Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

180 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
12 günde okudu
Leziz bir meddah anlatısı
Felâtun Bey ile Râkım Efendi Bir döneme tanıklık etmek... Ahmet Mithat Efendi’yi okumak, bir imparatorluğun çıkış kapısında demli bir çay içmek ve sonra Boğaz’ın serinliğinde bir sandal üzerinde güneşin batışını seyretmek... Ne güzeldi, çok güzeldi, pek güzeldi... #1edebiyat1bilim1film maratonu okumalarımız kapsamında Türk edebiyatının geçmişten günümüze gelişimini takip etmek açısından çok çok önemli bir duraktı bu kitap. Edebiyatımızda “alafrangalığı-züppeliği” işleyen ilk eser olan “Felâtun Bey ile Râkım Efendi” kendi dönemine ve hatta sonraki yüzyıla ışık tutan güncel bir eser. Güncel diyorum çünkü hâlâ Râkımlar ile Felâtunlar olarak kişiliğini koyacak bir yer arayan insan kalabalığında savrulup duruyoruz. Şehrinizde yer alan “orta sınıf” bir mahalleye gittiğinizde birçok Râkım görebileceğiniz gibi “site-plaza” hayatına esir olmuş birçok Felâtun da sizi “yukarı mahallede” bekliyor olacak. İki ayrı tip, iki ayrı yaşayış biçimi: Bir tarafta Batı’nın sadece “fors”unu almaya niyetli bir karakter, öte tarafta ise dipçik gibi bir “deluğanlı”, Anadolu kaplanı”; eş dost ona hayran, kadınlar ona hasta!.. ️ Tanzimat’ın genel özelliği olan “halkı eğitme” fikri, bu kitapta baştan sona anlatılan her şeyin hareket noktasını oluşturuyor. “Bakın sonunuz böyle olur!” tezinden hareketle oldukça şirin, meddah kokulu bir eser çıkmış ortaya. Meddah kokulu diyorum çünkü Ahmet Mithat Efendi rengarenk perdelerle süslenmiş minik sahneye elinde bastonuyla çıkıp kâh gülerek kâh bastonundan güç alıp bastığı sahneye dalıp gidip hüzünlenerek anlatıyor her ayrıntıyı. “Yazar araya çok girmiş!” eleştirisini havada bırakacak kadar şirin bir dede masalı gibi gelip geçiyor her şey. Zaten amacı “edebiyat yapmak” olmayan bu sakallı meddahımız, kitabını düz ve heyecansız ve boş olarak niteleyen “toy” okura şöyle sesleniyor geçmişten: “Ben, edebî sayılabilecek hiçbir eser yazmadım. Çünkü benim, eserlerimin çoğunu yazdığım sıralar­da, memlekette, edebiyattan anlamayanlar, nüfusumuzun bilâ-mübalâğa yüzde doksan dokuzunu teşkil ediyordu. Benim emelim de ekseriyete hitab etmek, onları tenvire, onların dertlerine tercüman olmaya çalışmaktı. Zaten ‘edebiyat’ yapmaya, ne vaktim ne de kalemim müsait değildi. Bunun içindir ki, haddi­mi hududumu bildim. Çizmeden yukarıya çıkma­dım ve edebiyatı Hâmid’lere, Ekrem’lere, yani erba­bına bıraktım.” (Türk Romanında İlk Alafranga Tip: Felâtun Bey-Abdullah UÇMAN) #tatkaçıran olabilir devamında ️ Elbette romanı okurken okur, ben hangi tiplemeye daha yakınım sorusunu soruyor kendine. Ortaya “Felâtuncular-Râkımcılar” diye iki grup çıkıyor. ️ Her ne kadar Felâtun Bey kitapta “olumsuz” bir tip olarak tasavvur edilse de aslında bence özünde kendini arayan saf bir tip. Romanda çok az yer verilse ve dışlansa da esasında bir türlü kızamadığımız “Bu da böyle, n’apalım; aslında kalbi temiz...” dediğimiz bir arkadaş gibi. Râkım ise her ne kadar iyi bir tip gibi gösterilmeye çalışılsa da aslında “Aman sen de... Şark kurnazının teki!” diyeceğimiz bir arkadaş gibi. Hatta Râkım’ın şu sözü tüm kişiliğinin özeti gibi: “Ben ki herkesin takdirine şiddetle muhtacım, herkesi sevmeye bu açıdan da mecburum.” Bu durumda taraf tutmak zorlaşıyor ve imdadımıza “karakter gibi karakter” olan “Fedai Ana” yetişiyor. İyi ki varsın Ana. ️ Sonuç olarak kitap boyunca Batı ile Doğu her anlamda karşılaştırıyor. Şöyle ki, Batı özentisi bir gencin mesire gezisi ile Doğulu Râkım’ın gezisi dahi karşılaştırılıyor. Biri sabahın ilk ışıkları ile Boğaz’da güneşin doğuşunu seyre dalarken diğeri... Vur patlasın çal oynasın! ️ Bu anlatılara “gereksiz” muamelesi yapmak esere ve ardındaki fikre haksızlık olur. “Sırık hamalı, ev altı, sarı tahta biti, pir ol, ateş sevilmek, yalancı dolma, odalık, alaturka misafirlik” için dahi bu kitap bir hazinedir. Bakmakla görmek ayrı şeyler malumunuz. Bu esere iyi bakarsanız çok güzel ayrıntılar keşfedersiniz. Misal, şaşılacak derecede kalabalık bir kesim “rakı”nın cumhuriyetten itibaren tüketildiğini sanmakta. Peki ya Dersaadet sokaklarında namı gezen ünlü “sakız rakısı”...️ Bu arada özellikle kadınlar “odalık, esirlik, cariye, alaturka misafirlik hapsi” gibi kavramlardan sonra cumhuriyetin kıymetini eminim daha iyi anlamıştır. Bir güzel İstanbul hikâyesi, bir güzel meddah anlatısı bu roman. Sanki duvar yarıklarından ansızın odaya düşmüş de: “Ben İstanbul’un zevkini size bıraktım birader...” der gibi...
Felâtun Bey ile Râkım Efendi
Felâtun Bey ile Râkım EfendiAhmet Mithat Efendi · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 201822,6bin okunma
··
1 artı 1'leme
·
328 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.