Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

110 syf.
10/10 puan verdi
Onun her bir fiilinde isimlerinin yansımasını görüyoruz.
Kitabı 1999’da okumuşum. Gördüm ki kenarlarına ufak ufak notlar da almışım. Ama aldığım notlar da dâhil kitaptan hiçbir şey hatırlamıyorum. Unutmuşum. Yanında notlar olunca kitabı bir kez daha okumam da fayda olduğunu düşündüm. İyi ki de öyle yapmışım. Hatırladım. Yazarımız kitaptan gereken istifadenin olması için hepsini bir oturuşta okumamızı tavsiye etmiyor. Bölüm bölüm. Mümkünse ara ara ve gün atlanarak. Her bölümün üzerinde düşüncelerin zorlanmasını istiyor. Aslında zorlamak da ne demek. Her gün, her bakışta, her duyuşta, her nefes alışta yapmam gereken şeyleri zevkle yaptım okumam boyunca. Bugünlerde tevafuk, birbiriyle ilişkili, birbirini tamamlayan kitaplar var elimde. Peygamberin Bir Günü, Güzel’in Bin bir Yüzü ve işte Ümit Şimşek’in Bir Fiil Yaratmak kitabı. Ne mi öğrendim bu kitaptan? Öncelikle içinde yaşadığım dünyanın konumunu. Hayalen yükseldim göklere. Dünya kayboldu, güneş kayboldu, içinde yaşadığımız Samanyolu kayboldu. Işık ışık yıldızlar, galaksiler. İşte en uç sınırdayım. Öyle bir sınır ki bu, sınırsız. Dönüyorum. Ve dilimde peygamberimizden yeni öğrendiğim şu duası: “Ey yedi kat semanın ve onların gölgelediklerinin Rabbi, ey arzların ve onların taşıdıklarının Rabbi, ey şeytanların ve onların azdırdıklarının Rabbi, bütün bu mahlûkatının şerrine karşı bana himayekâr ol. Ol ki hiçbiri üzerime aniden çullanmasın, saldırmasın. Senin koruduğun aziz olur. Senin övgün yücedir. Senden başka ilah yoktur.” Ne mi öğrendim bu kitaptan? Büyük âlem bitti. Şimdi küçük âlemdeyim. Kendi vücudumun içerisinde. Öyle bir âlem ki bu âlem, dünya nüfusunun en az on bin katı büyüklüğünde bir kalabalık âlem. Samanyolu gibi bin tane galaksiyi bir araya toplayın ve yıldızlarını hücrelerinizle değiştirin, işte vücudumuz. Her taraf birbirine çeşitli sistemlerle bağlanmış milyonlarca fabrika. Her fabrikanın hammaddesi zamanında karşılanıyor, atıklar itinayla toplanıyor. Her saniye bu fabrikalar tepeden tırnağa teftiş ediliyor. Lüzumsuzlar yıkılıyor, yerine yenileri yapılıyor. Ve çevreye de hiçbir rahatsızlık vermiyor. Ne mi öğrendim bu kitaptan? Sormasını öğrendim uzayın en üst sınırında mesela. “Nedir bütün bunlar. Nereden gelir, niçin gelir, nereye giderler? Niçin bu kadar büyük kâinat? Niçin ışıl ışıl yıldızlar? Bu kadar büyük ve bu kadar güzel bir şey anlamsız olabilir mi?” Sonra yine sordum vücudumdayken: “Bu kadar küçük bir şey bu kadar büyük olabilir mi? Böyle bir küçüklük içine sığan böyle bir büyüklük anlamsız olabilir mi? Yokluktan gelip hiçliğe gider mi? Yahut nereden gelir, nereye gider? Ve burada ne arar?” “Gidiş nereye? Sormaya değmez mi bütün bunlar? Yahut bir sormakla iş biter mi?” Bitmez tabi. İşte hikâye de burada başlıyor. Önce yüzümüze bakıyoruz. Herkes yüzünden tanınıyor. O yüz ki bazılarına bakmaya kıyamıyorsunuz. O yüz ki incecik, yeknasak bir deriden. Gözler, kaşlar, kirpikler ve saçlar, gamzeler. Bu saydıklarımızın her birine şairler ne şiirler yazmış hatırlasana. O derinin altını hiç hayal etmek bile istemeyiz. Hele kurukafayı nerede görsek korkarız. Ve burada da bir soru: “Kan ve kas yığınıyla çevrili bir kuru kafayı kaplayan incecik deriyle çizilmiş bir resim, niçin bütün sanatkârları aciz bırakır?” Yüze benzemeyen bir yüz yapmak şimdiye kadar herhangi bir ressama nasip olmamış. İnsan yüzü hep bütün hayali yüzlerin rakipsiz ilham kaynağı olmuş. İnsan yüzü bir eserdir. Bu eser bir fiile muhtaçtır. Ortada bestelenmiş bir şarkı varsa bu şarkı önce bestelenme aşamasından geçmiştir. Gelincik çiçeğinin üzerinde bir renklendirme fiili yapılmış, bu sebeple güzelleşmiş. Gelinciklerle dolu bir dağ yamacı süslü ve renkli bir eserdir. Öyleyse bu dağda bir süsleme fiili yapılmıştır. Eser varsa elbette ki fiil de vardır. Derken balarısı örneğine geçiyor yazar. Gözünü anlatıyor. Arı kırmızı rengi görmez ama mor ötesini görürmüş. Acaip bir polarizasyona sahipmiş. Hava kapalı olsa bile güneşin yönünü hesaplayıp yuvasını rahatlıkla bulabilirmiş. Arının gözü kendi işini görecek şekilde dizayn edilmiş. Yani arı görmesi gerektiğini görüyormuş sadece. Bütün gözler de öyle. Her göz sahibine özelmiş. Koruma ve korunma fiilleri de kitabın örnekleri arasında. Dünyanın bir alev topu olduğunu söylüyor. İşte biz bu alev topunun üzerindeki elma kabuğu nispetinde yer kabuğuyla korunuyoruz. Ve ateşin üzerinde güvenle yaşıyoruz. Derken kendini koruyan bombardıman çiçeğine geçiyoruz. Bir tehlikeyle karşılaştığı anda, namluyu hedefe çeviriyor, iki ayrı bölmede saklanan iki kimyasal madde anında senkronize oluyor, birleştikleri anda bumm… Ortalık toz duman. Ve yine sorular: 1. Bu eylem bir sonuca yönelik mi? 2. Bu fiilde bir kusur görülüyor mu? 3. Bu sonuca yönelik, bu fiilden daha mükemmel bir yol düşünülebilir mi? Yazı uzuyor. Hikâyenin gerisini kitaba bırakayım. Ama şu son soruların cevabını da verelim: 1. Bu fiillerin her biri bir sonuca yöneliktir. 2. Fiillerde bir kusur yoktur. 3. Bu sonuca ulaşmak üzere, daha güzel ve mükemmel bir yol akla gelmemektedir. Son olarak bütün bu kusursuz fiiller, bir amaca yönelik olarak bir fail tarafından yapılıyor. Onun her bir fiilinde isimlerinin yansımasını görüyoruz. Bize düşen bu yansımalardan O’na ulaşabilmektir. O’na ulaştığımız, O’nun huzurunda olduğumuz her an amel-i saliha’dır. Bizi de bir sonsuzda mutlu edecek olan bu Salih amellerimizdir.
Bir Fiil Yaratmak
Bir Fiil YaratmakÜmit Şimşek · Zafer Yayınları · 20007 okunma
·
11 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.