On yedinci yüzyılın korkutucu savaşlar ve politik krizler içinde yaşayan umutsuz ahlakçıları, bencilliği ve zatimliği insan doğasının ayrılmaz parçaları olarak görüyorlardı. Katalik Pascal "İnsanlar doğal olarak bir birlerinden nefret ederler," demiş, seküler yazar La Rochefoucauld ise bencilliği insan davranışının baş etkeni olarak tanımlamıştı: "Amour-propre insanın kendine duyduğu sevgidir ve yalnızca kendine duyduğu sevgidir; insanı kendine tapmaya iter ve eğer fırsatını bulursa başkaları üzerinde egemenlik kurmaya yöneltir." İç savaştan dehşete düşen Hobbes ise en baskıcı yönetimin bile, "içinde sanat, bilim ve toplum barındırmayacak, en kötüsü devamlı korkunun ve vahşi bir ölüm tehlikesinin hüküm süreceği, insan yaşamının yalnız, sefil, edepsiz, uygarlıktan yoksun ve kısa olacağı" anarşik bir yaşam biçimine tercih edilmesi gerektiği sonucuna varmıştı