Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

448 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
Bir Milletvekilinin Acı Tatlı Hatıraları
Siyaset meşakkatli bir mecra. Hele ki ilkelerinizden ödün vermiyorsanız, fırıldak değilseniz, yanlış gördüğünüz hiçbir şeyi söylemekten çekinmiyoranız zorlu bir mücadele sizi bekliyor demektir. Onurluysanız, başınız dikse ve kavganız varsa siyasetin sert duvarlarıyla karşı karşıya gelmekten kaçışınız yok. Bu sert duvar içinde siyaset yaptığınız partinin genel başkanı dahi olabilir. Çünkü genel başkanla anlaşamıyorsunuzdur, fikirleriniz uyuşmuyordur. Tam bu noktada ya partiden ayrılmanın vakti gelmiştir ya da partide kalıp kısık sesli de olsa eleştirilerinize içeriden devam etmeniz gerekir belki bir şeyler değişir ümidiyle. Siyasete küsüp bir daha siyasete bulaşmamak da bir seçimdir. Ancak siyasete bir şekilde adım atanların çoğunun ömür boyunca siyaset yaptığı da bir gerçektir. Siyaset bir mıknatıs gibi kendine çekmektedir kendisinden ayrılmak isteyeni. Çünkü hayatınıza bir anlam katar. Bir partiye üye olup kendiniz gibi düşünen birçok kişiyle bir arada olmak insana bir aidiyet duygusu kazandırır. Değer görmek, alkışlanmak güzel duygulardır. Yalnızlığınızı da üstünüzden atarsınız bir nevi. Hayatınızı bir amaç uğruna mücadele ederek devam ettirirsiniz. Ancak bir yandan da düşüncelerinizi parti içinde savunacak kadar güçlü olmalısınız. Sadece “parti bana iş bulur, her istediğimi yapar” düşüncesiyle partiye girmek çıkarcılıktan başka bir şey değildir. Önemli olan vatandır, sen, ben, o değil. Vatanın, milletin daha iyiye, daha güzele nasıl ulaştırılabileceği üzerinde kafa yorarak partilere girilmelidir. Asıl olarak vatan, millet sevdasını yüreğinde taşıyan gönüller siyaset yapmalıdır. İşte Siyasetçinin Günlüğünden kitabının altında imzası bulunan Mustafa Gazalcı da böyle insanlardan biridir. Bir eğitim neferi, gönüllüsü, sevdalısı, âşığı olarak siyasete girdiği andan itibaren vatan ve millet için en iyisini yapmaya çalışmış, milletvekili olduğu dönemlerde bile hiç boş durmamış, maaşını alıp keyfine bakanlar gibi yan gelip yatmamıştır. Kitabı Gazalcı’nın Kuşadası’nda faaliyet gösteren KUAKMER’e söyleşi için gelmesi sayesinde edindim. Değerli kalem dostum, yüce insan Şükran Günay ile beraber gittik onu dinlemeye. Köy enstitüleri ile ilgili konuşmaya başlamadan önce birçok kitabı arasından (Genelde eğitimle ilgili kitapları bulunmaktadır.) Siyasetçinin Günlüğünden isimli anı kitabını seçip imzalattım. Elimde ikinci baskısı bulunan, 451 sayfadan oluşan anı kitabını okurken Gazalcı’nın “aykırı” bir siyasetçi olduğu yargısına vardım. Gazalcı siyasete atıldıktan sonra günlük tutup önemli olayları kaleme almış. (Günlük tutmasaydı herhalde bu kitap ortaya çıkmazdı.) Kitapta güncesinin izinden giderek neler yaşadığını, hangi olaylarla karşılaştığını, yaşadığı şaşkınlıkları, sıkıntıları, kimlere darıldığını, neleri savunduğunu, neyin mücadelesini verdiğini bir bir anlatıyor. Biz de 1977’den bugüne kadar siyasetin içinde olan Gazalcı’dan hem yerel hem de genel anlamda Türkiye’nin siyaset sahnesinde olup bitenleri öğrenmiş oluyoruz böylelikle. Gazalcı’nın asıl mesleği öğretmenlik. Mesleğinin yanında yöneticilik ruhuna da sahip. Denizli Kız Meslek Lisesi’nde öğretmenken kısa adı TÖB-DER olan Tüm Öğretmenler Birleşme ve Dayanışma Derneği’nin Denizli şube başkanlığını da yürütüyor. TÖB-DER ülkenin o zamanki en büyük ve en etkili öğretmen örgütü. O dönemde öğretmenler büyük baskı yaşıyor. 1975’te kurulan “milliyetçi cephe” hükümeti öğretmenlere özgürlük hakkı tanımıyor. Sadece öğretmenlerin değil, “sol” görüşlü kim varsa analarından emdikleri süt burunlarından getiriliyor. Böylesine baskıcı bir rejim hâkim ülkede. Gazalcı’nın da bu baskılardan haberi oluyor ve öğretmen kıyımlarına karşı çıkıyor. Eylemlere katılıyor, demeçler veriyor, yerel Denizli gazetesine yazılar gönderiyor. Boş durmuyor Gazalcı. Ancak bu eylemler düzen güçlerinin tepkisini çekiyor. Denizli Valiliği Gazalcı’yı bir ortaokula sürgün ediyor. Sürgünle ilgili Danıştay’a açtığı davayı kazanıyor. Eski görev yerine dönüyor. Bu mücadele azmi onu siyasete doğru sürüklüyor. Etrafındaki bazı kişiler milletvekili olması yönünde yüreklendiriyor Gazalcı’yı. İlk önce “olmaz” diyor, ama sonra çevresindekilerin cesaret verici davranışlarından güç alarak kabul ediyor öneriyi. Böylece Gazalcı’nın iki dönem milletvekilliği ile taçlanan siyaset yolculuğu başlamış oluyor. Kitabın özünü oluşturan unsurlar arasında yazarın mücadeleciliği, ulusuna düşkünlüğü, özellikle eğitim konusunda seferber olması ve milletvekili olduğunda yan gelip yatma zihniyetinde olmayıp tam tersine daha çok çalışarak halkına hesap vermeyi bir görev belleyecek kadar yücelik taşıması sayılabilir. Söz gelimi 2002’de milletvekili olduğunda meclisteki faaliyetlerini bir kitapçıkta topluyor. Ne kadar araştırma önergesi, soru önergesi, yasa önerisi vb. verdiğini, ne kadar konuşma yaptığını bu kitapçıkta açıklıyor. Kendi cümlelerinden takip edelim: “3 Kasım 2002 ile 31 Aralık 2006 tarihleri arasında arkadaşlarımın hazırladığı örnekler dışında TBMM’ye 7 yasa önerisi, 16 meclis araştırma önergesi, 170 soru önergesi vermişim. 147 basın duyurusu yapmış, 14 basın toplantısı düzenlemişim. 124 televizyon ve radyo programına çıkmışım, 115 kez TBMM Genel Kurulu’nda konuşmuşum.” (s. 419) Ama bu çalışkanlığı yalnızca 2002-2007 dönemine özgü değil. Bu davranışı 1977’de ilk kez milletvekili olduğu zaman sergiliyor. Bir bülten çıkarıp meclis faaliyetleri hakkında hem partiliyi hem de seçmeni bilgilendiriyor. Aradan geçen yıllar milletvekilliğinin bir yönüyle de seçmene hesap verme makamı olduğunu unutturmuyor. Dolayısıyla halkına hesap veren bir milletvekili olarak zihinlere kazınıyor. Kitaptan anlıyoruz ki Gazalcı parti içi demokrasiye çok önem veriyor. Sadece tek adamın milletvekilleri adaylarını seçtiği bir sistemi kıyasıya eleştiriyor. Bu yüzden bir dönem CHP’nin genel başkanlığını yapan Deniz Baykal’la zaman zaman arası açılıyor. Gerçi sadece Baykal’la değil, parti içi demokrasiyi kim işletmiyorsa onunla iyi geçinemiyor. Çünkü Gazalcı ilkelerin adamı, ilkeli bir siyasetten yana. İsimler onu pek ilgilendirmiyor. Gazalcı “solcu” bir siyasetçi olarak tanınıyor. Hatta komünistlik suçlamasıyla dehşet dolu bir tehdit mektubu alıyor 12 Eylül darbesinin gerçekleştiği yıl. Mektuba öldürülen savcı Doğan Öz’ün mezarının fotoğrafı iliştirilmiş “böyle gidersen senin de sonun bu şekilde olacak” dercesine. Dolayısıyla bazı kesimler Gazalcı’ya “vatan haini” gözüyle bakmışlar 12 Eylül’ün vahşi, kanlı, alev alev yanan ortamında. (Gerçi bu ilk değil. Komünistler, solcular hep vatan haini damgası yemiş bizim ülkemizde. Çok büyük değerlerimiz hep bu yüzden cinayete kurban gitmiş. Dinsiz denmiş, Allah’sız denmiş, bir de komünist olunca al sana mermi. Bedenleri yok edebilirsiniz, ama fikirleri asla. Sabahattin Ali’yi de yok edemediniz, kanını akıtmak için fırsat kolladığınız, ama ecelden önce bu hayattan koparamadığınız Aziz Nesin’i de.) Demokratik, sosyalist bir düzenden yana olan (s. 221) Gazalcı siyasetin pis taraflarını görmüş, ancak pisliğe bulaşmamış. Daha çok fikirler düzeyinde siyaset yapmış. Eşini dostunu, akrabalarını kayırmak için, yani çıkar elde ederim düşüncesiyle siyasete girenlerden biri olmamış. Ne var ki kendisinden iş aş bekleyenlere de elinden geldiğince yardımcı olmaya çalışmış. Kendisinden yardım bekleyen seçmenleri kırmamak için elinden geleni yapmış. Denizli’den milletvekili seçildiği için Denizli halkının sorunlarına daha fazla eğilmiş.) Sonuç olarak diyebiliriz ki siyaset demek mücadele demek. Gazalcı da yıllarca mücadele etmiş biri. Ne parti içinde ne de milletvekili olduğu zamanlarda fikirlerini söylemekten çekinmiş. Bu ülkeye hizmet etmek için -doğru bildiklerinden de şaşmayarak- elinden geleni yapmış. İyi ki kitabını almışım diyor ve Gazalcı’ya Allah’tan uzun ve sağlıklı bir ömür diliyorum.
Siyasetçinin Günlüğünden
Siyasetçinin GünlüğündenMustafa Gazalcı · Bilgi Yayınevi · 20181 okunma
·
19 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.