Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

480 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
13 günde okudu
Elime ilk defa aldım Orhan PAMUK'u!.... Ve de çok heyecanlandım. Birçoğu kişi bana, şuan senin için erken; Okuma şimdilik Pamuk'u... Neden öyle söylüyorlardı!? Her neyse... Orhan Pamuk, Postmodernist bir yazardır. Edebiyatımızda asıl Postmodernist de zaten o'dur. Oğuz ATAY'da pek belli olmuyordu postmodernizm akımının çizgileri!.. Orhan Pamuk, romanın adını seçerken, İngiliz şair William Wordsworth’a ait olan “Kafamda Bir Tuhaflık vardı, içimde de ne o zamana ne de o mekâna aitmişim duygusu” dizesinden esinlenmiştir. "Kafamda Bir Tuhaflık" eserinde mutluluk ve mutsuzluk temaları göze çarparken, arka planda ise aile hayatının ve şehir hayatının arasında bocalayıp kalan insanların öfke ve çaresizliklerini ortaya sunuyor. Orhan Pamuk, Türk halkını ve İstanbul hayatını farklı bir bakış açısıyla ele almış. Orhan Pamuk, kitabın ikinci kısmında bozayı dünya ve Türk okurlarına anlatmaya çalışıyor. Boza demişken şunu da belirteyim: -Romanın an karakteri olan Mevlut Karataş çocukluğundan beri boza satar. Kısmet satar, yoğurt satar. Onu bunu satar. Mevlut, 3 yıl boyunca sevdiği kadına mektuplar yazar. Ama evlendiği kadın o değil de onun büyük ablasıydı. Mevlut çakmıştı Süleyman'ın kendisine oynadığı oyunu. Ama ses çıkartmamıştı. Çünkü, kendisi de biliyordu ki: Daha sonra Rayiha ile mutlu olacağına. Zaten kitabın sonunda da iç geçirip şöyle demiyor mu: "-Ben bu âlemde en çok Rayiha’yı sevdim,” dedi Mevlut kendi kendine.-" ?.... Mevlut ve diğerlerin arasında değişen İstanbul göz önüne bir tablo gibi oluşuyor en sonunda. Ona değişen başkanlar, rejimler... Oluşan askeri devrimler... İstanbul İnsanın bakış açısını şekillendiriyordu. Mevlut gecekondudan 12 katlı apartmana geçene kadar hayat bir seüven gibi akıp geçmişti. Farklı farklı kişilerin yorumlarını ekleyerek, derli toplu ve değişik bir yorum çıkartmak istiyorum ben. -Mesela bir Hacı Seydaoğlu yorumu: Okuduğum ilk Orhan Pamuk kitabı. Nasıl anlatayım bilemiyorum bu kitabı.. Öncelikle sondaki sözümü başta söyleyeyim, kitap mükemmel. Evet mükemmel kavramının içini dolduran bir kitap. Kitabı öykü, siyasi tespitler, psikolojik betimlemeler ve yazarın dili açısından 4 şekilde irdelemek isterim. İlk olarak kitap basit bir bozacının kız kaçırma hikayesi ile başlıyor. Sıradan bir başlangıç gibi gözükse de Orhan Pamuk daha ilk sayfalarda sıradan değil, sürükleyici bir öykü okuduğunu okura hissettiriyor. Kahramanların her biri özenle seçilmiş, hayatımızda sürekli gördüğümüz insanlardan oluşuyor. Örneğin bir Haci Hamit Vural karakterinin aynısının tıpkısı kaç tane insan var çevremizde. İşte yazar bu karakterleri bazen direk konuşturarak aslında onların iç düşüncelerini, çelişkilerini de gözler önüne seriyor. Siyasi mesajlar değil tespitler dememin bir sebebi var ki o da Orhan Pamuk'un gerçekten de sadece gerçekçi tespitler yapmasından ileri geliyor. Okuru sıkmayan, öyküyü yutmayan sadelikte ve mesaj kaygısı taşımayan tespitler. 1960'lardan başlayan öykü 2012'e kadar sürüyor. Bu süre zarfında ülkenin yakın tarihine damga vuran siyasi olayları, iktidarları ve ideolojilerimizin temelini oluşturan, belleğimizdeki bir çok durumu çok ustaca aktarıyor. Kısacası yazar sadece bazı gerçekleri yazarak yorumu tamamen okura bırakıyor. Üçüncü olarak psikolojik betimlemeler var. Bu kavram ne kadar doğru bilmiyorum fakat demek istediğim kahramanımız Mevlut'un kafasındaki tuhaflıkları, küçük bir ayrıntıya bakış açısını güzel yansıtmış yazar. Ve dahası bunu da öyküyü geri plana atmadan yapmış. Dolayısıyla sıkılmıyorsunuz bu durumdan. Son olarak kitabın dilini sanırım şöyle tasvir edebilirim: sanki 5-6 arkadaş bir kafede Orhan Pamuk'la bir araya geliyoruz ve o da bize bu hikayeyi anlatıyor. Kitabı okurken yazarla karşı karşıya onu dinliyormuşsunuz gibi hissetiriyor. Tabi aralarda karakterleri kendi ağızlarından da konuşturmuş. Bu dengeyi çok güzel sağlamış. Ayrıca karışık, anlaşılmayacak, devrik pek cümle de yok. Tamamen anlaşılır, sade bir dili tercih etmiş. İlk fırsatta ilk kitabından başlayarak okumaya başlayacağım bu yazarımızı. Önyargılarımdan dolayı çok kızgınım kendime. Bu yazarı sırf "popüler" diye, sırf Nobelli diye saçma sapan eleştirenlere hatta onu Elif Şafak'la bir görenlere çok kızgınım şahsen. Herkese iyi okumalar. -Ya da bir Sezen'den yorum alalım: Orhan Pamuk'un okuduğum ilk eseri ve kendisine hayran kaldım. Diğer eserlerini de bu yıl içerisinde okumaya çalışacağım (çok fazla okunacak kitap var.) # Romanda Konya'nın Beyşehir ilçesinin bir köyünden Istanbula göç etmiş bir bozacinin hikâyesi anlatılıyor. Eserde beni çeken olay orgusunun heyecanı değil, tam tersine her şeyin tane tane detaylı bir şekilde anlatilmasiydi. Gerçek bir "roman" okudum diyebilirim. # Hikâyenin ana karakteri Boza satan Mevlüt ve ekseninde değişen dönüşen bir Istanbulun yaklaşık 50 yıllık bir tarihi... # Orhan Pamuk bu eserde beni şaşırttı. Nişantaşı'nda büyümüş, kolejlerde okumuş, yurtdışında öğrenim görmüş hep aristokrat elit ve mesafeli bir duruşu olduğunu düşündüğüm yazar, iç Anadolu'dan göç etmiş, istanbulun gecekondu mahallelerinde yaşayan, kit kanaat geçinen insanların hayatını öyle bir anlatmis ki, acaba bu adam tebdili kıyafetle halkın arasında mi geziyor diye düşündüm. # Aynı zamanda Türkiye'nin siyasi atmosferi ve gecekondu semtlerinde yaşayan farklı etnik, mezhep vs. grupların olayları yorumlayisi çok güzel bir şekilde anlatılmış. Eserde yeri geliyor Konyalı Mevlüt, yeri geliyor amcaoglu ülkücü Korkut, yeri geliyor Bingollu alevi ve Kürt Ferhat konuşuyor. Yazarın satirarasi eleştirileri elbette var ama bunu okurun gözüne sokmuyor. Bu özelliğini sevdim. # Önceki eserlerini okumadigim için önceki üslubuna yönelik yorum yapamasam da bu romanın duru ve akıcı olduğunu söyleyebilirim. # Son zamanlarda sıkça duydugumuz ve kalantor müteahhitlerin ve siyasilerin rant elde ettiği kentsel dönüşüm ele alınmış ve beraberinde değişen hayatlar ve Istanbul. Şehirden kovulan Rumlar ve Ermeniler hakkında baya eleştiri var. Milliyetcilik adı altında taciz ve yağmaya uğrayan insanların gözyaşları içinde burayı terkedisi beni etkiledi. (Bkz. 6-7 eylül olaylari) # Mevlüt'un istanbul hakkında hissettiği o duygu beni de sardı. Istanbulun yeni halini gördükçe benimde Mevlüt gibi gözlerim dolar. Sanata ve tarihe karşı nasıl bu kadar kayıtsız olduk ve ne ara acgozlu olduk bu kadar??? Ovundugumuz şanlı tarihimiz peşkeş çekiliyor ve de şehir günden güne dokusunu kaybedip yaşlanıyor. # Ben kitabı okurken tadını hiç bilmediğim bozayi merak ettim. Mevlüt'un ısrarla Boza satmaktan vazgecmemesi ve unutulan bir geleneği devam ettirme çabası yazar tarafından çok güzel anlatilmis. #Insanlarin içindeki Istanbula gelip köşeyi dönme fikri işlenmiş. Kendi tutunmayi basaranlar, köyden diğer akrabalarini getirerek buradaki yerini nasıl saglamlastiriyor, bu anlatilmis bir de. # Mevlüt'un kafasında olan tuhafligin bende de olduğu, tüm hisseden, paradan başka şeylerin de değerini bilen insanlarda olduğunu düşünüyorum. Günümüzde her şeye sahip olan insanların bir anlama sahip olmadığı çok açık. Mevlüt ü saf diye elestirip bazen alay edenler aslında onun en çok kendi kendine yetebilme mutluluğunu kiskaniyorlar. Karısı Rayiha'ya olan aşkı da bir tuhaflikla başlıyor. Eseri okuyup siz öğrenin gerisini:) İyi okumalar dilerim... Roman bir o kadar sıkıcılıkla ilerliyordu bazı yerlerde bazı yerlerde o kadar merak dolu sahneler vardı. Elimden bırakmak istemiyordum. En sonunda bitirdim. Cümlelerimi bir alıntı ile bitirmek istiyorum. - Şehre söylemek, duvarlara yazmak istediği şey şimdi aklına gelmişti işte. Bu hem resmi, hem şahsi görüşüydü; hem kalbinin hem de dilinin niyetiydi: “Ben bu âlemde en çok Rayiha’yı sevdim,” dedi Mevlut kendi kendine.-
Kafamda Bir Tuhaflık
Kafamda Bir TuhaflıkOrhan Pamuk · Yapı Kredi Yayınları · 201913,4bin okunma
·
42 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.