu gördüğümde aklıma gelen ilk sözcükler bunlar olmuştu. Myu' nun görüntüsü bana, içinde tek bir kişinin bile kalmadığı bomboş bir odayı düşündürdü. Şüphe yok ki çok önemli bir şey (bu şey, bir kasırga gibi Sumire'yi kaçınılmaz olarak çekip almış, feribotun güvertesindeyken benim yüreğim sarsılmıştı.) onun içinden ebediyen silinip gitmişti. Geriye kalan birinci derecede önemli anlam ise varlık değil, yokluktu. Yaşamın sıcaklığı değil, belleğin soğukluğuydu." diyor. Bence burada boş kabuk derken Sumire' nin dönüşüm geçirene kadar onu örten bir kalkan olmasına vurgu yapmakta; tıpkı cenini örten rahim gibi. Kendini bulmak için ikinci aşama ise kaybolmamaktır. Sumire in öğretmeni araması, Myu'nun hala boş bir kabuk olarak devam etmesi(o dönüşümünü lunaparkta tamamlamıştı) bu konuda başarılı olduklarını gösteriyor. Burada bence tek dönüşümünü tamamlayamayan "Ben kimim?" diye kendini sorgulayan öğretmen. Çünkü ona gönderilen küçük kıvılcıma direndi: "Zaman ilerledi, kendi üstüne katlandı, öylece yığılıverdi, sonra yeniden düzenlendi. Dünya sınırsızca genişlerken aynı zamanda sınırlandı. Birkaç belirgin görüntü -sadece görüntü- kendi karanlık koridorlarından sessiz sedasız geçip gitti. Denizanaları gibi, sürüklenen ruhlar gibi. Ama başımı çevirip bakmadım onlara. Onları farkettiğimi birazcık da olsa belli etseydim, her biri hiç vakit kaybetmeden bir anlam yüklemeye başlayacaktı şüphesiz. Anlam, olduğu haliyle zamansallığa bağlanacak, zamansallık ise beni istesem de istemesem de yüzeye itecekti. Zihnimi onlara sımsıkı kapattım ve geçip gitmelerini bekledim." şeklinde anlatıyor. Hatta bunu şu sözlerle anlatıyor tekrar bir yerde : "Her insanın hayatının özel bir zamanında elde etme şansına sahip olduğu birtakım özel şeyler vardır. Bunlar birer kıvılcım gibidirler. Dikkatli ve şanslı olanlar, bunları özenle korur, büyütür, meşale olarak kullanır. Ancak bur kez kaybedince o kıvılcım bir daha geri gelmez." Ama kitabın sonunda umudunu hiç yitirmiyor: "Başımı çıkarıp karanlık gökyüzüne doğru baktım. Gerçekten de oradaydı küf rengi yarımay. İyi. Biz aynı dünyada aynı aya bakıyoruz. Biz kesinlikle aynı bağla aynı gerçekliğe bağlıyız. Tek yapmam gerekn onu usulca kendime doğru çekmek." Bir de sonunda hikayesini anlatıyor Havuç a çünkü: "Her hikayenin anlatılacak bir zamanı vardır. Eğer anlatılmazsa insanın yüreği hep o sırrın hapsinde kalır." Kitabı asıl anlatan kısım ise bence şu kısımdı: "Gözlerimi kapattım, kulak kesildim: Sputnik' in, dünyayla tek bağları yerkürenin çekim gücü olan, gökyüzünde dolaşmaya devam eden torunlarını düşündüm.Bu yapayalnız metal kütleler uzayın dipsiz karanlığında birbirleriyle birdenbire karşılaşıyor, birbirlerinin yanından geçip gidiyorlardı, bir daha asla karşılaşmamak üzere ayrılarak. Birbirlerine ne söyleyecekleri bir şey vardı, ne de yerine getirmek üzere verecekleri bir söz." Kitapta beni en çok rahatsız eden şey Türkler hakkında geçen cümlelerdi. Onun dışında ele aldığı konuyu bence çok başarılı bir şekilde dile getirmişti. Sonuç kısmı havada kalmamıştı. Yazarın betimlemeleri Sumire'i aratmayacak kadar gerçekçiydi. Bence aslında Sumire kendisiydi Ayrıca kitap bence Pan'ın labirentiyle birebir örtüşüyor. İzlemediyseniz kitabı okuduktan sonra tavsiye ederim. Aslında belki filmin sonunda Sumire' in nereye gittiğini siz de görebilirsiniz. Umarım bize gönderilen kıvılcımları farkedecek kadar şanslı oluruz.
Sputnik Sevgilim
Sputnik SevgilimHaruki Murakami · Doğan Kitap · 20165,7bin okunma
··
5,4bin görüntüleme
Bu yorum görüntülenemiyor
ada okurunun profil resmi
myu’nun lunaparkta yaşadığı durumu ben hala anlayamadım açıklayabilir misiniz oda da kendisini görmesini
Tuba ece okurunun profil resmi
Kitabı okuduğumda kafamda oturmayan bir şeyler kalmıştı anlamlandıramadığım şeyler yorumunuzu okuduktan sonra her şey oturdu yerine çok teşekkür ederim 😍
Özlem okurunun profil resmi
Ben teşekkür ederim güzel yorumunuz için 😍
Begüm okurunun profil resmi
Harika bir yorum..
Özlem okurunun profil resmi
Teşekkür ederim 😊
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.