Kimi şeylerin öğrenilmesi gereğini geç anlıyoruz. Bunu bana çoktan
öğretmiş olmalıydılar. Herkes kendi deneyleriyle baş başa. Deneylerin
aktarılmasına mümkün, diyorlar. Bize öğrettikleri tek şey bu, o da yanlış.
Bakın gene ölüm ilanları. Cenazeye adam toplamak için mi yapıyorlar acaba
bunu? Belki de ölünün sahipleri olarak kendilerine acındırmak için. “Çelenk
gönderilmemesi rica olunur.” Acaba ölünün ricası mı? Tabii vasiyet demek
daha doğru olurdu. Ölünün vasiyeti. Demek ki öldükten sonra olacak şeyler
ilgilendiriyor insanı. Tuhaf bir şey. Çok tuhaf. Aslında ölünün, ölü olmadan
ilgilendiği şeyler bunlar. Fakat o, ölü olduktan sonra da ilgileneceğini
sanıyor. Belki de ilgileniyordur. İlgileneceğinden emin olduğu için vasiyet
yapıyordur. Yoksa, inanmasa saçma olurdu. Vasiyet.. tuhaf bir kelime..
vasiyet.. vasiyet.. tekrarlandıkça ne kadar tuhaflaşıyor. İnsan belki de, bir
bakıma, hiç ölmemiş olmak istiyor. Sağ kalanlar, ölenin ölmüş olduğunu
biliyorlar, ama ya ölü? O ölmüş olduğunu biliyor mu? Onun ölmüş olduğunu
bildiğinden emin olmadıkları için, sağ kalanlar, ölünün tasarrufundan
kurtulamıyorlar. Çünkü ya o sahiden ölü değilse? Dehşet bir duygu bu,
insanda. Yani ölü olanın iradesi sürüp gidiyor aramızda. Demek ki insan ölü
olduktan sonra da yaşıyor. Hortlak olarak değil. İrade olarak. Yaşamak kan
dolaşımından ve nefes almaktan ibaret bir şey değilse..