Bu hikayeyi Dickens yaptığı Amerika seyahatinin hemen ardından 1843'te yazmış. Yeni yeni başlayan sanayileşmenin yoksul kesim üzerindeki olumsuz etkileri ve Manchester'a yaptığı bir seyahatte şahit olduğu imalat işçilerinin içinde bulunduğu koşullar bu hikayesine baz oluşturmuş.
Dickens memur ve eğitimli, ama maddi gücünü kaybeden bir babanın küçük yaşlarda çalışmak zorunda kalan oğlu. Bu nedenle olacak ki edebiyatında sürekli toplum içinde unutulmuş fakirlerin durumunu ve fakirlikten kaynaklanan dezavantajlarını vurgulamış; onlarla kolay empati kurmuş. Nitekim edebi hayatı sınıf eşitsizliklerini, yoksulların ezilmesini ve sömürülmesini kınamak, buna yol açan siyasi düzeni eleştirmekle geçmiş. Son derece etkili yazım diliyle İngiltere'de popüler olan bu kalemin mesajlarını büyük kitlelere ulaştırabilmesi, İngiltere'deki siyaseti ve sosyal düzeni etkilediği gibi dünya çapında da vazgeçilmez klasik kalemlerden biri olmasını sağlamış.
Spesifik olarak yahudilere yönelik inanç kaynaklı bir eleştirisi olduğu sanmıyorum; en azından bu yönde hiçbir şey okumadım bugüne değin. Dickens'ın eleştirdiği sermayenin yayılmaması, az sayıda kişinin elinde olmasından kaynaklı sömürü düzeni; zira paradan para kazanıldığı düzende eğitim de alamayan yoksulların hiçbir gelecek ümidi kalmayacağını vurguluyor ve bu düzeni ve buna çanak tutan siyaseti çarpıcı şekilde eleştiriyor. Dolayısıyla ticarette ve sermayenin yönetiminde etkin olan yahudilere de dokunmuş tabii ki..