Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

1 Çev. notu: Câmilerde “Mihrâbın gökkubbeye tekâbül eden tonozu ve yeryüzüne tekâbül eden zemin kısmıyla, o bilinen biçimi, onu “âlem mağarası”nın tutarlı bir imajı hâline getirir. Alem mağarası, bu, ister bir bütün olarak zâhirî âlemin ister bâtınî âlemin, yâni kalbin kutsal mağarasının bir durumu olsun, Uluhiyet’in “tezâhür yeri”dir (mazhar). Bütün doğu gelenekleri bunun anlam ve önemini kabul eder; Roma bazilikalarının eksedrası (toplantı eyvânı) ise, Tanrı’nın yerine imparatorun geçirilmesiyle bunun basit bir şekilde ve sâdece dünyevî bir uyarlamasıdır. Mihrâbın, Islâmî görüş açısındaki sembolizmini tespit etmek için, onun Kur’ânî bağlamıyla olan ilişkisini ortaya koymak gerekir. “Mihrap” sözcüğü, harfi harfine alındığında, “sığınak” anlamına gelir. Özellikle Kur’an bu sözcüğü, Kudüs’te bulunan mâbetteki Hz. Meryem’in inzivâya çekildiği ve melekler tarafından beslendiği gizli yeri anlatmak için kullanır. Bu, belli Arap müfessirler tarafından, Kuddüsler Kuddüsü ile, yâni Kudüs’teki mâbedin debir’i ile özdeşleştirilir; ama debir’e girişi düzenleyen Yahüdi yasalarını nazar-ı dikkate almamış görünen bu yorum, gerçekte patristik gelenekle ve Yunan Ortodoks Kilisesi’nin âyin şekliyle uyuşmaktadır. Mihrap kemerinin çevresindeki yazılar, Ayasofya’nın mihrâbıyla başlayarak, özellikle Türk câmilerinde, genellikle söz konusu Kur’ânî kıssayı hatırlatacak şekildedir ve böylece de onun Hz. Meryem’e adandığını teyit ve tasdik etmektedir: Mihrap ile Meryem anamız (Sayyidatna : Our Lady Mary) arasındaki bağlantı bizi tekrar duâ hücresi ile kalp arasındaki benzerliğe götürmektedir: Tertemiz rühun Allah’a niyaz ve münâcatta bulunmak için sığınması, kalpte olmaktadır; orada mücizevî bir şekilde ihsan edilen gıdâya gelince, bu da lutfa tekâbül etmektedir. Mihrâbın biçimi -isminini nazar-ı dikkate almazsak- Kur’ân’ın başka bir âyetini, yâni Nür âyetini akla getirir; bu âyette dünyâdaki insanın kalbindeki İlâhî Hazret, bir oyuğa (mişkât) yerleştirilmiş bir lambadan yayilan ışıkla mukâyese edilir: “Allah göklerin ve yerin nürudur. O’nun nürunun sembolü, içinde lamba olan bir mişkâttir (kandil hücresi). Lamba bir cam fânus içindedir ve bu cam fânus da parlak bir yıldızı andırır. (Nur) ne doğuya, ne de batıya âit olan mübârek bir zeytin ağacından beslenir ki, bunun yağı neredeyse ateş değmeden tutuşuverir. Nur üstüne nur. Allah dilediği kişiyi nuruna eriştirir; Allah insanlar için temsiller getirir ve Allah her şeyi bilir” (Nur, 24/35) Mihrap ile mişkât arasındaki benzerlik açıkça ortadadır; dahası bu durum, mihrâbın önüne bir lamba asılmak süretiyle vurgulanır. Eski mihrapların birçoğu deniz kabuğunu (sedef) andıran bir kubbe biçiminde düzenlenmiştir. Aslında bu motif Hellenistik sanatta da bulunuyordu, ancak, mânevî bir anlam ve önemi olmadıkça Islâm sanatına dâhil edilmemiştir; sedef, Ilâhî Kelâm’ ın Islâmî sembollerinden biri olan “inci” ile irtibatlandırilır;Hz. Peygamber’in bir hadisine göre, dünya beyaz bir inciden yaratılmıştır .İnciyi içine alan sedef, İlâhî Hitâb’ı alan kalp “kulağı” na benzer; gerçekten bu hitap da mihraptan icrâ edilir İbâdetin, enikonu, sâdece yardımcı bir unsuru olan mihrap gibi bir formun, özellikle zengin ve engin bir sembolizmin odak noktası hâline gelmesi şaşırtıcı görülebilir. Ama bu, kutsal sanat ile bâtınî kavrayış, yâni ilm-i bâtın arasındaki bağlantımn açık bir delîlidir.” Burckhardt, İslâm Sanatı, s.102-105.
·
4 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.