Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

299 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
20 günde okudu
Özgür ve Demokratik Bir Toplumda Akıl-Bilim İlişkisi Nedir?
P. Feyerabend 1924 yılında Viyana’da doğdu. Eğitimini Avusturya’da tamamladı. Bilim Felsefesi üzerine yoğunlaştı. Avusturya dışında, ABD, İngiltere, İsviçre gibi ülkelerde önde gelen okullarda ders verdi. 1994 yılında öldü. 1978 yılında yayımlanan kitap üç ana bölümden oluşuyor. Birinci bölümde zaman zaman sıkıcı ve karmaşık bir dille “akıl ve pratik” ilişkisi incelenirken Feyerabend’in 1975 yılında yayımlanan Yönteme Karşı isimli eserine bol bol gönderme ve açıklama yapıldığını görüyoruz. İkinci bölümde kitabımızın ana konusu olan “özgür bir toplumda bilim” meselesi daha anlaşılır ve akıcı bir dille tartışılıyor. Üçüncü ve son bölüm ise Feyerabend’in az önce bahsi geçen iki kitabı, önceki makaleleri ve felsefesine yapılan eleştirilere zaman zaman sert, alaycı ve tartışmacı bir üslupla yanıt veriliyor. Yazar kitabının doğru okunmamış ve anlaşılmamış olduğunu ifade ediyor. Birçok düşüncesinin çarpıtılmış olduğundan yakınıyor. Kitabımızın yazarı meseleye bir Batı Pozitivizmi eleştirisi ile başlıyor. Modern bilimin Avrupa’da egemen hale gelmesi ve buna yakın tarihsel süreçte önce Avrupa’nın daha sonra da ABD’nin (birlikte Batı’yı oluştururlar) dünyaya siyasi, askeri ve ekonomik olarak egemen hale gelmesi sonucu geleneklerin doğrudan veya dolaylı olarak yok edildiğini öne sürüyor. Batı pozitivizmi ya da akılcılığı kendi tekelinde bir uzman/aydın sınıfı oluşturmuştur. Bunlar bilimi ve bilimselliği kendilerince yorumlarlar, toplumu şekillendirmek ve yönlendirmek isterler. Belli başlı kararların alınmasına öncülük etmek isterler ve bunu kendilerine hak olarak görürler. Feyerabend’in ilk sert tepkisi bu noktada görülüyor diyebiliriz. Demokratik bir toplumda böyle bir kliğin kararları kendi başına ve denetlenemez bir biçimde alması tam bir faciadır. Halkın bilimsel tartışmalara ve projelere katılma, bilgi edinme ve özellikle sonuçları doğrudan onları ilgilendiren projelerde (örneğin nükleer santral) oylama ve reddetme hakkı vardır. Bu bahsi kapatmadan bir noktaya tekrar değinmek istiyorum, bu aydın kesim “bilimsel standart ve yöntemleri” kendilerince uydurur ve yorumlarlar ancak bunun nesnel olduğunu iddia ederler. Uzun yıllarca bu tavrın altında ders görmüş kişiler artık bilimin, yöntemin ve standartların akılcı, tutarlı ve nesnel olduğuna inanmaya şartlandırılmıştır. “Bir ifadede herhangi bir özneye veya gruba doğrudan atıf yapılmaması o ifadenin nesnel olduğu anlamına gelmez (sayfa 37).” Feyerabend’e göre akılcılık söylendiği gibi bilim için olmazsa olmaz değildir, o da diğer bir sürü gelenekten birisidir ve otorite değildir. Yazar bu noktada düşüncelerini uç noktaya taşıyıp akıl ile bilimin genelde çatıştığını, bilimin akıl sayesinde elde ettiği kazanımlara verilen örnekler incelendiğinde tam bir akıl dışılıkla karşılaşacağımızı söylüyor. Tartışmayı farklı yönlerden ele almak için akıl ve pratik ilişkisini inceleyen Feyerabend, iki farklı yaklaşım olan idealizm ve natüralizmi açıklıyor ve ikisinin de yetersizliklerini ortaya koyuyor. Bunlardan hareketle bazı savlar sürüyor: Gelenekler ne iyidir ne kötüdür; akılsallık bir hakem değildir, bir gelenektir; özgür bir toplumda bilim devletten ayrılmalıdır; özgür bir toplumda karar alma “açık alışveriş” ile olur. Bu olgunlaşmış bir halkın tartışmalarda ve kararlarda aktif katılımcı olması ile sağlanır. Üstelik bu olgunluğa erişme okuldaki eğitimle sağlanamaz, uygulama ile sağlanır. Oysa günümüzdeki karar alma süreci “yönlendirilmiş tartışma” ile alınmaktadır. Akılsallığın egemenliği ve önyargısı altında, kendisine benzemeyenlerin söz hakkı olmadığı bu karar alma biçimi derhal terk edilmelidir. Modern bilime geçişin nasıl yaşandığına da değinen Feyerabend, bugün artık kabul görülen paradigmaların eskilerinden daha doğru olmadığını, daha gelişmiş olmadığını, daha kullanışlı olmadığını gözler önüne seriyor. Bilimin Batlamyus/Aristoteles çizgisinden Kopernik/Galileo çizgisine gelme sürecini, nedenlerini ve sonuçlarını da tartışıyor. Kopernik, eserlerinde Batlamyus’u eleştirmiyordu, onun yanlış olduğunu söylemiyordu, hatta Eski Yunan birikiminden faydalanmak gerektiğini söylüyordu. Aristoteles’in yaptığı deneyler ve sonrasında kurduğu teoriler işe yaramaz değildi ancak Leibniz gibi modern dönem bilim insanları gördüklerinin de ötesinde bir şey peşindeydi. Teoriler, kavramlar vs. ile bir derinlik ya da aşkınlık peşinde düşmüşlerdi. Orta çağda tartışmasız otorite olan Aristoteles bir anda eleştiri yağmuruna tutuldu ve iyi bir savunucusu çıkmadığı için de kenara itildi. Ama neden? Yanlış olduğu için değil, yöntembilimsel standartlara uymadığı için. Ama bu standartlar tüm zamanlara ve mekanlara hitap eden değişmez, sonuç verici, doğru standartlar değillerdi, modern bilimin uydurduğu standartlar idi. Yani Aristoteles’in felsefesi modern bilimin felsefesi ile uyuşmadığı için Aristoteles suçlanıyordu. Asıl konumuz olan ikinci bölümde Feyerabend, geçmişe doğru bir yolculuk yapıyor ve modern öncesi dönemdeki insanların “Batı Bilimi” olmaksızın yaşadıkları dünyayı ve çevreyi kavrayarak, sorunlara etkin çözümler üreterek, icatlar yaparak yaşadıklarını söylüyor. Oysa bugün uzmanların elinden çıkan karmakarışık teoriler, anlaşılmaz denklemler ve paradigmalar ile halk dünyaya ve onun bilgisine yabancı hale getirilmiştir. Bu da uzmanların mevcut konumlarını korumaları için yeterli bir sebep. Ne de olsa her şeyin bilgisine sahip olanlar onlar… Peki Batı Bilimi ve akılcılığı diğer geleneklerden daha gelişmiş, daha tutarlı, daha faydalı olduğu için mi egemen hale geldi? Feyerabend’in cevabı “hayır!”. Dünyanın birçok yerinde bu silah zoruyla oldu. Diğer gelenekler yok edildi. Bugün de eğitimle bu düzen sürdürülüyor. Gelenekler arasındaki rekabetin eşit olmadığını, bilimin yarışı kendisi kazanacak şekilde sistemi dizayn ettiğini, böyle şartlar altında bilimin kusurlarını açığa çıkarmanın çok mümkün olmadığını ancak biraz araştırma ile bunun hemen görülebileceğini de ekliyor. Bu bölümde bugün alternatif tıp dediğimiz tedavi yöntemlerinin, astrolojinin, bazı kabile gelenek ve inançlarının akıldışı, bilimsel değil diye nitelendirerek onları safdışı bırakmanın yanlışlığından bahsediyor. Astrolojiyi çürütmek için kullanılan argümanlar bilimin kendisi için de geçerli. En azından Feyerabend’in gördüğü kadarıyla alternatif tıp yöntemleri modern tıptan daha etkili tedaviler sunabiliyor. Bu tür uygulamalar eğer tercih ediliyorsa buna bir engel olmamalı. Vergi mükellefleri bunların ders olarak okutulmasını istiyorsa, hastanelerde bu tedavi yöntemlerinden faydalanmak istiyorlarsa bunun mümkün olması gerekiyor. Parasını (vergi, fon, yatırım, bağış) verdikleri gibi bunu isteme hakkına da sahiptirler. Bu tür gelirlerle kendi cebini dolduran aydınların asalaklığının artık bir son bulması gerekiyor. Üstelik bu aydınlar görelilikten de korkarlar. Görelilik aydınların toplumdaki yerini tehdit eder. Çok az insan kendi doğrularını, geleneğini başkalarına dayatmadan kendi halinde yaşar. Birçok insan ise -Hıristiyanlar, akılcılar, faşistler, Marksistler- tek bir hakikat olduğunu ve herkesin ona inanması gerektiğini düşünüp öyle hareket ederler. Özgür bir toplumda böyle bir şey söz konusu olmamalıdır. Görülen o ki bilimin evrensel ve kalıcı bir yöntemi yoktur, tek bir hakikat peşinde koşmak da boşunadır. Öyleyse insanların istedikleri şekilde yaşayacakları alt topluluklardan oluşan bir toplumun önü açılmalıdır. Batı pozitivizmi kendisini bir öğretmen, dünyayı bir okul, insanları da bir öğrenci olarak görmekten vazgeçmelidir. Köleleştirilen insanlardan, onların geleneklerinden öğrenilecek çok fazla şey var. Eşitlik denilen şey Zencilerin, Kızılderililerin ya da göçmenlerin Beyazların okullarında eğitim görebilmeleri, onların kültürünü yaşayabilmeleri değildir; eşitlik her grubun kendi geleneğini yaşayabilmesi ve sürdürebilmesidir. İnsanları eğitilmesi gereken bir kitle olarak gören budala ve kendini beğenmiş düşünce bir kenara itilmelidir. Bugün artık insanların bir tercih yapma zamanı gelmiştir: Akıl mı, Bilim mi? Demokrasi ve özgürlük mü, yoksa aydınlar ve onların dayattıkları mı? Geleneklerin çeşitliliği ve eşitliği mi yoksa Batı merkezli tek tip bir kültür mü? Zira bunların hepsi birbirleri ile çatışıyor gözükmektedir. Karar verici olacak ise yine aydınlar değil, toplum olmalıdır.
Özgür Bir Toplumda Bilim
Özgür Bir Toplumda BilimPaul Feyerabend · Ayrıntı Yayınları · 199166 okunma
··
188 görüntüleme
özgür okurunun profil resmi
Emeğinize sağlık. Güzel bir inceleme olmuş. Konu üzerine birçok kitabın okunup derinlemesine düşünülmeyi hakediyor.
Alonso Quijano okurunun profil resmi
teşekkürler :) özellikle Popper'ın düşünceleri ile karşılaştırılarak okunabilir.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.