yazık
ben
kandan, kanlı destanlardan başka söz etmeyen
ve gururdan, kendini hiçbir zaman
bu denli küçülmüş yaşamamış olan gururdan,
oluşan tüm anılarımla
kendi fırsatıının sonunda durmuşum
ve dinliyorum: hiçbir ses yok
ve dalıp bakıyorum: hiçbir kımıltı yok yaprakta
ve tüm o arınlığın benliği olan adım
mezarların tozunu bile
kıpırdatmıyor
belki kuştu ağlayan
ya da rüzgardı, ağaçlar ortasında
ya da bendim, kendi yüreğimin çıkmazına karşı
üzüntü ve ar ve acıdan dalgalarla
kabarıyordum,
ve pencere aralığından g örüyordum
o iki el, o iki acı sitem
yalancı tan aydınlığında
benim iki elime uzanan
o iki el
nasıl tükeniyordu . . .
ve soğuk gözeriminde bir ses
haykırdı:
"hoşça kal."
ve ey vücutların ve isteklerin acısı?
saçlarıma bir çiçek takmış olsaydım şayet
bu sahtelikten, başımın ucunda kokuşan
bu kağıt taçtan, daha gönül çalan olmaz mıydı?