Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

250 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
7 günde okudu
Daha önce yazarın farklı kitaplarını okumuş olanlar için -Gölgesizler, Sonsuzluğa Nokta gibi, Kuşlar Yasına Gider başyapıt olabilir, enfes bir tat bırakabilir. Fakat bahsettiğim kitaplarını okumuş olanlar fark edecekler ki Kuşlar Yasına Gider, yazarını yansıtırken cılız kalmak zorunda olan kitabı olmuş. Sanırım yayınevlerinin yazarlara getirdiği zorunluluklar (her sene en az bir kitap yazacaksın gibi zorunluluklar) onları ilham veya yazma arzusu gelmeden yazmaya, yazılmışsa çabucak tamamlamaya itip bazı eksikleri aşikâr romanlar çıkmasına sebep oluyor. Bazen de popülarite kaygısı kitabın hemencecik basılmasına yol açıyor. Kuşlar Yasına Gider de buna kurban gitmedi dersem yalan olur. Yine de kitap vasat mı, değil, okunmaz mı, pekâlâ okunur. Nihayetinde yazarı Doğunun Kafkası olarak nitelendirilen kıymetli bir isim. Hasan Ali Toptaş'ın kendisine has üslubu, kurgu yönteminin olduğu açık. Duru bir Türkçe, gereksiz sözcük ve cümlelerden tiksinen bir duruş, aramızdan birileri hepimize bir hikâye anlatıyor hissi uyandıran bir anlatım biçimi... Biz Orhan Pamuk için postmodern yazar tabirini kullanırken Hasan Ali Toptaş da postmodern çizgiye sadık kalıyor fakat bunu yaparken tuhaf şekilde moderniteden de esintileri ustaca metne yerleştiriyor. Teknik olarak postmodern, Batı tarzı roman yazımını gerçekleştiren yazar içerik olarak gelenekten beslenen, Doğulu motifleri gayet başarılı şekilde işliyor. Dolayısıyla tuhaf olacak ama postmodern bir modenistle burun buruna kalıyorsunuz kitap boyunca. Yıldız Ecevit de Toptaş için bu ifadeyi kullanmaktan geri durmuyor zaten. Normal şartlarda postmodernist metinlerde metnin kendisi merkezde olma eğilimindedir. Toptaş da buna sadık kalıyor ve olay örgüsünü atfedeceği bir kahramanın doğmasına müsaade etmiyor. Ancak bununla birlikte dili, bir amaç değil, ancak araç olacak şekilde de kullanmayı ihmal etmiyor. Dolayısıyla bir yönüyle postmodern görünen romanın bütünü, iş olay akışına ve içeriğine gelince modernist olmayı da eksik etmiyor. Metinde üzerinde durabileceğiniz bir kahraman yok mesela. Olayı anlatan kişi yazarın kendisi midir yoksa ismi bir başka kişi midir, bilemiyorsunuz. Herkes gibi ben de alenen "yazarın kendisi işte yahu, o da Denizli'de doğdu, romandaki kişi de; o da babasıyla bu ilişkiyi yaşadı, romandaki de; onun da yakın akrabaları bu özelliklerdeydi, bunun da..." diyorum, diyorum da Hasan Ali Toptaş bunu sezmiş olacak ki romanındaki kızıl sakallı akademisyene "hayır, otobiyografik kitap değil" dedirtiyor. Değilse, bunca tıpatıp olması neden? Çünkü bunca ustaca tasvir, karakter tahlili, mekân analizinin başka bir izahı olamaz. Roman, baba-oğul ilişkisine odaklanarak yazılmış. O kadar titiz bir baba karakteri var ki, huysuzluğu, inadı, elden ayaktan düşmesi, hastalığının artması ve ölmesindeki kahrı bire bir yaşıyor, kendi babalarımızda da izler buluyorsunuz. Keşke, diyorum ama, bir roman da babaların gözünden evlatları anlatsa... Gerçi bizde babalar suskun olur genelde. Anlatmayı, aktarmayı pek de sevmezler. Hasan Ali Toptaş bu detayı da iyi yakalamışa benziyor. Zaten kendisi de kendisini S. Beckett ile Şehrazat'ın evliliğinden doğmuş olarak tanıtıyor. Bir suskun ile bir konuşkan karakterin sentezi ancak bu kadar güzel ifade edilebilirdi. Roman boyunca "yolculuk", "tezat", "tekrar", belirsizlik" temaları göze çarpar. Yolculuk, Ankara-Denizli arası sürer ve sıkça bu yolculuk tekrar edilerek bir yerden sonra okuyucuya "amma tekrara girmiş" dedirtir. Doğrudur, bir yerden sonra sıralama, yolculuk boyunca dinlenen türküler, duygusal geçişler tekrar düşer fakat bu bilinçli bir tercih gibi geliyor bana. En azından "yol" ciddi bir içe dönüş metaforu olarak kullanılır. Yazarın geriye dönüşlerde, çocukluğuna gitmesinde, tahlil ve tefekkür edişinde ciddi bir rol oynar yol ve yolculuk. Türküler de yine karakter analizleri için ustaca kullanılıp sıkça tekrar edilmek arasında tuhaf bir yerde belirir roman boyunca. Tekrara düştüğü fakat bir maksatla yaptığına inandığım unsurlar şöyle: Babanın yanağında belli belirsiz görünen çukur, varoluşsal derinlik. Asma ve eriklerin geçişi zahmetli kılması ve buna rağmen babanın kesilmesine karşı çıkması, direniş. Yol, içe dönüş. Beyaz gömlekli çocuk, geçmişe özlem. Türküler, ruh hali. Tezat ifadeler de sıkça kullanılır çünkü romanın derdi kent-kırsal, kentli-kasabalı, bireyselleşme-kollektivite gibi unsurları işlemektir. Yer yer yok artık, bu biraz gelişigüzel olmuş dedirten durumlar olsa da onu da yayınevlerinin aceleciliğine kurban giden metinlere verelim. Neticede nasıl oluyor da beş yaşında bir kızı olan roman karakterinin, babasının bir bacağının kesilmiş olma sebebini (flört yaşanmamış da direkt evlenmiş olduklarını bile varsayarsak) beş yıldır eşine söylemeyişinin hikmetini anlamak zor. Bir TIR şoförü olan babanın geçirdiği kaza sonucunda olan bir olayın bir eşe söylenmemesi tuhaf geldi. Birkaç şey daha var da, neyseki romanın kendisi kaliteli. Görmezden gelmek zor olmuyor. Metinlerarası geçiş enfes şekilde var. Geçmişe dönüşler bir o kadar güzel. Romancının kendisine atıfları bariz. Dostoyevski, Cervantes gibi yazarlara değinirken kendisine vurgu yapması ustaca... Derken, şuncacık roman birkaç günde bir yığın not alınmış halde okunacak yetkinlikte. Yaşanmış ile her an yaşabilecek olan durumlara doğru ilerleyen bir çizgide nerede metafor nerede gerçek olduğuna akıl sır ermeyen olayların bol olduğu romanı alıp okuyun demeyeceğim, alıp mutlaka okuyun hiç demeyeceğim. İncelemesi burada. Okursanız bana da çok şey katacak yeni bir inceleme gelir umuduyla bekler dururum. Ben sevdim, eller alsın madem.
Kuşlar Yasına Gider
Kuşlar Yasına GiderHasan Ali Toptaş · Everest Yayınları · 201919,7bin okunma
·
53 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.