Enver Paşa gülümseyerek, telâşlı bir hareketle masaya yaklaşıp haritanın üzerine eğildi.Plân üzerinde bütün ayrıntılarıyla çok uğraştım. Başaracağımızı sanıyorum.”
Bakışları, kılı kırk yararcasına renkli çizgilerin karmaşıklığını delmeye başlamış, dişleri, alt dudağı üzerinde sımsıkı kilitlenmiş, iki derin çizgi alnının simetrisini parçalıyordu.“Başarılmalı..!”
Biraz dikilip, vücudunun şeklini değiştirmeden bir kaç kelime ile bütün olanları açıklamaya çalışıyordu. Talat Paşa, geniş omuzlarıyla yanında duran arkadaşının keskin profiline bakarak içinden; Bu sadece ona mahsus bir enerji” diye geçirdi.Sonra, birkaç sözle Harbiye Nazın’nın açıklayıverdiği saldırının ayrıntılarını el hareketlerine dikkat ederek izlemeye başladı. “11. Kolordu ve iki tümen Mezopotamya’dan geliyor. Düşmanı, cephede her iki taraftan Erzurum’dan Kars’a ana ulaşım yolu kesileceği gibi, Eleşgird ve Karakilise arası da tutulacak. Bu arada 9. ve 10. Tümenler, dağları sol taraftan aşarak, Sarıkamış civarında yanlara ve arkalara sarkarak Rusları kuşatacak. Eğer şansımız yaver giderse, Rus birlikleri büyük bir şaşkınlığa düşürülerek, üstünlüğü ele geçirip Kars’ı alacağız”. İşaret parmağını harita üzerinde Kars’ın bulunduğu noktada durdurdu.Talat Paşa: İyi bir plân,” dedi. Zor yapılır ama iyi.Freiherr von Wangenheim ile bu konuda konuştunuz mu?”
— Freiherr von Wangenheim ve General Bronsart ile operasyon üzerinde anlaşmaya vardık. Yarından sonra bu işi Liman von Sanders ile de konuşacağım. Akşama da bir harp gemisi ile Trabzon’a gidiyorum.
— Öyle ise size muvaffakiyetler dilerim.
Bir an içinde elleri birbirini bulup, tokalaştılar. İkisinin de bakışlarında kendine güven vardı.Enver Paşa; Gücümüze ve ordumuzun üzerine düşen ne varsa yapacağız. Gerisi Allah’a kalmış” dedi ve kısa bir sıkıştan sonra arkadaşının elini bıraktı.Bütün bunlar, ordunun Erzurum’dan hareketinden iki gün önceydi.Enver Paşa, varır varmaz o zamana kadar ki ordu kumandam Haşan izzet Paşa’yı görevden alarak, kumandanlığı kendi üzerine almıştı. Kendinde müthiş bir güç hissediyor,- savaş ve başarı onu tılsım gibi kendine çekiyordu.Bakanlıktaki işi, kendi tarzında onun bütün düşüncelerinin yapıldığı bir görev şeklinde idi. Ama burada hiçbir zaman doymayacak olan atılganlık arzusunu canlandıracak bir tabiatla değildi. Ve yeniden, adı konmamış bir elektrik akımı gibi, sinir sistemini tırmalayan kanını sıçratan bir heyecana kapıldı.Bn durum onun için yeni birşey değildi. Daha önceki savaşlarda da elinde tüfek, revolver veya süngü tutan düşmanla karşı karşıya geldiğinde de aynı duyguyu hissetmişti.Şimdi, üzerinde koyu renkli bir belirginlikte, sonu görülemeyecek kadar uzun insan karaltılarının dolaştığı dev trans Kafkas sıradağları, beyaz parıltılı bir suskunluk içinde yükseliyordu. Yan yana üniformalar, kalın kürk başlıklar altında bronz renkli yüzler. Topuklarının karda ses çıkarmayan çizmeler kurallara uygun olarak kalkıp iniyordu. Tüfeklerin namluları güneşte pırıldıyor, bazen bir haykırış, çıngıraklı bir kahkaha, kuvvetli bir küfür, coşturan, kavga eden kelimeler, at kişnemeleri birbirine karışıyordu.Önceleri sağda solda yoksul, küçük taş evler veya bir keşiş manastırının harabesi görülürken, hayat emareleri gittikçe daha fazla ortadan kalkıyordu. Patikalar gittikçe daralıyor ve ölüm yalnızlığında nefesi, dev dağlar içinde gittikçe dikleşiyordu. Her tarafta kar ve buz. Kar, pek çok yerde bele kadar yükseliyordu. Kar, dikenli çalıları ve ılgın ağaçlarını gömmüş, çukurları, yarıkları, dağ sırtlarını örtmüş, çıplak taşlara yapışmıştı. Bazen bir buzul, yeşil pırıltılarla kristalleşiyor, uçurumlar, belli aralık derinliklerle birbirinden ayrılıyor, bazen küçük bir gölün kör gözü, yerde donmuş bulunuyordu. Hava donmuş gibiydi. Sımsıkı, beyaz ve sert kar serpintisi dudaklarının önünde ince iğneler gibi deriyi bata rcasına acıtıyordu.İki gündür yoldaydılar. İki gündür soğuk, don, buz ve suskunluk. Gülüşmeler bile donmuştu. Yürüyüşe başlamadan önce yay gibi güçlü adaleler ve haraketler artık uykulu ve otomatikleşmiş vaziyetteydi. Çok uzaklara kadar uzanan piyade sıralarının sesleri gittikçe kesiliyor ve daha yavaş yürüyor, sürükleniyorlardı. Öne doğru sendeliyorlar, ter damlaları sakallarında buz damlalar halinde sarkıyordu. Tırmanılıyor, sıçranıyor, devriliyor, bu buzlu dünyada zahmetle yukarı doğru tırmanıyorlardı. Ve sendeleyerek yürüyüş devam ediyordu. Nakliye taburlarından kurulu birbirini izleyen grupların engelleri aşması daha da zordu. İlerlemek son derece zahmetliydi