Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

144 syf.
10/10 puan verdi
Çoklar Sokağında Bir Yalnız
“hep kurşunlamışlar yalnızlığı çoklar sokağında herkesler var olmuş bir sen ben ölmüşüm ölmüşlük ne ki yaşanmamış mutluluklarda ölmüştük ne ki tutkusuz yaşamlarda” 5 Mayıs 1973 yılında Ankara/Kızılay’da henüz 25’inde gencecik bir fidan düşer yere, kimsesizdir, bir başına. Çoklar sokağında bir yalnızdır, ölümünü bekler öylece. Yeğeni şöyle der İsmet Tokgöz’e; “Biraz geç kalsak kimsesizler mezarlığına gömülecekti dayım” Tıpkı kendisinin doğduğu yıl öldürülen, öldürülmeden bir sene önce yani 1947’de gazetesine şu satırları yazıp; “Biz istiyoruz ki, bu topraklar üzerindeki insanlar, kafalarında taşıdıkları fikirlerden dolayı değil, bu yurdun ve bu halkın yararına yahut zararına yaptıkları işlerden hesap versinler. Bu iş incelenirken, koltuğuna ısınmış beş on hazır yiyicinin menfaati, keyfi değil, milletin hayrı düşünülsün.” Tam bir sene sonra yine aynı şekilde kafasına aldığı darbelerle canice katledilen, cenazesinin 6 ay boyunca yerde kaldığı, sonrasında bir mezarın bile çok görüldüğü Sabahattin Ali gibi. Ya da kendisinden yıllar sonra henüz 19’da “vurmayın, öldüm...” demesine rağmen yine aynı şekilde vahşice dövülerek öldürülen Ali İsmail gibi. Rakamlar, seneler, isimler, yaşlar, şehirler değişti ama yöntem hep aynı kaldı. Vurdular, öldürdüler ve hiçbir ceza almadılar. Tezer Özlü der ya hani, “Burası bizim değil, bizi öldürmek isteyenlerin ülkesi” diye işte tam o noktada durduk ve sıra kime gelecek diye bekliyoruz. Neyse... Arkadaş Zekai Özger, 1948’de Bursa’da doğdu. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın ve Yayın Yüksek Okulu’ndan mezun oldu. TRT'nin Ankara bürolarında çalıştı. Soyut, Forum, Papirüs, Yordam, Dost, Yansıma dergileri ve Ulus gazetesinin kültür-sanat sayfalarında şiir ve yazıları yayımlandı. Kısacık ömründe iki şey peşini hiç bırakmamıştı. Birincisi ailecek çektikleri yoksulluktu. ‘Tamirat’ adlı şiirinde yaşadıkları yoksulluğu şöyle anlatmıştı; “ne kadar üstelesem yanlış bir değişimi bir proleterin oğlu olduğuma inandıramıyorum kimseyi inandıramıyorum babama bir proleter olduğunu çünki dönem o dönemmiş (...) ablalarım kalıntı toplarmış pazardan ağabeylerim buz satarmış babamsa memur ayakkabılarının tamiratına nefretini yamarmış annem bir sabır küpü annem bir acı küpü acıyla beslemiş yüreğini yoksulluğu ve açlığı acıyla doyurmuş ve acıyla büyütmüş bebeğini acıyla doğurmuş” Onu yoksulluktan daha çok etkileyen ve hayatı boyunca peşini bırakmayan ikinci şeyse, 8 yaşındayken yakalandığı ostomyolit adlı kemik hastalığıydı. Bu hastalık onu defalarca ameliyat masalarına yatırmış, aylarca koltuk değnekleriyle dolaştırmış. Sonunda savaşı kazanmış Arkadaş ama sağ bacağı kısa kaldığı için yaralı bir asker olarak çıkmış savaşından. Bu durum onu çok etkilemiş. İnsanların onunla alay etmesi Arkadaş’ın hassas kalbine derin yaralar bırakmış. Bu yaraları da şiirlerinde bariz bir şekilde göstermiştir. Ahmet İnam onun için, “Onca acıya karşın, gülümseyen bir şiirdi o” der. ‘Kurdeşen’ adlı şiirinde hastalığını şöyle anlatır; “Sonrası mı?  sonrası ostomyolit işte bir çeşit kemik hastalığı sağ bacağı ve sağ bacağa asalak olur en çok sağ bacağa sekizbuçuk yaşındayken asalak olur yirmibirlere kadar birlikte büyürsünüz sonra hep birlikte büyürsünüz en çok o büyür siz küçülürsünüz (...) sağ bacağım topaldır benim ve incelmiştir onunçin incedir yüreğim onunçin aksarım hayata ve denize” Bu hastalık onu annesiyle birbirine hiç kopmayacak derecede bağlar. Şiirlerinin en özel yerlerine yerleştirir annesini. Dost dergisinde çalışırken, Sina Akyol’un gönderdiği bir şiirde ‘ana’ sözcüğünü ‘anne’ olarak değiştirir. Nedenini sorduklarında ise, ” ’Anne’ gibi incelikli söylemek varken, ‘ana’ gibi kalınlıklı söylenmişi olmaz olsun” der. Anne sözcüğünü hep daha ince ve daha farklı telaffuz eder. Beyaz Ölüm Kuşları, Hüzün Mevsimi gibi en duygu yüklü şiirlerinde annesini daima yaşatır. Anne onun için imge ile gerçeklik arasında gidip geldiği bir sözcüktür. “mesela mevsim kışsa yağmur yağıyorsa  mesela annem de yoksa yanımda  mesela, şimşek de çakıyorsa ben çok korkarım ağlarım (...) -ana bana kurşun dök. dua oku. üfle ana  ana ben daha çok küçüğüm. bana ninni söyle ana yalnızım. bunu hep söylüyorum  yalnızım. bunu hep söylüyorum (...) -ana ben çok yalnızım. benim başka sevgim yok  içimde utanç çiçeği gibi büyüyor hü” Şiirlerinde en çok hüzne rastlarız. Hüznün, sevdanın, kavganın adamıdır Arkadaş. Hem bireysel hem toplumsal şiirler yazmıştır. Toplumcu şiirleri artık ustalık eserleridir. Sevgiyi, “Tragedyanın kaynağı, yaşamın kökeni, insanı var kılan umut” olarak tanımlamıştır. Şiire sarılmasının nedeni dünyaya kendisini katmak istemesidir. Hayatın kamusallığıyla yaşantısının tekilliği arasındaki gerilimi gündelik dilin olanaklarıyla ortaya koyacağını anlamıştır diyor İsmet Tokgöz Arkadaş için. Ki bu tekilliği şiirlerinde defaatle görürüz. “sustukça çoğalıyor tekliğim ah benim sıska yüreğim ah benim kimselere söz geçiremez yüreğim (...) tekliğim yorgun ve kanadı kırık kuştur hüznün yapraklarında gölgelendiği (...) yoruldum değiştirmekten kanını yüreğimin ne zaman bitecek bu hüzün” Turgut Uyar, Attila İlhan, Metin Eloğlu gibi şairlerden etkilenmiştir. ‘Uyarca’, ‘İlhanca’ başlıklı birkaç şiir de yazmıştır. İlhan Berk ve Ece Ayhan’ı, ikinci Yeni’yi en çok bulandıran, negatif yargıya vardıran şairler olarak görmüştür. Okumak isterseniz şayet; Uyarca; siirparki.com/azozger14.html İlhanca; eksisozluk.com/attila-ilhan-gi... Aslında onun çoğu şiirini duymuşsunuzdur. Mesela ; Onur Akın - Çam Kolonyası youtu.be/NnixlyMR8lY Sadık Gürbüz- Pencere youtu.be/2ZXQKw49ZF4 Ahmet Kaya - Alnında Dağ Ateşi youtu.be/ShQy8X6dpcc 24 Ocak 1971’deki SBF Yurt Baskını sırasında Sinan Kazım Özüdoğru’nun “Arkadaşlar, çıkmak isteyen çıksın, kapıları kapatıyoruz” sözüne karşın yurttan çıkmayan 300 kişi arasındadır Arkadaş. Tabii sonrası yurda silahlı, sopalı saldırı ardından günlerce gözaltı işkenceleri... O günü de şiirine yazar Arkadaş; siirparki.com/azozger1.html Kardeşine, “Kötü vurdular, hem de çok kötü” der. Ve iki sene sonra beyin kanamasından gencecik yaşta bir sokak ortasında hayata gözlerini yumar. “Ne zaman yayımlasam adını, Sakalsız Bir Oğlanın Tragedyası koyacağım” dediği şiirlerini yayımlama fırsatı olmamıştır Arkadaş’ın. Dergi ve gazetelerde yayımlanan şiirleri ölümünden sonra derlenip önce ‘Şiirler’ adıyla, ikinci basımda ise ‘Sevdadır’ adıyla yayımlanmaya devam eder. 2014’te ailesi son isteğini yerine getirip kitabın adını ‘Sakalsız Bir Oğlanın Tragedyası’ olarak değiştirir ve Arkadaş’ın şiirleri asıl adına kavuşur. “Zekai... Arkadaş Özger yani... -Tamirat’ın şairi. ‘Ne kadar üstelesem yanlış bir değişimi bir proleterin oğlu olduğuma inandıramıyorum kimseyi inandıramıyorum babama bir proleter olduğunu’ diyen Zekai... Birlikte yitirdiğimiz günleri hayatın zalim, sabırsız günleri... Hukuğun, SBF’nin, ODTÜ’nün falan günleri... onlardan bir gün, bir Mayıs günüydü, ben, Şevket, Oğuz... bir güzel gömdük ince bedenini Üstüne çiçek ve toprak attık...” Sina Akyol Ne zaman bu türküyü dinlesem aklıma Arkadaş gelir, Sabahattin Ali, Ali İsmail, öğretmen Aybüke Yalçın ve bu topraklardan gencecik yaşta yok edilen daha nice can. youtu.be/kwvXXTp8sWc İnsanların ırk diye, renk diye, din diye, kim diye ötekileştirilmediği sadece iyi insan ve kötü insan diye ayrıldığı bir dünyaya uyanmak dileğiyle...
Sakalsız Bir Oğlanın Tragedyası
Sakalsız Bir Oğlanın TragedyasıArkadaş Zekai Özger · Ve Yayınevi · 2019919 okunma
··
1 artı 1'leme
·
6,5bin görüntüleme
Hasan okurunun profil resmi
keyifle okudum, eline sağlık :)
Gül okurunun profil resmi
Teşekkür ederim. :)
Havva ARSLAN okurunun profil resmi
Ellerinize emeğinize sağlık 👏👏👏
Gül okurunun profil resmi
Çok teşekkür ederim. 🙏🏼
Mrt okurunun profil resmi
Emeğinize, yüreğinize sağlık.
Gül okurunun profil resmi
Çok teşekkür ederim.
zebercet zengin okurunun profil resmi
Lise yıllarımda x ilindeki y adlı kafede şiir geceleri olurdu. Orada duymuştum ilk ismini Arkadaş'ımızın. Aslında duymuşum öncesinde Onur Akın seslendirmiş bir şiirini (dinlemek isteyenler için: youtu.be/NnixlyMR8lY. ) bilmiyormuşum ona ait olduğunu sözlerin. Çok genç yaşta vefat etmiş rahmetli, ışıklar içinde uyusun. Daha sonra üniversite yıllarımda Ve yayınevi 5. baskıya girdiydi (Sakalsız Bir Oğlanın Tragedyası) 2000 adet bastılar, her bir kitabı numaralandırmışlar. 1450 nolu olan bana denk gelmişti. Mutluydum. Okuyup bitirdikten sonra bir arkadaşıma da okuması için vermiştim, tembihledim, bak dedim sayılı bastılar, elindeki 1450 nolu olan geri gelmezse seni bulurum bir şekilde gibisinden. Sağolsun beni uğraştırmadı geri getirdi. Kendisine buradan teşekkür ediyorum.
14 öğeden 11 ile 14 arasındakiler gösteriliyor.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.