Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

524 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
12 günde okudu
4. Durak: SODOM ve GOMORRA Herkesçe bilindiği üzre Sodom ve Gomorra sapkınlıkları sebebiyle helak edilen halkın yaşamış olduğu şehirlerin adıdır. İçerik itibariyle Proust kitaba bu ismi uygun görmüş sanırsam. Diğer kutsal kitaplarda bu şehirlerden ve halkan bahseder mi nasıl bahseder bilmiyorum ama Kuran'da pek çok ayette geçmektedir. Lut peygamberin kavmidir. Sapkınlıkları ve daha pek çok kötülükten vazgeçmeleri için Allah Lut'a peygamberlik vermiş ve onları uyarmasını söylemiştir. Sedum halkı(kuran da böyle geçer) ise uyarılara kulaklarını tıkamış ve Lut'u yalancılıkla suçlamış, karılarından yüz çevirip birbirileriyle olan kısır ilişkilerinde ısrar etmişlerdir. Bunun üzerine gökten taş yağdırılarak helak edilmişler, helak edildikleri yerde ise bir göl oluşmuş olduğu yazılıdır. Bugün Sedum bölgesindeki bu yer Lut gölü adıyla anılır. Zariyat süresi 37. Ayette ( can yakıcı azaptan korkanlar için o beldede bir işaret bıraktık) diye bu göl işaret edilmektedir. Filistin'in doğusunda Şeria nehrinin döküldüğü göldür. Suyunda balık cinsi canlılar mevcut değildir. Dibinde ve yüzünde toplanan zift sebebiyle suyu siyahtır ve kötü bir kokusu vardır. Bir dine mensup olalım yahut olmayalım, imanı kuvvetli ya da zayıf olalım farketmeksizin hepimizin içinde ahlaksız bir tarafımız vardır ve her daim terbiye ve disiplin gerektirir. İnsan kendi ile daima cihad içinde olmalıdır. Nefs denilen düşman beslendikçe daha fazlasını ister onu doyurmak mümkün değildir. Uzmanlar, psikiyatrlar bu konularda pek çok şey söyleyebilir sıradan bir kimlik olarak ben insanın sapkınlık boyutunun nefsin aşırı doymuşluğundan kaynaklandığına inananlardanım. Bunun milletlerle, dinlerle, topluluklarla alakası tartışmaya açık bi konudur. Zira pek çoğu oğlancılığın islam toplumlarında daha yaygın olduğunu iddia eder sevgili Proust'un anlatımlarıyla batılı toplumunda ne durumda olduğu konusunda aydınlanmış bulunuyoruz. Serinin en rahat okuduğum kitabı oldu, bununla birlikte daha önceki üç kitapta zihnime sızan her şey yerli yerine oturdu tabiri caizse taşlar gediğine oturdu diyebilirim. Kitabın beni en çok etkileyen bölümü büyükannesini hatırladığı, belleğinin o zamanlara yolculuğa çıktığı, kendisinin ve annesinin acısını aktardığı kısımlardı sanırım. Şüphesizki Proust gizli ya da aşikar farketmeksizin tüm duyguların analizini mükemmel bir şekilde yapıp olağanüstü bir aktarım yapıyor. Büyükannesinin ölümüyle tüm ruh hali ve duruşu değişen annesinin sırf oğlu kötü etkilenmesin diye üzüntüsünü gizlemeye çalışması bana yaşanmışlıkları hatırlattığı için belkide beni derinden etkiledi. Sevgili babamı kaybettiğimde göstermiş olduğum zayıflık sebebiyle anneciğimin yaşadığı sıkıntılar, acısını gömüşü, evladının sağlığı için ağız tadıyla mutsuz bile olamadığını hatırladıkça kahroldum ve soluğu anne-babamın mezarında aldım. Bir kez daha özür diledim her ikisinden de. Aylardır uğramadığım mezarlığa Proust sayesinde yolumun düştüğünü bilse annemin yorumu ne olurdu acaba. Kitapta M.de Charlüs eşcinselliğin timsali halini alıyor. Açıkcası ben nasıl ki Swann'ın Odette'e olan tutkusunu anlamamışsam M.de Charlüs'ün de Morel'e olan tutkusunu anlamam mümkün değil. İlişkilerde denkliğin zorunluluğunu savunmakla birlikte, daha eksik, kusurlu olan tarafın kendini fasulye gibi nimetten sayma durumu beni çileden çıkarıyor. Kendiside bir eşcinsel olan Proust bu konuyu dış gözlemci sıfatıyla, gerek bu kişilerin tutum ve duygularını, gerek toplumun onlara karşı tutumunu gerekse birbirleriyle olan ilişkilerini objektif bir şekilde çok güzel aktarmış. Daha doğrusu bu adamcağız size her hangi bir şeyi öyle yalın ama öyle detaylı o kadar güzel aktarır ki okuduklarınız zihninizde dışlanmadan kendisine bir yer buluverir. İlk kitaptaydı sanırsam biildiğin adam dışkısından bahsediyor ama öyle bir anlatım var ki bırakın rahatsız olmayı bir b..k tan ancak bu kadar güzel bahsedilebilirdi diyorsunuz :)). En sıkıldığım yerler etimolojik anlatımların olduğu bölümlerdi. Fransa'daki yerlerin isimlerinin etimolojik kökenleri hakkında bilgi veriyordu bu bir Fransız için hoş olabilir lakin Fransa'ya ve Fransızca'ya fransız olan biri olarak, benim için oldukça can sıkıcıydı. Anneannemin sözüyle " çenen çekilsin emi" Brichot demekten kendimi alamadım. Bu kitapta sevgili Marcel biseksüel bir karakter olan Albertine'e aşık mı değil mi vallahi ben karar veremedim. Onu deli kıskanırken, yanında tutmak için türlü dalavereler çevirirken kızın tüm arkadaşlarıyla da düzüşmekten geri kalmıyor aynı zamanda. Herkesin aşkı kendine benzer derler deyip kapattım mevzuyu. Neyse ki ben Albertine'e hiç sevemedim daha doğrusu bu kitapta şimdiye kadar geçen hiçbir kadın karakteri sevmedim. Bu da sevgili Proust'un zihnime oynadığı ustalıklı bir oyun mudur acaba? Neyse ki kadınım. Proust yolculuğuma devam ederken bana sessiz ve Proust'un sesini zihnimde hayal ederek sanki o anlatıyormuşcasına bir okuma yapmamı tavsiye eden ve bana bu seriyi daha verimli okumam adına katkı sağlayan sevgili okur @Ockhams_Razor 'a teşekkürü borç bilirim. Mahpus'la yola devam ediyorum ben, size de keyifli okumalar dilerim.
Sodom ve Gomorra
Sodom ve GomorraMarcel Proust · Yapı Kredi Yayınları · 20201,363 okunma
··
152 görüntüleme
Cihan Özel okurunun profil resmi
Çok iyi inceleme, tebrikler👏.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.