Bu zamanın ilim talebelerinin çoğunda olduğu gibi ilim ve hikmetin şöhret ve gösteriş için ele geçirilmesine gelince; cedel ve münazara ehlinden pek çok kimseyi görmekteyiz ki bunlar, bu ilimlerin meselelerini yakinî bilgiye varmak ve hakikati kavramak için değil, [sırf onları] devşirmek ve taklit etmek için ediniyorlar. Bunlar bu meseleleri araştırıyor ancak faydalanmıyorlar, çünkü o meselelerde yakın üzere değiller, aksine onların tahkik adına yaptıkları tek şey tahmindir.
Sen onlardan birini yoksunu olduğu halde hikmetli nutuklar atarken, meclislerde fesahatleriyle insanları hayran bırakmak için yüksek sesle konuşurken ve sırları anladığım küstahça iddia ederken görürsün. Bilgisi kıt bir kimse muhtemelen, onun yaptığı anlatımın güzelliğini, sözünün akıcılığını, meseleyi veciz bir şekilde sunuşunu görünce derin bir âlimle karşılaştığını zanneder. Hâlbuki o, kalplerinde olmayanı dilleriyle söyleyenler gibi geveze ve zırvalık yapandan başka biri değildir, bunlar kîl-ü kâl ile övünürler, amaçları her hâlükarda hasmı susturmaktır.
Hak libası giymiş şüphelerin, isabetli ve doğru gibi görünen hayallerin vehmini kapladığı, düşüncesinde bocalayan, işinde şaşkınlığa düşen kimseler de böyledir. Allah onların sayılarını ülkelerde eksik eylesin ve kullarını onlardan kurtarsın. Nitekim Hz. Ali şöyle demiştir: “Nice âlim vardır ki yoldan çıktı ve ilmi de ona bir fayda vermedi.”