20.1.1937
Üstadın altıncı kitabını teşkil eden Asım’ındaki şu muhaveresi ne
kadar mütevazi , fakat ne derece hazindir :
— Sen dua et hocadan topladığın mirasa.
Hep onun himmetidir üç satır ilimin varsa.
— Üç satır hem de, İlahi, ne tükenmez irfan?
— Hadi üç yüz satır olsun, mütehammilse kafan!
Babanın ka’bına yükselmen için dağlar var.
— Tırmanırsam?
— Hadi tırman, bakalım işte duvar!
— Göreceksin!
— Bu bacaklarla mı?
Hay hay!
— Belli!
— Yaşınız kaçtı, paşam, elli mi?
— Yoktur elli.
— Aştınız kırkı ya?
— Kırk altıyı bulduk,
— a’la.
Yüzü bulsan, yine ≪hala mı bu mektup, hala≫
Arzı olmazsa hayatın ne çıkar tülünden?
Hani kırk altı yılın eldeki mahsulünden?
Hangi fenlerde teali edebildin, evlat?
Hangi sanatta rüsuhun göze çarpar? Anlat!
Ulemadan mı sayıldın, Fukahadan mı?
— Hayır.
— Ya siyasi mi nesin? Kendine bir meslek ayır.
— Şairim.
— Olmaz olaydın: O ne yüzler karası!
Bence dünyadaki işsizlerin en maskarası.
— Affedersin onu!
— İmkanı yok etmem, ne demek?
Şiir’e meslek diye oğlum verilir miydi emek?
Ah, vaktiyle gelip bir danışaydın kösene,
Senin olmuştu bugün belki o kırk altı sene!
— Ama pek hırpaladın şiiri..
— Evet, Hırpaladım:
Çünkü merkep değilim, Ben de mürekkep yaladım.
Ben de tarih okudum; Âlemi az çok bilirim,
≪Şuara≫ dendi mi, birden bire oynar sinirim!
Hem senin şiire taraftar oluşun manasız:
Sana şair diyen, Oğlum, Seni gördüm yalnız!
Kimi mevlitçi diyor.
— Ah, olabilsem, Nerde!
Yetişilmez ki: Süleyman dede yükseklerde.
— Kimi bidatçı diyor. Duyduğum ancak bunlar.
— Başka yok muydu?
— Hayır. Var, Var unuttum; Baytar!
— Keşke baytarlık edeydim...