Birinci Cihan Harbi’nde Arap-Türk ilişkilerindeki bazı noktaların gereği gibi vurgulanması gerekmektedir. 20. yüzyıl başındaki bu büyük savaşta, bütün Araplar, Şerif Hüseyin ve Lawrence’ın peşine takılmamıştır. Bazı bölgelerde, Araplar arasında, dört asırlık Türk hâkimiyetinin getirdiği müspet kalıntılar, müspet intibalar devam etmekteydi. Küt kalesi halkı için de böyle bir durum söz konusudur. Belki Nurettin Paşa, Küt için, kuşatmanın sonunda, yani kuşatmayı yarmadan biraz evvel. General Franko’nun 1939’daki cümlelerini kurabilirdi. Franko’nun “Ordularımız dört koldan Madrid’e ilerliyor, 5. kolumuz Madrid’dedir.” dediği gibi, Osmanlı komutanları da pekâlâ “Dört taraftan Kûtu kuşattık, içeri gireceğiz, 5. kolumuz zaten Kût’un içindedir.” diyebilirdi. Çünkü Küt ahalisi Britanyalıları hiç sevmedi ve dışarıdaki inatçı kuşatmayı sürdüren Osmanh ordusunun 5. kolu gibi hareket etti. Şehir halkı, İngiliz varlığından memnun olmadığını açık bir şekilde ortaya koyduğu gibi, kuşatma sırasında yaşanan açlıktan -kıtlık ve açlık ilk planda doğal olarak orduyu değil, sivil halkı vurur- dolayı îngilizlerden nefret ediyordu. Kuşatmanın uzadığı her gün, kulaktan kulağa dolaşan şayialarla Ingiliz- lerin maneviyatı bozulmakta, buna mukabil şehir halkının direnci artmaktaydı. Kut ahalisi, kaleyi dört taraftan -nehirle birlikte üç taraf aslında- kuşatan Türk ordusunu 5. kol olarak desteklemekteydi.