Göben” ve “Breslau”! Bu gemilerin şansı —eğer burada tekniğin en yüksek parlak insan yapısı gemiler için şans kelimesi kullanılacaksa, ancak bu durumda kullanılabilinir- di—, çok açıklı. Direklerinde kırmızı zemin üzerinde ayyıl- dızlı bayrağı dalgalandırarak, Karadeniz’in yegane hâkimi olmuşlardı. 1914 yılının 4 Ağustos’unda, Akdeniz’de iken telsizle onlara Çanakkale Boğazı’na yönelmeleri emredilmeden önce, ciddi politik tartışmalar yapılmış, çeşitli oturumlarda görüşülmüş, danışmalarda bulunulmuş, tedbirler alınmıştı. Burada, isimleri çok önemli hale gelmişti.Bu iki gemi, bir filonun parçaları sayılamazdı. “Die Göben” ve “Die Breslau” artık savaşın demir çerçevesi içine girdiği günlerde bütün dünya nefesini tutarken kaçmış, gı- cırdıyaıı adımlarla yeryüzünde dolaşmıştı.Korkunç güçlerin etkisiyle, halkın baş döndürücü olayları içine düşürüldüğü o günlerde, birden bire insan olmanın özelliklerinden olan, kaygı, heyecan, vatan sevgisi, coşku, ümitsizlik ve gençlikten kaynaklanan kahramanlık duyguları öne çıkarak, var olma düşüncesi, milletin var olma veya yok olmanın birbirine bağlandığı, eridiği, devletin yetkili organlarını çoğu zaman gelen telgraflarla farklı düşünce değişimine yönelttiği bir durum ortaya çıkmıştı. Bu durumlardan birisi de “Göben ve Breslau” adını taşıyordu. Henüz tam olarak adı konmamış da olsa artık bir “Türk meselesi” söz konusuydu.İtilâf devletleri cephesinde Türkiye’nin sürekli olarak tarafsız kalabileceğine inanılmıyordu. Aşağı yukarı, Türkle- rin hangi siyasî eğilim içinde olduğu biliniyor, Almanya ile%ittifak içine gireceği tahmin ediliyordu. Ama gerçekte bir kırılma olacaksa bu mümkün olduğunca geç olmalıydı. Çünkü Türkiye’nin Almaıı-Avusturya ve Macaristan tarafına geçmesi, düşman güçlerini hiç istenilmeyecek bir şekilde güçlü kılacaktı. Türkiye’ye karşı bu yüzden çok dikkatli hareket ediliyor, aldatıcı olarak saldırmazlık garantisi verme teklifine hazır oldukları imalarıyla, bu kapı biraz da olsa Almanya’dan uzak tutuluyordu