Önce bu ülkede yaşayan herkesin önem taşıdığı bir hayat tarzı inşa etmek zorundayız. Yani her yurttaşın birinci sınıf yurttaş olduğu bir Türkiye. Bu görevin aksatılmasına yol açan her eğilim aksaklığın devamını isteyen eğilimdir. Dolayısıyla ülke dışında gerçekleştirilmek istenen her iyi işin yolunu da bu eğilimler tıkar. Kendimize hayrımız dokunmuyorsa akrabamıza, komşumuza nasıl hayrımız dokunacak?
Demek ki "biz" dediğimiz bir varlık sahibi olacağız. Bu da lâfla olmaz. İşle olur. İşimiz ise vakit
kaybetmeden bir seferberliğe girişmektir. Ülkenin her ferdinin günlük ekmeğinden başlayıp ulaşım yollarına, toprakta ve her alandaki üretimin verimliliğinin artmasına, üniversitelerin düzeyinin yükselmesine kadar varan bir seferberlik. Bunun Türkiye'nin bir İslâmî dönüşüm geçirmesiyle aynı anlama geldiğini ifade ediyoruz. Yani İslâmî dönüşüm sağlanamadığı takdirde ülke lehine hiçbir
gelişmenin gerçekleşemeyeceğini söylüyoruz. Bu alanda Türkiye'nin önünü tıkayanlarla pazarlık yapmaya da hiç gerek duymuyoruz. Çünkü
doğrultumuzu haklılığımızın tebarüz ettiği bir çizgi sebebiyle tespit ettik.