Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

416 syf.
10/10 puan verdi
“Rüyalar da olmasa yaşamak deli işi.” “Anlama. Dünya anlamak isteyenlere düşmandır. Anladıkça kaybolursun.” Dünyasızlar bitti ve benim zihnim kaynıyor! 2014 yılında yazdığı öykü kitabı sayesinde yazar’ın kalemiyle tanıştığımı hatırlıyorum. Romancı Kaan Murat Yanık ile tanışınca da kendime yeni dostlar edinmeye ve uzaklara gitmeye başladım. Butimar, Uzakların Şarkısı ve son olarak Dünyasızlar. Dünyasızlar’ın haberini alınca sanki bu hayatta almanız gereken en mutlu haberi almışsınız gibi sevinç doluydum. Dünyasızlar biz dünyalıları iyileştirecek güçte güçlü bir eser. Yazar’ı okudukça romanlarını şu meşhur matruşkalara benzetiyorum. Siz bir masal sanıyorsunuz fakat içinden bambaşka masallar çıkıyor. Bir bilge size bilmece soruyor, bir yerde mahsur kalıyorsunuz, bir yerde aşkı tadıyorsunuz, yeri geliyor savaşı hissediyor ve en nihayetinde dünyaya dönüyorsunuz. Dünyasızlar’ın uzun yollardan geldiğini bilerek okuyucuyu uzun bir yolculuğa çıkarması haliyle kaçınılmaz. Dostoyevksi, Tolstoy, Dünya Savaşı, Binbir Gece Masalları, Hitler, Stalin, Cengiz Han, Dünya ve Dünya’nın insanları; Firuz, Ayvaz, Akif Ağabey, Mösyö Nohut, Maral ve Nergis. Bundan ötürü Kaan Murat Yanık romanı okurken masallar içinde başka bir masal okuyabilirsiniz diyorum. Burada da hikaye Nergis karakteri ve yaşadıklarıyla başlıyor. Benim için Nergis bir karakterden öte hala bu hayatta bir yerlerde yaşayan kadınlarımızdan biri. Nergis’le tanıştıktan sonra beraberinde Firuz dedeyle büyülü ve meşakkatli bir yolculuğa çıkıyorsunuz. Ayvazcan’ı tanıyor onların herkesi kıskandıracak dostluklarına misafir oluyorsunuz. Yazar, yalnız yol alacağı kurguyla gitmiyor o yolda sizi bilgelerle, kahinlerle yahut zenginlerle bile tanıştırıyor. Sonra ne olacak nasıl olacak derken kitap sizi o dünyaya çekip olayların içerisine alıyor. Bunun yanı sıra böyle bir roman okurken öğrenmeyi geciktirdiğiniz pek çok şeyi de öğrenmiş olursunuz. Yazar burada Türkçe’nin en lezzetli halini roman dilinde kullanmaktan çekinmiyor. “Daha az okuyup daha az fikirleşiyoruz,” diyor. Haklı bir cümle. Elimizde olan kelimeleri dahi israf ediyoruz. Ortada doldurulması gereken boşluklar kalıyor. Romanlarının her sayfasında muhakkak altını çizeceğim yeni bir kelime buluyorum kendime. Unuttuğumuz ne varsa hatırlatılıyor sanki. Yazar, kitaba yine çok hoş parçalar, keyifle seyredelim diyerek film önerileri ve okumak yakıtımızdır diyerek bol bol kitap isimleri bırakmış. İçi dolu dolu bir romandı cümlesi tam da buna lâyık. Yaratılan karakterlerin güzelliği ve bizi içine çeken başka bir dünyada adeta kelimelerle başka bir sanat ortaya çıkıyormuş gibi. Büyülü gerçekçilik akımının zahmeti layıkıyla yerine getirilmiş. Burada beni içine çeken bir “zaman” kavramı var. Zamanlar arası geçiş. Zamanın ötesi. Bir zamanın içinde sürükleniyoruz ve bu zamandan geçip kendimizi o zamanın şartlarına ısıtıyoruz. Kitabı okurken aynı zamanda başka bir kültür kazanıyorum/z. Mesela; farklı bir yemek, farklı bir müzik ve keşifler sonucu ortaya çıkan güzelliklere hayran kalıyorum. Kitabı yavaş okuyuşumda bu nedenler oldukça etkin rol oynuyor. Dünyasızlar ile birlikte II.Dünya savaşı yaşanırken baktığımız olay çerçevesinin bir hayli genişletildiği ortada. Doğu’ya ve Doğu’nun yaşadıklarına yani kabaca Stalin ve Hitler birbirini yerken canımız Azerbaycan ve Bakü’de neler yaşandığına hiç bu gözlerle bakmamıştım. Doğu bütün güzellikleriyle asırlardır Batı’nın gölgesi olmaya mecbur bırakılmış gibi. Bu bağlamda unutulmuş ya da unutturulmuş bir şehir gibi canlandı gözümde. Savaş ve savaşın gölgesinde kalan insanları hayal ettim. Filler tepişir altında ezilen çimenlerdir misalini vermem yanlış olmaz umarım. Okurlar için farklı olması sebebiyle oldukça farklı bir bakış açısı kattığını tekrar zikredeyim çünkü okurken anlayacaksınız. O kadar çok dostum oldu ki bunlara bir de Sincap Nohut eklendi. Kendisi küçük fakat rolü büyüktü. Kitabın kapağını kapattığımda Ayvaz ve Firuz karakterlerini sayfaların arasında bırakamadım. Firuz ve Ayvaz üzerinden işlenen roman gerçekten modern Harut ve Marut hikayesi. Harut ve Marut hikayesini bilmiyorsanız kitabın içinde okurlar için bilgi veriliyor. Bu hikayenin Firuz ve Ayvaz karakterlerine işleyişi de bambaşka. Bakü, dostluk, aşk, dünya, kitaplar, kahve ve onların güzel dünyası belleğimde yaşıyorlar. Bakü...Bir gün Bakü’ye gidersem o sokakları seyre daldığımda muhakkak onların ayak tıpırtılarını duyacağıma eminim. Sadece Bakü mü? Kitapta olayların bir yarısının geçtiği Leningrad’ın soğuğu hala bendeki tazeliğini koruyor. Olaylar zincirinde başka hikayelere savrulup buralara nereden geldik demeye fırsatınız kalmadan Stalin gür kaşlarıyla size bakıyor ardından kendinizi başka bir yerde buluyorsunuz ve hikaye bitti derken tıpkı kar tanelerinin romanda da hiç azalmadığı gibi yeniden başlıyor. Zemheri çarpıyor. Cengiz Han geliyor. Bir masal okuyorsunuz içinden dünyalar çıkıyor. “Nar da dışarıdan bakıldığında yekpare görünür. Oysa içinde birbirine geçmiş yüzlerce çekirdek barınır. Bir yara, bin yaradır aslında...” Benim Babil Kütüphanesi programından öğrendiğim bilgilerle bazı yerlerde kâh güldüm kâh öğrendiğim bilgileri yeniden yâd ettim. Kahve, çikolata ve Rasputin aklımdan çıkmıyor. Hayran kaldığım bir kurgu oldu. Açıkçası, Uzakların Şarkısı ve dostumuz Zencefil’den sonra kendimce, “bundan öte ne yazılır?” diye düşündüğümü biliyorum. Ne vakit tamam desem karşıma “böyle bir şey nasıl kurgulandı?” cümlem çıkıyor ve bununla baş başa kalıyorum. Yine öyle oldu. 2,5 yılın emeği o kadar fazlaymış ki Dünyasızlar’ı bir kez okumayla yetinebileceğimi düşünmüyorum. Hele ki bu pasajdan sonra... “Mesele sevdiğiniz kitapları hayatınızın kırılma anlarında yeniden okumaktır. Kitapların canlı olduklarını, nefes aldıklarını, tıpkı insanlar gibi yaşlanıp huy değiştirdiklerini o zaman anlarsınız.” Bunlar dışında benim epey hoşuma giden bir diğer şey ise roman karakterlerinin yazarına atıfta bulunmaları oldu. Ayvazcan’ın önümüzde rezil oluşu gülümsetti. Unutmadan bir de kitabın içinde Butimar ve Uzakların Şarkısı kitaplarını kütüphanede görmek yüzümde tebessümler doğurdu. “Yazar kardeş hayalimizi sil, biz vazgeçtik. Bak sakın sildim deyip sonra bir yerde yayınlamaya kalkma ha! Külahları değişiriz. Hey, sana diyorum sakallı!” “Bırak şunu canım, yazarsa yazsın. Bir karakter, yazarını tehdit etmemeli. Sonra başına onulmaz işler açılır. İsterse okurlara rezil eder bizi.” “Hakkın var. Lakin şaka yapmıştım zaten. Sakallı, iyi adamdır. Tüm romanlarını ezbere bilirim onun...” Hülasa, yazar bu romanı yazarken çıktığı keşifler, çektiği zahmetlerle ve iki buçuk yılıyla ne olursa olsun beklenmeyi hak eden bir yazar. Yolu Nobel’e kadar açık olsun. Kalemine ve emeğine sağlık. Bize kazandırdığı yeni dostlar için teşekkürü hak ediyor. Bir okur olarak daha çok olayların içeriğiyle ilgili sizlere şurada şu yaşandı bu yaşandı cümlelerinden öte bana hissettirdiklerini yazmaya çalıştım. Okumak için beklemeyin! Muazzam bir yolculuk sizleri bekliyor.
Dünyasızlar
DünyasızlarKaan Murat Yanık · Turkuvaz Kitap Yayınları · 20202,675 okunma
·
85 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.