Okuduğum üçüncü kitabı oldu. Şiir kitaplarını, bir roman ya da öykü kitabı gibi okumayı bir türlü sevemedim. Zaman zaman elime alıp karıştırarak okumak daha hoş gelir.. Ama, Nâzım'da iş değişti. :) Son zamanlarda, ortamım müsait olduğunca sesli okumayı tercih ediyorum. Nâzım'ı da sesli okuyunca bambaşka bir duygu seli oluştu. O dizeler onun yüreğinden, kaleminden dökülürken; içinde yaşadığı coşkuyu, isyanı, direnci hissettim adeta.
Nâzım halkın değil, halkların şairidir. Ve zaten en sevdiğim yönü de budur. Salt çiçek, böcek, aşk, acı değildir onun şiirlerine hakim olan.. Onun şiirleri her şeyi kapsar. Bütün çiçeklerin derlendiği bir buket gibi seriliverir önümüze.
Üniversiteden arkadaşı Sİ-YA-U'ya aşıktır. Si-Ya-U tutuklanarak memleketine gönderilir, orada başı kesilerek öldürüldüğünü duyar Nâzım. Yüreğinin isyanını, Sİ-YA-U'nun en sevdiği tablo olan Mona Lisa'sının (Jokond) karşısında ağıda dönüştürür.
*
Nâzım Hikmet Ran - JOKONDUN HATIRA DEFTERİNDEN PARÇALAR
#835Satır, 1929, Sayfa: 41-48
************************************************************
Paris, 15 Mart 1924, Luvur Müzesi
***
(''Jokond'' isimli manzum romanın birinci kısmından bir iki kroki)
*
Luvur müzesinde artık canım sıkılıyor.
Can sıkıntısından çok çabuk bıkılıyor.
Bıktım artık canımın sıkıntısından.
İçimdeki bu ruh yıkıntısından
aldı fikrim şu hisseyi:
Müzeyi
gezmek iyi,
müzelik olmak fena.!
*
Ben bu maziyi hapseden saraya
öyle ağır bir hükümle kondum ki,
çatlarken sıkıntıdan yüzümde yağlı boya
mecburum durup dinlenmeden sırıtmaya.
Çünki
ben o Floransalı Jokondum ki
Floransadan daha meşhurdur tebessümüm.
*
Luvur müzesinde artık canım sıkılıyor,
ve mademki maziyle konuşmaktan çabuk bıkılıyor,
ben
karar verdim bugünden itibaren
bir hatıra defteri tutmağa.
Belki dahli olur bugünü yazmanın
dünü unutmağa.
*
Lâkin acayip bir yerdir Luvur.
Burda belki bulunur:
İskenderi Kebirin
kronometreli Lonjin saatı.
Fakat
bulunmaz yüz paralık bir kurşunkalem
ve bir tabaka temiz defter kâadı.
*
Lânet olsun Luvruna, Parisine
Yazarım ben de hatıratı
muşambamın tersine.
*
Ve işte:
Kırmızı burnunu eteklerime sokan,
saçları şarap kokan
miyop bir Amerikalının
aşırınca cebinden mürekkepli kalemini
başladım hatıratıma.
Yazıyorum sırtıma:
Tebessümü meşhur olmanın elemini.!
*
18 Mart. Gece
*****************
Luvur uyudu.
Zulmette Venüsün kolsuz vücudu
benziyor bir harbi umumi neferine.
Palıyor bir Şövalyenin altın miğferi:
vurdukça gece bekçilerinin feneri
karanlık bir resmin üzerine.
Burda
Luvurda
benziyor günlerim birbirine
tahta bir mik'abın dört tarafı gibi.
Başım keskin kokularla dolu
bir ecza dolabının rafı gibi.
*
20 Mart
*********
Hayranım Felemenk ressamlarına:
Süt ve sucuk tacirlerinin tombul madamlarına
kolay mı üryan bir ilâhe edası vermek.?
Lâkin
isterse ipekli don giyinsin
inek + ipekli don = inek.!
*
Dün gece
bir pencere
açık kalmış.
Felemenkli üryan ilâheler soğuk almış.
*
Bugün
bütün gün
ziyaretçilere
çevirip dağ gibi pembe çıplak gerilerini
aksırıp öksürdüler.
Tutulmuşum ben de nezleye.
Nezleli bir tebessümle gülünç olmayım diye,
ziyaretçilerden gizliye gizliye
burnumu çekip durdum.
*
1 Nisan
*********
Bugün bir Çinli gördüm.
Başı perçemli Çinlilere benzer yeri yok.!
Ne de çok
baktı bana.!
Bilirim ki ben
Fildişini ipek gibi işliyen
Çinlilerin teveccühü
atılamaz yabana.
----------------------
----------------------
----------------------
----------------------
----------------------
----------------------
*
20 Nisan
**********
Çin hadisatıyla meşgul gazeteler.
Anlıyorum ki artık,
Kaf dağından gelen eder
altın semasında Çinimâçin yurdunun
gerdi kanat.
Fakat
bu işte yalnız Britanya lordunun
tüyleri yolunmuş bir kuş
gibi matruş
gırtlağı değil,
kesilecek
Konfuçyusun
uzun
seyrek
sakalı da.
*
22 Nisan
**********
Dün gece bir Amerikan zurnasıyla
12 beygirlik bir Fordun kornasıyla
bir rüyadan uyandım.
Ve bir lahza gördüğüm
bir lahzada öldü.
*
Gördüğüm durgun mavi bir göldü.!
Bu gölde canımın çekik gözlü canı
yaldızlı bir balığın sarılmıştı boynuna.
Ben gidiyorum ona
sandalım çinişi bir çay fincanı,
açtığım yelken
kamış bir Japon
şemsiyesinin
nakışlı ipeğinden.
*
2 Mayıs
*********
Bugün Çinlim gelmedi.
*
5 Mayıs
*********
Bugün de yok.
*
8 Mayıs
*********
Benziyor günlerim
bir istasyonun
bekleme salonuna.
Gözlerim dikili demiryoluna.
*
10 Mayıs
***********
Yunan heykeltraşları.!
Selçuk elinin çini nakkaşları.!
Cemşide ateşle halı dokuyanlar.!
Çölde hecinlere kaside okuyanlar.!
Vücudunun rakısı rüzgâr gibi esen.!
Bir kırat mücevheri 36 köşeli kesen.!
Ve sen
beş parmağında beş hüner taşıyan
Mikel Anj usta.!
Haykırın ilân edin düşmana dosta:
Pariste fazla bağırmış diye,
sevgilisi Jokondun,
Fransa hududunun
atılmış haricine.!
*
Çinden gelen sevgilim gitti Çine.!
Ve ben artık
bilemem kimlere derler Leylâ ile Mecnun.?
O pantolonlu Leylâ
Ben eteklikli Mecnun değisem.!
*
Ağlayabilsem a...h
ağlayabilsem.!
*
13 Mayıs
***********
Bugün tam benim önümde
kanlı ağzının
boyasını tazeleyen
bir ev kızının
elindeki aynaya ilişince gözüm,
parçalandı kafamda şöhretimin teneke tacı.
İçimde kıvranırken ağlamak ihtiyacı
dudaklarım kırıtıyor,
pişmiş bir domuz kellesi gibi suratım sırıtıyor.
*
Dilerim ki
kübist bir ressama fırça olsun kemikleri
Leonar da Vinçinin,
boyalı elleriyle sarılıp boğazıma,
altın kaplama bir diş gibi ağzıma,
bu mel'un tebessümü taktığı için.!
*
(Yakında bu romanın tamamı çıkacak.)
***
Bütün zulüm görenlerin şairidir Nâzım.. Nâzım hasrettir, Nâzım aşktır, Nâzım vatan sevgisidir, Nâzım emektir, Nâzım acıdır, Nâzım her şeye karşın ''umuttur''.
Bir şans eseri sahafta bulduğum Adam Yayınları'nın serisinden ikinciyle devam edilir bu yola :) ''Benerci Kendini Neden Öldürdü.?'' Bu kez, Hindistan'da intihar eden Benerci isminde bir devrimciye yer veriyor.. Okuyalım. :)