Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

302 syf.
·
Puan vermedi
·
24 günde okudu
Kadınlara ithafen/ Homo Erkektus'a nasihat
İlk öncelikle incelemeye mizojininin tanımını yapmakla başlamak daha iyi olur. Sevgili okurlar mizojini tek ifadeyle kadın düşmanlığı demektir. Kitabın ana teması kadınlardan nefret etmenin tarihidir. Bu mizojini tarihine bakıldığında, okunduğunda bazı durumlardan ötürü insanın kanının donması hiçten bile değildir. İnsanlık tarihi boyunca kadın karşıtlığı hep süregelmiștir. En azından bilinen tarihlerde. Eser bu yönüyle bu tarihi - mizojiniyi- gözler önüne sermektedir. Kadının tarihine beraber bakalım mı? Daha doğrusu kadında nefret etmenin tarihine. Annelerimiz olan, kız kardeşlerimiz olan, sevgilimiz, eşlerimiz olan kadınların mizojini tarihine.. Hade bakalım!     Sevgili okurlar eser mizojini tarihini coğrafi yerlere ayırarak olduğu gibi bazen de genel olarak ele almıştır. Ayni zamanda dönem dönem ayırması da çok kalıcı kılmıştır okuyucuda. Eserde çokça görülen yerler ve dönemlerden biri ilk çağ uygarlıkları ve Doğu Avrupa. Ne mi olmuş Doğu Avrupa'da? Neler olmamış ki.. İlk çağ düşüncesinde mizojini kendisini her alanda hissettirmiștir. Siyaset, sosyal yapı, din, felsefe, ve edebiyat dünyası vs vs. İlk çağ felsefesinde kadın, dualist düşünce itibariyle "karşıt" olarak ele alınmıştır. Nitekim bu dualizm felsefesi kadınların mizojini tarihini sonraki dönemlerde de etkileyecek ve bana göre geleceği de etkileyecektir. Dualist yapı kadını karşıt olmakla birlikte yer yer 'yok edilmesi gereken' noktaya da taşımıştır. Elbette ki bu düşüncelerin sevgili ozneleri kendi dönemlerinde filozof, aydın olarak görüldüğü için çok fazla desteklenmiştir. Kimdir bu düşünürler peki? Aristo, Platon, Heseidos, Demokritos, Tertullian, Menander, Sophokles.. Niceleri. Ama ama nice niceleri... Bu şahıslar dualizm felsefesi etrafında birleşip kadın düşmanlığı konusunda level atmış kişilerdir. Pek tabi felsefelerini oluştururken, dinden, mitolojiden beslenmişlerdir. Kanaatime göre de üretim biçiminin değişip erk sisteminin kıvılcımlarının ilk etkileri bile bunları çok şekillendirmiștir. Bu düşünceler doğrultusunda kadın, olabildiği kadar "nesneleștirilmiș" özne olmaktan soyutlanmaya çalışılmıștır. Muhtemelen korkudan. Demokritos'un "Bir kadın düşünmeyi öğrenmemeli çünkü bu kötü sonuçlar doğurur" ; Menander'in "Karısına okuma-yazma öğreten koca, hiç de iyi bir şey yapmış olmaz ;sadece bir yılanın zehrine zehir katmış olur." beyanlarını ne açıklayabilir ki. İlk çağ düşün dünyası bu şekilde kadından korkmuş ve önlem almaya çalışmıştır. Düşün dünyasının filozofları, aydınları kadın doğasının ne kadar güçlü olduğunun farkındaydı ve kendilerince önlem almak istemişlerdi.     Roma dönemi kadın mizojini tarihinde altın yıllarını yaşadı desek yeridir. Akla gelmeyecek ötelemeler, sindirmeler, ve işkenceler almış başını gitmekteydi. Eser Roma mizojinisini aktarırken vahşetin durumunu gözler önüne sermiştir. Kadınlar cinsel kimlikten yoksun sadece doğurganlığıyla biliniyordu. Ve erkekler için sadece zevk aracı konumuna indirgenmişti. Canı sıkılan bir erkek kadınlara istediğini yaptırabiliyor ve bundan dolayı hiç de kaygı duymaz hale bürünmüştü. Çünkü mü? Yasalar yasalar. Yasalar tarafından korunan erkek, canavar kimliğini Roma döneminde oldukça fazla sergilemiştir. Misal șöyle uygulamalar çok yaygındı. Kolezyum var ya kolezyum, çoğumuzun gidip de ziyaret etmek istediği o devasa tribünler ve büyük avlusu. Sırf zevk amacıyla kadınlar orda dövüștürülüyordu. Erkekler de dövüștürülüyordu ama sadece dövüștürülüyordu. Peki kadınlar başka ne yapıyordu. Daha doğrusu kadınlara ne yapılıyordu.? Bazen kadınlar düz bir tahtaya yatırılıp elleri, kolları ve bacakları bağlanıyordu. Sonra eşeklere tecavüz ettiriliyordu. Amaç eşekler tarafından kadının öldürülmesi ve çığlıklarına seyirci olup can sıkıntısından kurtulmak. Yetti mi? Hayır. Ölmeyen kadınlar bu sefer onlarca yüzlerce erkek tarafından tecavüze uğruyordu. Yine mi ölmedi. Kahretsin! Şu şıllık da baya dirençli çıktı. Bu sefer de kafeslerde bekleyen aç aslanlar tarafından parcalatılıyordu. Hah şimdi oldu işte. Aslanlar işi biliyor. Bu şekilde zevk nesnesi durumuna düşen kadının hiçbir kaçış noktası kalmamış hale getirilmiş kadının acziyeti sergilenmisti. Kimin acziyeti acaba?     Eserde aynı vb durumlar diğer uygarlıklar için de geçerliydi. Çok sevdiğimiz Yunan kültüründe, Doğu kültüründe, Avrupa kültüründe, Çin ve Hint kültürlerinde de mizojini hep vardı kara bir leke olarak. Konfüçyüs felsefesi Çin 'de egemen olup kadınları yerle bir etti. Kıyas yapacak olursak Çin ve Hind felsefelerinde, genel itibariyle Doğu felsefelerinde kadına atfedilen cinsellik olgusu Batı felsefesine göre biraz daha ılımlıdır. Cinsellik boyutunda Doğu kültürleri, kadına biraz daha değer verdiğini görüyoruz eserde. Ama yine de bunu saymazsak kadınlar ister Doğu olsun ister Batı olsun her zaman ezilmiş ve ötelenmiștir.     Eserin bir diğer ana teması din ve inanç kültürünün kadına yaptıklarıdır. Toplumsal refah ve barışçıl özellikler göstermesi gereken ve beklenen "dinler" eserde oldukça ana amaçlarından sapmış halde kadına karşı konumlanmıştır. Öyle ki yer yer kadının ana düşmanı rolünü çok iyi üstlenmiştir. Diğer kurumları da tekeline alan dinler geniş alanda sirayet etmişlerdir. Tüm bunlardan ötürü zaman zaman "tekel kurum" haline gelmiştir. Herseyin ölçütü akıldır, ya da insandır ya da ya da bilimdir anlayışı yerini her şeyin ölçütü klilisedir, tarikattır ve "kutsal metinler" dir şeklinde karşımıza çıkmaktadır.     Yahudi dininin temel esas olarak başvurduğu kitap olan Tevrat'ta, kadına karşı aleni bir düşmanlık sergilenmekle birlikte insanların ve  diğer kurumların da kendisini esas almasını savlamıștır. Böylelikle Yaratıcı Yehova'nın buyrukları yerine getirilmiş olup yüce amaç etrafında kenetlenme söz konusu olacaktır. Tevrat'ın bazı bölümlerinde ;"Hamileliğinde sana öyle acılar çektireyim ki çocuğunu bu acılar içinde doğurasın. Kocana duyduğun cinsel arzun sürsün ama o da senin hükmedenin, efendin olsun (Tevrat, 1.Kitap,3:16). Ve seninle karın arasına düşmanlık tohumları ekeceğim (Tevrat, 1.Kitap,3:15)" gibi beyanlara rastlamaktayız. Eser bu yönüyle de kanıtlama çabası içinde bi güzel kanıtlamıştır da. Pek tabii inanç dünyasında Yahudiliğin ne derece önemli bir yer edindiği aşikardır. Bir dinin ana kaynağı olan kutsal metinleri bu düzeyde ise kadının way haline. Eser tüm bunları ortaya koymakla da cesaret ödülüne layıktır.     Diğer bir din Hiristiyanlik'ta da durum pek farklı değildi. Hatta ve hatta kadın mizojinisi konusunda diğer tüm dini inanışları belki de  açık ara farkla geride bırakmıştır. Aristo geleneğinden beslenen Kilise, yegane nihai kararların baş merkezi durumuna gelmişti. Eser Kilise'nin bu güçlü yapısını örneklerle açıklamıştır. Krallara taç giydirme, mahkemelere tahakküm etme, insanları dinden çıkarma, kişilere cennette arsa satma ve yönetimde söz sahibi konumda olması başlıca etki alanlarıdır. Böylesine güçlü bir yapının bir kişiye, cinsiyete ya da kuruma düşmanlık etmesi siz de taktir edersiniz ki Kilise ye ezici bir üstünlük sağlar. Kilisenin düşmanlık ettiği kadına eser oldukça yer vermiştir. Kadın Kilise karşısında yok denecek düzeyde varlık göstermiştir. Kitapta Kilise, kadını sadece erk sistemine ve erkeklere köle yapmakla kalmayıp aynı zamanda tüm özlük haklarını da elinden almıştır. Kiliseye göre kadın sadece doğum yapmakla görevlidir. Kadın bu göreviyle de etken değil edilgendir. Onun görevi erkeğe itaat etmektir. Bunu yaparken isyan etmemeli ve "iffetli" olmalıdır. Erkeğin karısına kötü davranması, onu aldatması ve öldürmesi durumunda çok komik cezalar almakla birlikte, kadın aynı suçlardan suçlu bulunduğunda öldürülüyordu. Toplumun başına gelen kötülüklerden Yahudiler sorumlu tutulmakla birlikte yahudiler olmadığında gözler kadınlara dikilip kadınlar cadılıkla suçlanmakataydı. Cadılıkla suçlanan kadınlar dehşet verici yöntemlerle katlediliyor ve bunların sayısı kitapta on binleri bulduğundan söz edilmekte. Belki de yuzbinler. Cadılari yakalamak uğruna özel birimler bile oluşturulmustu.Ayni zamanda kitap adalet düzeninin Kilisenin tekelinde olduğunu ve engizisyon mahkemelerinin bazı dönemlerde sadece kadınları katletmekle görevlendirildiğini bize gösteriyor. Engizisyon mahkemelerinin dağıttığı adalet eserin bir pasajında söyle karşımıza çıkmaktadır : " Bu detayların böylesine sehvet kokan bir üslupla anlatılması, buradaki sadizmin boyutları hakkında bir fikir veriyor. Hapiste çürümeye terk edilmiş olma, çıplak bedenin tümüyle tıraşlanmasıyla sanığa duyumsatılan aşağılama ve tüm bunları izleyeceği bilinen işkence korkusu, itirafta bulunmak için yeterli olmazsa, o zaman yargıç bu sanıkları, itirafta bulunmak için yeterli olmazsa, o zaman yargıç bu sanıkları, "urgana ya da başka bir işkence aletine bağlayacak olan gardiyanlara teslim ediyordu." İlk işkence metodu olarak genelde filistin askısı kullanılıyordu. Kadının elleri kalın iple arkasında bağlanıyor ve makaradan geçirilen ip aniden hızla çekilince, kollar da omuz eklemleri yerlerinden çıkıncaya ve sinirler kopuncaya kadar yukarı çekiliyordu. Kramer ve Sprenger'in tam bir memur diliyle yazdıklarına göre, suçlu bu ilk işkenceden sonra ayağa kaldırılınca hakim, tanık ifadesini ad vermeksizin okuttuktan sonra, "Bak, tanıklar seni nasıl ele verdi," diyordu.    Suçlu hala direnirse o zaman sırada diğer işkence metotları vardı ;mum alevi ile ya da sıcak yağla deriyi yakmak, kadının cinsel organlarını sıcak zift kurecikleri batırarak yakmak, kadının ağzına sokulan bir huniyle karnı balon gibi şişinceye kadar su dökmek ve sonra da karnına bir sopa ile vurmak. Ayrıca sanık kadını bir "cadı iskemlesi" ne oturtmak ve kollarını, iskemlenin çeşitli sivri metal parçaları çakılmış koltuk tahtalarına bağlamak, kerpetenle tırnak sökmek, ayak ve bacakları ezen bir takım aletler kullanmak vb. daha niceleri sayılıyordu. Bazen inanılmaz derecede hijyenik olmayan koşullarda elleri ve ayakları zincire vurulmuş olarak uzun süre yerde yatan kadınların, mahkemeye çıkmadan kan zehirlenmesinden öldüğü de oluyordu. ...     Bir yargıç, suçluları yalan söyleyerek tuzağa da düşürebilirdi. Örneğin sanık kadına suçunu itiraf ettiği taktirde hayatının bağışlanacağı sözünü verir, kadın itiraf ettikten sonra da onu başka bir yargıca havale ederek gene ölüm cezası almasını sağlayabilirdi. " Tüm bunlar elbette ki kabul görülecek şeyler değildir. Ki kabul edilmesi hastalıktır. Eğer ki bu uygulamalar için hala iyi ki öyle olmuş diyenler varsa ve bu savını din öğretisine dayandıracak olan varsa ona söyle demek gerekir. Ya İsa doğmadan önce kadınların içinde bulunduğu durum boyleyken İsa'yla beraber kadınlar niye İsa etrafında toplandı? Nitekim İsa sevgi anlayışıyla kadınları kucaklayıp sarmalamıș, içinde bulundukları durumdan ötürü kadınlar, İsa'yı bir devrimci saymakla birlikte öğretisi etrafında kenetlenmişlerdi. Oysaki İsa nin temsilcisi konumundaki Kilise kadınlara zulmediyordu. Bir dinin baş uygulayıcısı olan peygamberler ile ardılları olan  kurumlar arasındaki fark bu kadar mı olur.? İsa mı yanlış yapmıştı yoksa 'Kilise ve Yahudi öğretisi' mi? Hangisi?. Biri Tanrı'nın lütfu diğeri Allah' ın cezası :) :)     Kadına yönelik karşıt tutum İslam devletlerinde ve 'İslam öğretisi'nde de yerini almıştır. Kadının kimliğin yok sayılmakla birlikte kadın tüm yönleriyle eksik varlık olarak lense edilmiştir. Aristo geleneği buraya da sirayet etmiş anlaşılan. Kadın erkeğin metası haline getirilmiş ve erkeklere itaat duzleminde kadınları frenlemiștir. Evlilik kutsiyetine atıfta bulunan İslam öğretisi kadını, erkek karşısında sus pus edip kadını salt cinsellik ve doğurganlık kimliğiyle tanıtlamıștır. Zaman içerisinde İslam dini içerisinde doğup büyüyen tarikatlar kadını köle haline getirmekte çok gecikmemistir. Bu uğurda Gazali gibi ulu feylesofların etkileri elbette ki kendinden çok söz ettirmiştir. Eser bu yönüyle İslam dininin kadın üzerindeki etkilerini bir bir bize açıklamıştır. Öyle ki tarikatlardan örnekler verip kanıtlamıştır. Bu örneklerden biri Deobandizm yani Taliban öğretisi ve yasaklarıdır. Bu yasaklardan bazıları şöyledir. "*Toplu taşıma araçlarında kadınlar ve erkekler için ayrılmış yerler olacaktır.   * Kadınlar ve kız çocukları burka giymek zorundadır. Burkalarının altında renkli giysiler giymeleri yasaktır.   *Bir kadın erkek kuaföre gidemez.   *Genç kızlar genç erkeklerle görüşemez. Aykırı hareket edenler hemen evlendirilir.    *Nişanlı kadınların, düğüne hazırlık nedeniyle de olsa güzellik salonlarına gitmesi yasaktır.    *Erkek satıcıların kadın iç çamaşırı satması yasaktır. Deobandizm/ Taliban öğretisi ve yasakları. " Ne kadar da gerici bir durum değil mi? Öte yandan özellikle İslam devletlerinde ve Afrika'nın bazı bölgelerinde klitoridektomi oldukça yaygın hale gelmiştir. Kadın sünnetinin uygulandığı bu topraklarda kadınlar doğduktan hemen sonra sakat bırakılmıştır. Eserde kadın sünnetinden dolayı kadınların sadece doğurganlık göreviyle ele alındığını bize tanıtlamaktadır. Klitoridektomi ile kadınların cinsel kimliğinin ellerinden alındığına şahitlik ediyor eser. Mısır'dan Somali'ye kadar olan bölgede kadınların neredeyse %100'üne yakını bu uygulamayla sakat bırakılmıştır. Klitoris kesilip cinsel haz alması durdurulmak istenmiştir. Haz almak günah çünkü kadın için. Geniş bir coğrafya da uygulanan bu durum İslam öğretisinde de yer edinmiştir. Ki hala bu uygulama mevcut hala bazı yerlerde uygulanıyor. Bunları yapanlara da elbette ki söylenecek şeyler vardır. Hatta bre gerizekalılar deyip açıklama yapmak yerinde olur. Gelin siz de bana katılın. Bre Gerizekalılar! İslam inanış vuku bulduğunda kadının yeri yoktu. Ve siz de çok cok iyi biliyorsunuz ki Cahiliye devri olarak niteleniyordu o devir İslamdan önce. Kadının söz hakkı yoktu ve kız çocukları diri diri hubel, menat, lat ve uzza adındaki putlara kurban olarak gömülüyordu. Kabul edin. Evet evet kabul ediyorsunuz. Peki Hz. Muhammed ne yaptı? Kız çocukların diri diri gömülmesini yasaklamadı mı? Kadının köle gibi alınıp satılmasını yasaklamadı mı? Miras hakkı tanımadı mı? Ya bu dinin baş uygulayıcısı yatak hayatını paylaştı be. Kadınlarınızı tatmin edin derken kadının cinsel kimliğine atıfta bulunmuyor muydu? Kadınlar Hz. Muhammed ile birlikte savaşa katılıyor ve hutbelerde yer alıyordu. İlk ayet olan Oku! ayeti indiğinde Hz. Muhammed sevinmemiști. Ellerini baldırlarına koyup seke seke la la la la laaay deyip mutlu mesut bir şekilde Mekke düzlüklerine inmemişti. :) :) Korkmuştu. Şaşırmıştı. Beti benzi atmıştı. Ve alaca atlar gibi arkasına bakmadan taa Mekke'ye kadar gelmiş ayakları paramparça olmuştu. Mekke'ye geldiğinde gidecek çok yeri vardı. Büyük alimlerden dedesi Abdulmuttalip, amcası Ebu Talip, Ebu Süfyan, Yahudi alim ve bilginler ve nüfuz gücü çok olan insanlar vardı. Ama Hz. Muhammed hiçbirine gitmedi. Bazı günler tek hurmayla yetindiği eşine gitti. Evet bir kadına gitti ve bir kadına sığındı. Üşüyorum ört üzerimi dedi. Su istedi. Ve eşinin başında beklemesini bir yere girmemesini istedi. Korkuyordu. (Nihat Hatipoğlu gibi hissediyorum şu an:) :)) Eşi ona deli demedi. Onun yanından ayrılmadı. Üzerini örttü ve ona kulak verdi... Ya eşi olmasaydı yanında. Ya Hz. Muhammed korkudan aklını yitirseydi. Ya üşüdüğünden dolayı hayatını kaybetseydi... Ama hiç biri olmadı. Niye mi? Kadın onu korudu kadın. Eşi. Bir kadına sığındı Hz. Muhammet ve bir kadın tarafından korundu Hz. Muhammed. Esas itibariyle İslam 'ın ilk koruyucusu bir Kadın oldu. Bu rivayetleri ya da gerçekleri çoğu Müslüman bilir. Çocuklar dahi biliyor artık. Peki İslam'da ve dinin baş uygulayıcısı Hz. Muhammed 'e göre kadının yeri böyle iken şimdilerde kadınlara reva görülen uygulamalar neyin nesi. Sizce de çok çelişik durmuyor mu? Hz. Muhammed yalan mı söylüyor yoksa. E yaw söylemiyorsa yaptıklarınız yanlış o zaman. Alın burda dualizm uygulayın işte. Hade ️ kendinize gelin kendinize.. Kitapta ele alınan durumlardan biri de kadının kadına karşıt durumudur. Din ve siyaset yetmemiş gibi kadınların kadınlara düşmanlık ettiğinden yakınmış sevgili yazarımız. Düşmanlık etmiş mi ettirilmiş mi size bırakıyorum. Kadın erk sistemi karşısında bedeninin gücünü farkedip bedenini kullanarak taht oyunlarına karışmış bu şekilde kendisini koruyup hemcinslerini yok etme faaliyetlerinde bulunmuştur. Yer yer ötelemis ve başarılı da olmuştur. Osmanlı'larda dahi bu örneklere rastlamaktayiz (muhteşem yuzyilcilar iyi bilir bu durumu sanırım :)) Ve Malesef ki bunun en büyük nedeni yine erk sistemi ve erkekler. Kitap bu yönüyle da baya güzel eleştirilerde bulunmuş. Kraliçe Viktoria' nin bu sözleri " Kraliçe 'niz olarak, kadın hakları denen tehlikeli çılgınlığı ve onu izleyen tüm görüntüleri, örneğin bütün gelenek görenekleri ve bütün görgü kurallarını yadsıma tuzağına düşen benim zavallı ve zayıf hemcinslerimin görüşlerine sözle ya da yazıyla karşı koyan herkesi etrafımda toplanmaya davet ediyor, buna özel bir önem veriyorum." ve Ruandalı kadın Bakan Pauline Nyiramasuhuko'nun Hutu milislerine, Tutsi kadınlarını öldürmeden önce onlara tecavüz etmelerini emretmesi düşünen bir özne için gerçekten de durumun ne kadar acı olduğunu gözler önüne sergilemektedir.     Üzerinde durulan durumlardan biri de nufustur. Kadın nüfusunun az olmasının nedenlerini sevgili yazarımız açıklamıştır bu güzel eserinde. Örneğin Roma döneminde doğan çocuklardan erkekler ve doğacak ilk kızın yaşamasına izin veriliyordu. 2.,3. ve sonra doğan kız çocukları sakat muamelesi görüp çöplere atılıyordu. Romadaki mezarlar kız bebeklerin cesetleriyle dolmuş hale getirilmişti. Günümüzde her ne kadar böyle davranışlar sergilenmese bile benzer durumlar söz konusu olabilmekte. Kadın nüfusu çok azalmasına rağmen günümüzde kadın nüfusunun esitlenmesinin en büyük nedeni kadına verilen değer değil erkeğe verilen değerdir. Erkek çocuk doğana kadar üreme faaliyeti sürdürülmekte günümüzde. Dolayısıyla her doğan kız çocuk, kadın nüfusunu artırıcı faktör olarak karşımıza çıkmakta. Erkek çocuk doğduğunda üreme faaliyeti durduruluyor. Dolayısıyla erkekten önce doğan kız çocukları kadın nüfusunun dengelenmesinde on ayak olmuştur. Erkekten önce ne kadar kız çocuk doğarsa o kadar iyi... Gerçi olan nüfusa oluyor ve üretim artık yeterli hale gelmiyor ama neyse...     Bilim dünyasında da kadına yönelik ayrımcılıga tanık olmaktayiz. Öyle ki bilimsel faaliyetlerde kadın yok denecek kadar azdır. Kadınlar bilim çalışmalarına katilamamakta ve bilim dünyası tarafından dışlanmıştır. Yetmedi kadın bedeni üzerinde tuhaf bilimsel açıklamalara rastlamaktayız kitapta. Aristo'nun kadının eksik varlık olmasını kadının diş sayısının az oluşuna göre yorumlaması, Charles Darwin'in kadınların kafataslarınin küçük olmasından ötürü beyinlerinin de küçük olduğunu söylemesi, Freud 'un dualistik bilim ve psikoloji anlayışı ve bazı sosyologların kadını aşağılaması anlaşılır değildir.. Hatta komiktir. Eser bazı bilimsel çalışmalardan da örnek vermiştir. Bilimsel makaleler ve yayınlar kadın hakkındaki görüşlerden ötürü toplumu dizayn etmeye çalışmıştır. Kadın cinselliğinin kötü şekilde lanse edilmesi kadını cinsel kimlik konusunda yalnız bırakmıştır. Kitaptaki bu alıntı sanırım bilim çevresinde kadına biçilen değeri gözler önüne setmekte :"Masturbasyon, bir genç kız için ileride oluşabilecek sorunların kesin işaretiydi. Bu konu Viktoryen toplumu en çok meşgul eden, ABD'de de 1950'lere kadar konuşulan bir konuydu. Bir genç erkeğin mastürbasyon yapması kötü bir şeydi ;bir genç kız için ise aynı şey, önlem alınmazsa toplumu temellerinden sarsacak bir hastalıktı. Kadın sadece cinsel zevk duyma ile ilgileniyorsa bu onun biyolojik işlevi olan doğurganlığına karşı bir isyan, bir başkaldırı olarak algılamalıydı. Böyle bir kadının "erkeksi" eğilimler taşıdığı düşünülüyor, bu ise tehlike işareti olarak görülüyordu. Çünkü başka kötü sonuçlarının yanında bu alışkanlık, nemfomaniye de yol açabilir, lezbiyenliğe götürebilir ve kanamalara, rahim düşüklüğüne, omurga iltihaplarına, kramplara, güç yitirmeye ve kalp hastalıklarına neden olabilirdi. 1894'te yetkin bir tıp dergisi olan New Orleans Medical Journal'da, masturbasyonun "veba, çiçek, savaşlar ve insanlığı tehdit eden diğer bütün yığınsal olaylardan daha yıkıcı bir alışkanlık olduğu" yazılıyor ve "Bu kötü alışkanlık insanlığın yıkımına yol açacaktır," deniyordu. Bunun sonucunda çok sert önlemler alınmasının istenmesine şaşmamak gerek." Oysaki bilim gerçeklerin peşinde koşması gerekirdi değil mi?     İnsanlar cinselliğe meraklıdır. Ve arzularla haşır neşir duruma gelebilmektedir. İster erkek olsun ister kadın olsun cinsel bir kimliği ve cinsel arzuları vardır. Erkeğin cinsel arzu ve kimliği doğaya uygun şekilde lanse edilip kanalize edilirken kadının cinsel istek ve arzuları ötelenmis ve kötü olarak görülmüştür. Dolayısıyla kadına yönelik bu tutumdan ötürü kadınların arzuları ayıplanmıș ve saklanmak istemiştir. Gizlenmek istenen bir olgu misali gibi. Bu davranışlarin sonucunda pornografi olgusuyla tanışmamızı dile getirmiş sevgili yazarımız. Pornografi gizlenen ayıp bir şey olarak günümüzde bile hala devam etmekte. Peki pornografi iyi mi kötü mü? Elbette ki insanların kişisel tercihlerinden ötürü eleştirme hakkımız yoktur. Ama pornografinin çıkış amacına bakacak olursak esere göre kadının aşağılanması durumuyla da karşılaşacağız. Pornografi kadın bedenini teşhir eden bir sektör haline geldiğinden yakınılmıștır. Açıkça söylemek gerekirse ben de katılıyorum bu fikre. Niye mi? Çoğumuz illa ki bir kez dahi olsun pornografik bir kesit izlemişizdir. Çoğu pornografi kesitinde kadının edilgen olduğuna şahit olmuşuzdur. Misal erkeğin yüzü çok fazla gosterilmemekle birlikte kadının duyduğu haz on plana alınmakta. Yetmedi kadın vajinasının zoomlanarak ele alındığını görmüşsünüzdür. Erkekten ziyade kadının bu şekilde ele alınması pornografinin daha çok erkeklere hizmet ettiğini söyleyebiliriz sanırım. Oysaki erkek görünmeyen 'etken' oznedir. Erkeğin kadına yaptıkları ve kadın bedeninin verdiği reaksiyon olsa olsa erkek beynini tatmin eder. Neler neler yok ki pornografide. Erkeğin bu tür kesitlerde şiddet sergilemesi de erkeğin kadına karşı tahakkümüne delalet eder. Boğazından tutması kadına şiddet uygulaması tokatlamasi vs vs erkeğin erk olduğunu kadının ise meta olduğunun bir parçası belki de. Yorum sizin!     Kitapta eleştirdiğim noktalar elbette ki vardı. Bunların başında kürtaj konusu geliyor. Eserde kürtajın yasaklanmasının kadının özlük haklarına saldırı mahiyetinde olduğu beyan ediliyor. Kürtaj karşıtlarının neden olduğu katliamlardan söz eden yazar böylelikle kadının kürtaj konusunda sindirilmek istendiğini söylüyor. Özellikle din çevresinin bu yasaklamalari desteklediğini ve kadını sadece anne rolüyle ele almak istedigini belirtiyor. Bunlara katılmak elbette ki olası bile değildir. Ama kürtaj olgusuna kanaatlerim doğrultusunda ben de karşıyım. Kişiler bu konuda daha duyarlı olup kürtaja gereksinim duymamalari gerekir diye düşünüyorum.     Günümüz... Eserde günümüzde kadınların maruz kaldığı mizojiniye de deginmistir. Malesef ki mizojini hala devam etmekte. Kılık değiştirerek karşımıza çıkmakta o kadar. Bazen de aleni bir şekilde karşımıza çıkmakta hatta. Kadın cinayetlerine hepimiz şahit olmaktayız neticede. Kadınların öncülük ettiği her platform değersiz görülüp dışlanmakta. Felsefe dünyasında kac kişi kadınlardan söz etmekte. Pek yok. Kadın yazarların kitapları düşünceleri ne düzeyde takip edilmekte. Eril tahakküm bunlara gülüp geçmekte malesef. Kadınların ortaya koydukları eserler alaya alınmakta. Mahiyeti ne olursa olsun alay etme yolu ile bir kadına ve eserine yaklaşmak sanırım güzel bisey değildir. Velev ki ortaya koyan eser gerçekten de kötü olsa bile. Siyaset dünyasına baktığımız zaman kadınların ne derece aktif olduğu hepimiz tarafından biliniyor. Aktiflik derken siyasette bulunma. Kaç ülkenin başkanı başbakanı bakanı kadın ki. Kaç ülkenin meclisinde kadın milletvekili sayısı daha fazla ki erkeklere göre. Fazlalığı bosverelim. Eşitlik var mı acaba. Yok tabi ki de. Belli başlı kadın liderler var diyerek işte bakın kadınlar da siyesette yer alıyor demek saçmalık. Tamam Merkel var. İngiltere de Theresa May vardı. Amerikan seçimlerinde aday olan Hillary Clinton vardı. Başka.. Aklımıza gelmiyor değil mi başka. Theresa May.. Brexit sürecinde başarısız olduğunda çoğu kişi eminim rahatlamıştı. Ne yani bu işi Bi kadın mı yapacak düşüncesi hakimdi. Ve işi başarmasina bence engel bile oldular. Dolayısıyla akabindeki süreçte kadın istifa etti. Yazık. Yerine gelen Boris Johnson hemen işi halletti değil mi. Evet. Erkek halleder işte. Bu şekilde algılanmadı mi sizce de? Ekonomide kadının yeri var mı sizce. Ne düzeyde ekonomik rekabette bulunabiliyor kadın.? Kac kadın patron var. Ama biliyoruz ki kadınlar ekonomik üretimde baya aktifler. İster tarlada olsun ister meyve sebze hallerinde olsun ister hizmet ve Sanayi sektöründe olsun baya çalışan kadın nüfus var. Peki emeğinin hakkını alabiliyor mu. Erk sistemi kadının her zerresinden yararlanmayı çok iyi biliyor. Aynı işi yapacak erkek işçi çalıştırsa daha fazla maaş vereceğini çok iyi biliyor. Ve kadın işçilerin büyük kısmı da sigortasız. Bazı kadınlar beden ölçülerinden dolayı çalıştilırılıyor. Mağazalarda felan görmüşüzdur. Erk sistemi kadına sexi giyinmeyi öğütler. Dolgun duraklar rujlar istenilen ölçüde memeler ve kalçalar.. Dar elbiseler.. Niye mi. Çünkü kadının erkek karşısında yegane varlığı bedeni kalmış hissi yaratmak için. Bu bile başlı başına pornografidir belki de. TV de izlediğimiz araba şeyleri var. Tanıtım tanıtım ️. Uzun boylu derin yırtmaçlı ve derin göğüs dekolteli kadınların araba kaportalarina yaslanmaları niye acaba?Motor ustaları mı o kadınlar. Yoksa saniyede çalışan mekanikciler. Yoksa arabayı dizayn eden mühendisler mi.. Yoksa parayı elde tutan erkeğin dikkatini çekmek için mi. Hangisi? Biliyor musunuz kadınların niye bu hale geldiğini. Belki de Karl Marx cidden haklıydı. Emek sömürüsu derken üretim biçimi derken kadın bu hale geldi derken.. Ama Marksizmin dualistik yapısı da günümüzde bu sorunu çözememiş sorunu halletmemistir. En koyu komünist ülkede kadınların yaşadığı sıkıntılar çoğu şeye bedel değil mi. Neler neler söylenmez ki mizojini hakkında. Olmuş bitmiş. Değiştirecek halimiz yok. Ama geçmişten ders alıp geleceği şekillendirmek istiyorsak bugün başlayalım. Yoksa hiç ilerleme olmaz. Güzel kitap. Herkes tarafından incelenerek benimsenerek içselleștirilerek okunması gereken bir kitap. Sevgili yazarımıza canı gönülden teşekkür ederim. İyi okumalar...    
Mizojini - Dünyanın En Eski Önyargısı
Mizojini - Dünyanın En Eski ÖnyargısıJack Holland · İmge Yayınları · 2019290 okunma
·
1.091 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.