Çok uzun süredir üzerine kafa yorup, notlar, analizler ve bu konu hakkında ucundan bucağından değinilen sözleri topladığım bir konu var. o da ''çağımız aklının nasıl kurtulacağı?'' üzerineydi. öyle bir sistem içerisinde öğütülüyoruz ki, çift kutuplu dünyanın getirilerinden dert yanarken tek kutuplu dünyada post-modernist bir çağın da ötesine geçiyoruz. geri dönmemek üzere her şey ama her şey tüketilerek yok ediliyor ya da hiçleştiriliyor. ifadesizlik insanoğlunun genel ruh hali ve refleksi olmuş durumda. Bu ifadesizlik halinin herşeyde olduğu gibi (kitap özelinde) sanat ve sanatın insan tininde yarattığı arzuya da nasıl sirayet ettiğini anlatıyor bizlere Ulus Baker... Açık konuşmak gerekirse kendime bu noktada inanılmaz bir kaynak buldum diyebilirim. Hemen hemen değindiğim karma notlarımdaki her konuya Ulus Baker, Gilles Deleuze üzerinden incelemesini yapmış bile. Ancak gelip tıkandığım noktayı Ulus Baker'in de aşamadığını gördüm malesef.
İnsan bu tüketim çılgınlığının getirdiği ifadesizlikten nasıl kurtulacaktı?
sanırım aynı acıya sahibiz ulus baker ile... buna cevap bulmamak ve her defasında deliye dönmek yaşadığı varoluş sancısı olsa gerek kimi insanların.
kitap aslında seminer notlarının bir araya getirilerek oluşturulduğu toplama bir eser. kitabı okumadan önce tutmuş olduğum notların sanatsal analizlerini okumak çok büyük bir zevkti benim için. su gibi aktı ellerimde.
içeriğine biraz daha derin değinmem gerekirse, arzunun bir çok hali mevcut insan bünyesinde. bu kimi zaman ''iyi'' olandır, kimi zaman ''tutkulu'' olan, kimi zaman da ''mutlu'' olandır. arzunun/tutkunun ilk oluş noktası, ilkel benliktir. duygu burada hayvani bir güdülenme şeklinde ortaya çıkar ve insanın özellikle cinsellik noktasında benliğini ele geçirir. bu ilk hali günümüzde bile insanın aşamadığı bir hal olarak devam etmekte çünkü insan hızla üreme güdülenmesine devam etmekte...
bir çok halini yaşayan insan için en ideal olanı yani hayvani bir güdülenmeyle oluşmayan arzu ise sanat eserinden doğan haz ile gerçekleşendir.
bu noktada biyopolitika ve otonomiye de değinmek gerek arzunun insan bünyesinde oluş hallerini anlatabilmek için ancak yazıyı yine uzatmak istemiyorum. öyle görünüyor ki pek de okunduğu söylenemez. bu serzenişimi de araya sıkıştırıp ilk konuya geri dönüyorum;
insan nasıl kurtulacak?