Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

243 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
11 saatte okudu
Okuduğum üçüncü kitabı oldu. Şiir kitaplarını, bir roman ya da öykü kitabı gibi okumayı bir türlü sevemedim. Zaman zaman elime alıp karıştırarak okumak daha hoş gelir.. Ama, Nâzım'da iş değişti. :) Son zamanlarda, ortamım müsait olduğunca sesli okumayı tercih ediyorum. Nâzım'ı da sesli okuyunca bambaşka bir duygu seli oluştu. O dizeler onun yüreğinden, kaleminden dökülürken; içinde yaşadığı coşkuyu, isyanı, direnci hissettim adeta. Nâzım halkın değil, halkların şairidir. Ve zaten en sevdiğim yönü de budur. Salt çiçek, böcek, aşk, acı değildir onun şiirlerine hakim olan.. Onun şiirleri her şeyi kapsar. Bütün çiçeklerin derlendiği bir buket gibi seriliverir önümüze. Üniversiteden arkadaşı Sİ-YA-U'ya aşıktır. Si-Ya-U tutuklanarak memleketine gönderilir, orada başı kesilerek öldürüldüğünü duyar Nâzım. Yüreğinin isyanını, Sİ-YA-U'nun en sevdiği tablo olan Mona Lisa'sının (Jokond) karşısında ağıda dönüştürür. * Nâzım Hikmet Ran - JOKONDUN HATIRA DEFTERİNDEN PARÇALAR #835Satır, 1929, Sayfa: 41-48 ************************************************************ Paris, 15 Mart 1924, Luvur Müzesi *** (''Jokond'' isimli manzum romanın birinci kısmından bir iki kroki) * Luvur müzesinde artık canım sıkılıyor. Can sıkıntısından çok çabuk bıkılıyor. Bıktım artık canımın sıkıntısından. İçimdeki bu ruh yıkıntısından aldı fikrim şu hisseyi: Müzeyi gezmek iyi, müzelik olmak fena.! * Ben bu maziyi hapseden saraya öyle ağır bir hükümle kondum ki, çatlarken sıkıntıdan yüzümde yağlı boya mecburum durup dinlenmeden sırıtmaya. Çünki ben o Floransalı Jokondum ki Floransadan daha meşhurdur tebessümüm. * Luvur müzesinde artık canım sıkılıyor, ve mademki maziyle konuşmaktan çabuk bıkılıyor, ben karar verdim bugünden itibaren bir hatıra defteri tutmağa. Belki dahli olur bugünü yazmanın dünü unutmağa. * Lâkin acayip bir yerdir Luvur. Burda belki bulunur: İskenderi Kebirin kronometreli Lonjin saatı. Fakat bulunmaz yüz paralık bir kurşunkalem ve bir tabaka temiz defter kâadı. * Lânet olsun Luvruna, Parisine Yazarım ben de hatıratı muşambamın tersine. * Ve işte: Kırmızı burnunu eteklerime sokan, saçları şarap kokan miyop bir Amerikalının aşırınca cebinden mürekkepli kalemini başladım hatıratıma. Yazıyorum sırtıma: Tebessümü meşhur olmanın elemini.! * 18 Mart. Gece ***************** Luvur uyudu. Zulmette Venüsün kolsuz vücudu benziyor bir harbi umumi neferine. Palıyor bir Şövalyenin altın miğferi: vurdukça gece bekçilerinin feneri karanlık bir resmin üzerine. Burda Luvurda benziyor günlerim birbirine tahta bir mik'abın dört tarafı gibi. Başım keskin kokularla dolu bir ecza dolabının rafı gibi. * 20 Mart ********* Hayranım Felemenk ressamlarına: Süt ve sucuk tacirlerinin tombul madamlarına kolay mı üryan bir ilâhe edası vermek.? Lâkin isterse ipekli don giyinsin inek + ipekli don = inek.! * Dün gece bir pencere açık kalmış. Felemenkli üryan ilâheler soğuk almış. * Bugün bütün gün ziyaretçilere çevirip dağ gibi pembe çıplak gerilerini aksırıp öksürdüler. Tutulmuşum ben de nezleye. Nezleli bir tebessümle gülünç olmayım diye, ziyaretçilerden gizliye gizliye burnumu çekip durdum. * 1 Nisan ********* Bugün bir Çinli gördüm. Başı perçemli Çinlilere benzer yeri yok.! Ne de çok baktı bana.! Bilirim ki ben Fildişini ipek gibi işliyen Çinlilerin teveccühü atılamaz yabana. ---------------------- ---------------------- ---------------------- ---------------------- ---------------------- ---------------------- * 20 Nisan ********** Çin hadisatıyla meşgul gazeteler. Anlıyorum ki artık, Kaf dağından gelen eder altın semasında Çinimâçin yurdunun gerdi kanat. Fakat bu işte yalnız Britanya lordunun tüyleri yolunmuş bir kuş gibi matruş gırtlağı değil, kesilecek Konfuçyusun uzun seyrek sakalı da. * 22 Nisan ********** Dün gece bir Amerikan zurnasıyla 12 beygirlik bir Fordun kornasıyla bir rüyadan uyandım. Ve bir lahza gördüğüm bir lahzada öldü. * Gördüğüm durgun mavi bir göldü.! Bu gölde canımın çekik gözlü canı yaldızlı bir balığın sarılmıştı boynuna. Ben gidiyorum ona sandalım çinişi bir çay fincanı, açtığım yelken kamış bir Japon şemsiyesinin nakışlı ipeğinden. * 2 Mayıs ********* Bugün Çinlim gelmedi. * 5 Mayıs ********* Bugün de yok. * 8 Mayıs ********* Benziyor günlerim bir istasyonun bekleme salonuna. Gözlerim dikili demiryoluna. * 10 Mayıs *********** Yunan heykeltraşları.! Selçuk elinin çini nakkaşları.! Cemşide ateşle halı dokuyanlar.! Çölde hecinlere kaside okuyanlar.! Vücudunun rakısı rüzgâr gibi esen.! Bir kırat mücevheri 36 köşeli kesen.! Ve sen beş parmağında beş hüner taşıyan Mikel Anj usta.! Haykırın ilân edin düşmana dosta: Pariste fazla bağırmış diye, sevgilisi Jokondun, Fransa hududunun atılmış haricine.! * Çinden gelen sevgilim gitti Çine.! Ve ben artık bilemem kimlere derler Leylâ ile Mecnun.? O pantolonlu Leylâ Ben eteklikli Mecnun değisem.! * Ağlayabilsem a...h ağlayabilsem.! * 13 Mayıs *********** Bugün tam benim önümde kanlı ağzının boyasını tazeleyen bir ev kızının elindeki aynaya ilişince gözüm, parçalandı kafamda şöhretimin teneke tacı. İçimde kıvranırken ağlamak ihtiyacı dudaklarım kırıtıyor, pişmiş bir domuz kellesi gibi suratım sırıtıyor. * Dilerim ki kübist bir ressama fırça olsun kemikleri Leonar da Vinçinin, boyalı elleriyle sarılıp boğazıma, altın kaplama bir diş gibi ağzıma, bu mel'un tebessümü taktığı için.! * (Yakında bu romanın tamamı çıkacak.) *** Bütün zulüm görenlerin şairidir Nâzım.. Nâzım hasrettir, Nâzım aşktır, Nâzım vatan sevgisidir, Nâzım emektir, Nâzım acıdır, Nâzım her şeye karşın ''umuttur''. Bir şans eseri sahafta bulduğum Adam Yayınları'nın serisinden ikinciyle devam edilir bu yola :) ''Benerci Kendini Neden Öldürdü.?'' Bu kez, Hindistan'da intihar eden Benerci isminde bir devrimciye yer veriyor.. Okuyalım. :)
835 Satır
835 SatırNazım Hikmet Ran · Adam Yayınları · 20012,979 okunma
·
38 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.