Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

356 syf.
8/10 puan verdi
Yav Kardeşim! Dinlesen ölür müsün?
Lisede bir gün bir hocamız sınıfa “Kesinlikle karşıyım dediğiniz bir fikir veya ideoloji var mı?” diye sordu. Arkadaşlardan biri: -Hocam benim var. Ben evrim teorisine karşıyım. -Peki evrim teorisini destekleyen veya ona karşı çıkan herhangi bir kitap okudun mu? -Hayır. -O zaman neye, niçin karşı çıktığından bile habersizsin. -... Fikirlerimiz Derebey şatoları gibi içinde timsahların yüzdüğü derin sularla çevrili. Yabancı fikirlere karşı korunaklı ve saldırgan. İnsan tanımadığı, bilmediği şeyin düşmanıdır. Düşmanlığını yenebilmesi için öğrenmesi lazım. Ama gel gör ki öğrenmeye de düşman. ‘Bir bilene danış’ sözü artık her şeyi bildiğimiz(!) için tedavülden kalkmış durumda. Her şeyin doğrusunu bildiğimiz kabulünden sonraki adım ise bu doğruları başkalarının da kabul etmesi. Ya kabul etmezlerse? Kendileri bilir. Faşizm neydi? Faşizm söyleme mecburiyetiydi. Hüseyin Rahmi bu romanda tutucu bir toplumda evrim teorisini anlatmaya çalışan bir filozofun başına gelenleri anlatıyor. Tahmin edeceğiniz üzere halk kendisini bir köşeye oturtup ‘ne diyor acaba bu insan’ demiyor. Tehditler, saldırılar, pusular, iftiralar... Gönül isterdi ki böyle şeyler yalnızca romanlarda olsun. Ama siyaset, din, akademi... tarihimiz aykırı fikir sahiplerinin ibret verici akıbetleriyle dolu. Mesela toplum olarak ‘Biz Mevlana’nın torunlarıyız’ hamasetini pek severiz. Halbuki Mevlana yaşadığı dönemde yerleşik dini kalıplara uymuyor diye kafir, eşcinsel, moğol ajanı olmakla suçlanmış. Bin yıl sonrasında Mevlana’yı sahiplenmenin riskli bir tarafı yok tabi. Mevlana’nın torunuyuz torunu olmasına da; ona -çok afedersiniz- ibne diyenlerin de nesli tükenmedi, bir kısmımız da onların torunlarıyız.(aramızda kalsın sayıları hiç de az değil) Bahsettiğim gibi kitapta bir yazar fikirleri yüzünden toplumsal lince uğruyor. Kitabı okurken Hüseyin Rahmi üstad halkımızın reflekslerini abartmış diyecekken aklıma yakın tarihimizden bir yazarımızın yaşadıkları geldi. Aziz Nesin toplumun çoğunluğuyla bazı konularda zıt fikirlerde. Bu sebeple kendisinin bir etkinlik vesilesiyle gittiği bir ilde kaldığı otel ateşe veriliyor(arada sebep sonuç ilişkisi kuramadıysanız bu sizin suçunuz değil). Dışarıda inançlı(!) ve coşkulu bir kalabalık,alevlerin daha da yükselmesi için mevlaya niyaz halindeler.(bkz. 32. Gün Madımak belgeseli). Kafirlerin yanmasıyla Allah’a biraz daha yaklaşmayı umuyorlar.( Ama o da halkı aşağılamış, tahrik etmiş, diyenler için zorunlu ara! Birinin karşı olduğu fikirlere sahip olduğunuzu ve sırf bu yüzden o birinin sizi yakarak öldürmeyi düşündüğünü hayal edin. Sonra da derhal saçmalamaya son verin.) Kurtarmada görevli bir itfaiye memuru kendisini tanıyınca ‘İşte kafir Aziz’ diyerek onu tutup aşağı atıyor. Yazar Halkın lincinden güç bela kurtuluyor. (Aziz Nesin’in tartışılan bir sözü vardır:”Bu halkın yüzde altmışı aptaldır” diye. Bence bu yaşadıklarına rağmen sinkaflı küfürler etmeyip aptalla geçiştirdiği için kendisine teşekkür bile etmemiz gerekiyor.). Karşımızdaki gördüğünüz üzere acil tedavi edilmesi gereken bir hastalık. Bağnazlığa örnek verirken dini çevrelerden örnek vermem yanlış anlaşılmasın.( Ee bakın ben de linçten korkuyorum.) Din ve dindarlıkla bir problemim yok. Aksine ben de bu muhitin çocuğuyum. Belki de bu kabahatlerin iştirakçisiyim. Zaten temiz çevre için ilk kural herkesin kendi kapısının önünü temiz tutması değil midir? Ben mesela dini ve etnik aidiyetimle bu ülkenin ezici çoğunluğu içerisinde yer alıyorum. Dolayısıyla bu kimliklerimle doğuştan avantajlı konumdayım. Ancak benimle aynı aidiyetteki bir Uygur Türk’ü ise asimilasyona ve kırıma maruz kalıyor. Benim burada susturabileceğim bir görüş farklı bir coğrafyada beni susturuyor. Burada yapacağımız azıcık bir empati bir şeyleri düzeltebilir gibi. ‘Benim düşünme ve konuşma hürriyetim var’ önermesi, içerisinde ‘Senin de düşünme ve konuşma hürriyetin var’ yargısını taşıyor. Bir sahabenin yaşadığı bir olayı okumuştum bir yerde. Yaşadığı bölgeye birinin islamı anlatmak için geldiğini haber alan bir inançsız, öfkeden deliye döner. Kılıcını kaptığı gibi onu öldürmek için yanına gider. Sahabe bu silahlı ve öfkeli adama şöyle der:Hoşgeldin. Anladığım kadarıyla beni öldürmek niyetiyle buradasın. Ama önce senden bir ricam var. Gel otur beni bir dinle, ondan sonra istiyorsan yine öldür. Adam bu teklifi makul bulur ve dinlemeye başlar. Fanatizm ve tahammülsüzlük hastalığımız için tedavinin ilk adımının dinlemek olduğunu düşünüyorum. Dinlediğimizde muhatabımızın da ‘insan’ olduğunu farkedeceğiz. Onun da bir hayatının, aklının, duygularının olduğunu anlayacağız. Mesele zaten ona inanmak, bu görüşleri doğru-yanlış bulmak değil. Aynı iletişim ağına girebilmek. Dinlemek... Evet arkadaş! Bugüne kadar senden ve görüşlerinden nefret ettim. Çünkü senin aykırı fikirlerin benim zihnimi rahatsız etti. Senin de bana karşı aynı hislerle dolu olduğunu biliyorum. Artık bir yerden başlamak lazım. Gel otur şöyle. Çay da hazır olmak üzere. Öfke ve önyargı geride kaldı. Nedamet ve heyecanla karşındayım. “Anlat dinliyorum...”
İnsan Önce Maymun muydu?
İnsan Önce Maymun muydu?Hüseyin Rahmi Gürpınar · Everest Yayıncılık · 201284 okunma
··
335 görüntüleme
Ömer okurunun profil resmi
Özellikle günümüz toplumumuzda ayrışmalara ve düşmanlıklara yol açan en derin yaraları olan farklı görüşlere tahammül, insanları dinlemeye ve anlamaya çalışma, insanlara saygı, kimseyi ötekileştirmeme ve benim inancım/düşüncem kesin doğrudur diğerleri yanlıştır yaklaşımlarını kitap incelemesi üzerinden güzel bir şekilde ifade etmişsiniz. Başkasını dinlemek istemeyen kişi aslında kendi düşüncesinden/inancından tam emin değildir, sapmaktan korkar çünkü o konuda da tam bilgi sahibi değildir ve atadan öteden duydukları ile amel etmektedir. Kaleminize sağlık
Çetin Öcalan okurunun profil resmi
Beğeniniz için ayrı değerli yorum ve tespitiniz için ayrı teşekkür ediyorum.
FatmaYıldız okurunun profil resmi
Dinlemek anlamanın yarısıdır derler bence çok daha fazlası. Niye okuyorsun diye sorana anlamak için cevabını veririm. Bunca farklı kimlikten insanla tanışma, dinleme şansımız olmayabilir öyleyse yazılanları okuyarak ufkumuzu genişletebiliriz. Anlamak hak vermek tasvip etmek değildir onun o şeyi neden yaptığına vâkıf olmaktır. Toplum olarak farklılıklara tahammülümüz yok herkes herkesi eleştiriyor, yargılıyor, yaftalıyor, gruplara ayırıp etiketliyor. Dinleyen, anlayan, hazmeden insanların çoğalması ümidimiz emeğinize sağlık Çetin Bey.
Çetin Öcalan okurunun profil resmi
Teşekkürler Fatma hanım vakit ayırdığınız ve değerli yorumunuz için. Dinleyeniniz bol olsun ...
Bu yorum görüntülenemiyor
Okuyan Anne okurunun profil resmi
Kitabı okumadım daha merak ettim, fikir edinmek için baktım. Ama kitap yorumunuzu bir solukta okudum. 🙏
Çetin Öcalan okurunun profil resmi
Çok teşekkür ediyorum🙏
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.