"Otuz beş yıldır balyalarımı umutsuz bir duruma sokarım; yılları, ayları, günleri çizerim bir bir, presimle birlikte emekliye ayrılabilmeyi umarak, ve her gün çantamda kitap taşırım eve, Holesovice’deki iki katlı dairem kitapların ağırlığından yıkılıyor: kiler ve sundurmada bir sürü kitap var, tuvalet ağzına kadar tıklım tıkış, teldolap da öyle, mutfakta, pencereye ve fırına ulaşacak kadar küçük bir yol kaldı, tuvalette tam oturacak kadar yer var; küvetin bir buçuk metre üstünde, tavana kadar kitaplarla dolu gerçek bir yapı iskelesi kurulmuş durumda, ama temkinsiz bir hareket, yanlış bir devinim, belli belirsiz bir sürünme yeter, iskelenin dikmelerine çarparım, yarım ton kitap üstüme yıkılır, o halde, donum inikken, ezilir kalırım. Oraya bir cilt bile eklenemeyeceği için odamda, ikiz yatakların üst tarafına, tavanlık biçiminde raflar yaptırdım ve şu otuz beş yıl boyunca bulduğum iki ton kitabı dizdim; uykuya daldığımda bu iki ton kitap dev bir karabasan gibi çöküyor rüyalarımın üzerine...
Uykuda ansızın dönersem, bağırır ya da kıpırdanırsam, korku içinde, kitapların kaydığını işitirim, şöyle bir değivermek yeter tavanlıktan her şeyin çığ gibi üzerime devrilmesi için, nadir bulunan kitapları üzerime boşaltacak ve beni bit gibi yamyassı edecek bir bereket boynuzu sanki orası."