Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Beş Şehir'den...
ÖLÜMÜN MİMARÎSÎ Şark için "Ölümün sırrına sahiptir!" derler. Fakat Şark milletleri içinde dahi ona bizim kadar hususî bir çehre veren, her türlü lâubalilikten sakınmaka beraber, onu ehlileştiren başka millet pek yoktur. Ve bunu ne kadar basit unsurlarla yaparız: Sade mimarili bir türbe çok defa tahtadan sırasına göre oymalı ve zarif, bazen de düz ve basit bir sanduka, birkaç işlenmiş örtü veya düz yeşil çuha, bir kavuk, bir tuğ...İşte cedlerimize ebedî hayatı tecessüm ettirmeye yeten malzeme bundan ibarettir. Bu kadar fakir unsurlarla hazırlanan abidede ferdî hayatı hatırlatan tek çizgi, isimden ibarettir. Evet, tek bir isim ancak milyonlarla ölçülen bir mesafeden bize ışıkları göndermekte devam eden sönmüş bir yıldız gibi, ölümün uzaklığından bir ömrün hatırasını tazeler, içindeki ölüden ziyade ölüm için yapılmış olan küçük fakat muhayyileye hitap etmesini bilen âbide, eski Türk şehirlerinin ortasında yaşanan zamanla ebediyet arasında aşılması çok kolay bir köprü gibi âdeta üçüncü bir zaman teşkil ederdi. Ölüler bu basit ikametgâhlarından sokağın bütün bir hayatına şahit olurlardı. Zaten Ramazan, bayram, kandil, büyük zaferler, sevinç ve kederlerimiz, hepsini onlarla paylaşırdık. Başka milletler içinde, onu bizden daha çok muhteşem şekilde tasavvur edenler, mezarı terk edilen dünya nimetlerinin küçük bir sergisi yahut da vehmedilen şekilde bir uhrevî hayat müzesi haline getirenler, sanatlarının ve icat kabiliyetlerinin bütün kaynaklarını içlerindeki fanîlik korkusunu yenmek uğrunda tüketenler çok olmuştur; fakat hiçbiri ona bizde aldığı ehil yüzü verememiş, onun korkunç realitesini, bizim kadar yumuşatamamıştır.
·
2 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.