Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Çin metinlerindeki abartıyı göz ardı etsek bile, Kubilay'ın erken dö­nem kararlarını ve siyasetini Liu'nun etkilediği açıktır. Ulu Kağan'ın da Liu'nun yeteneklerinden etkilendiği bellidir. Liu, yetenekli bir hattat ve ressamdı. Muteber bir şair, öne çıkan bir matematikçi ve gökbilimciydi. Hatta birçok başka Çinli uzmanla birlikte, Moğollar için yeni ve daha kesin bir takvim hazırlamıştı. Şo-şi Li adıyla bilinen bu takvim, ölümün­den sonra kamuya açıklandı ve kesinliği sayesinde değer gördü. Ayrıca Taoculuk, Budacılık ve Konfüçyüsçülük öğretileri ve törenleri hakkında da bilgisi vardı. Bu bilgi, 1258 yılında Budacılar ile Taocular arasındaki bir saray tartışmasında çok işine yarayacaktı. Ayrıca Moğol hamileri için törenlerde çalınmak üzere müzikler de yazdı. Kubilay'ın bu "Rönesans adamını" danışmanlar ordusuna neden eklediğini anlamak zor değildir. Kubilay'ın dikkatini Liu'ya 1242 yılında, yukarıda kendisinden bah­sedilen Budacı rahip Hay-yün çekmişti. Liu, Moğol hanından bir yaş gençti ve baştan itibaren dostane bir ilişki geliştirdikleri anlaşılıyor. O zaman daha yirmi altı yaşında olan Liu, küçük devlet memurluklarında görev yapmış, matematik ve gökbilim okumuş, Taocu törenleri ve büyü­yü incelemiş, Zen Budacılar arasına kabul edilmişti. Deneyimi ve kıvrak siyasi yeteneği Kubilay'ın gözünden kaçmamış, yüksek ahlak ülküsü, ilkeleri ve işlevsel önerileriyle onu cezbetmişti. Liu, bu ideal karışımı Kubilay'a sunduğu on bin sözcüklük layihada nakletmeye çalıştı. Geleneksel Konfüçyüsçü tavırla, yazılı tarih önce­sindeki efsanevi Çin imparatorlarına atıfla başladı. Geçmişin kahraman­larına yapılan bu atıflar, aslında geleneksel bir Çinli hükümdarı yazarın önerilerinin ne kadar etkili olacağına ikna etmeye yarayacak belagatti. Hükümdara, eğer bilge imparatorların ulaştığı gibi bir altın çağı hedefli­yorsa, birazdan gelecek önerileri dikkate alması gerektiğini söylüyordu. Liu'nun öğütleri, birçok öneriden oluşuyordu. Bunların hepsinde bil­gelerin korunması, desteklenip ulusal hazine olarak algılanması teması seziliyordu. Liu, Kubilay'ın sırtını böyle kişilere dayamasını ve önerdiği programı uygulayıp ülkesinde gençleri devlet memurluğu sınavına ha­zırlayacak ve vakti geldiğinde bu bilge/memur sınıfına katılmalarının uygun olup olmadığını sınayacak okullar açması fikrini savunuyordu. Geleneksel Çin sınavlarını geri getirmeyi önermekle kalmıyor, aynı za­manda eski Çin ayinlerini ve müzik törenlerini de geri getirmeye çalı­şıyordu. Ayrıca, Kubilay'ın tebaasını zorlamayacak, sabit bir vergi ve hukuk düzeni kurulmasını öneriyordu. Alışıldık bir Çinli bilge tavrıyla, Kubilay'ın bilgelerden yendiği Cin Hanedanı'nın tarihini yazmalarını is­temesi gerektiği çağrısıyla bitiriyordu. Kubilay, iki istisna hariç bu söylenenlerin hepsini onayladı. Devlet memurluğu sınavlarının geri getirilmesine karşı çıktı, çünkü böyle bir hamle, Çinceye ya da Çince konuşan danışmanlara ve devlet adamları­na bağımlılık anlamına gelebilirdi. Kubilay daha esnek olmak istiyordu ve Çinlilere bağımlı olmaya niyeti yoktu. Ayrıca, bir önceki hanedanın tarihini yazdırma fikrini de rafa kaldırdı. Sonuçta Kubilay ne Mo­ğol ülkesinin, ne Çin'in hükümdarıydı. Hanedan tarihi yazdırmak da ona düşmüyordu. Bilgiler böyle bir amaçla toplanacaksa, bu Mengü'ye ait bir işti. Liu, elbette Kubilay'ın böyle bir öneriyi kabul edemeyeceği­ni biliyor olmalıydı. Bunu neden önerdiğini kestirmek de güçtür. Genç kardeşi üzerinden Mengü'yü etkileyebileceğini mi düşünmüştü? Yoksa Kubilay'ın Ulu Kağan olabileceğine mi inanıyordu? Liu, Kubilay'a Ta-li seferinde eşlik ettikten sonra dikkatini uzun va­deli planlara verdi. Çin kaynakları, Ta-li halkının katledilmesinin ve toprakların yağmalanmasının engellenmesinde Yav Şu'nun yanı sıra Liu'nun da etkisi olduğunu anlatırlar. Olayların bu anlatımı hakkındaki kuşkularımı zaten belirtmiştim. Her durumda, Kubilay ve danışmanları artık yıllarca savaştan uzak kalacaklardı ve Kubilay'ın Çinli tebaasına olan bağlılığını ve onlar hakkındaki kaygılarını sergileyebileceği geniş çaplı bir projeye başlayacak zamanları vardı: Kubilay'ın yeni toprakla­rında bir başkent kurulacaktı. Bazı Çin kaynakları bu fikri Liu ile bağ­lantılandırır, bazılarıysa onun bu konudaki katkısından hiç söz etmez. Elbette Kubilay'ın katkılarının da göz ardı edilmemesi gerekir. Bir mer­kez inşa edilmesinin simgesel önemini kavraması için pek de yardıma ihtiyacı yoktu. Belki de fikir Kubilay ile Liu'nun ortak fikriydi. Luan Irmağı'nın kuzeyinde, Çinğ Hanedanı'nın (1644-1911 ) Yedi Göl (Moğolca Tolun Nor) adlı kasabasının 57 km. batısında bir nok­tayı merkez olarak seçtiler. Pekin'e iki yüz kilometre kadar uzakta, Çin tarım topraklarıyla Moğol otlakları arasında bir bölgeydi. Gelenekçi Moğollar, Kubilay'ı töresinden yüz çevirip Çinlilerle işbirliği yapmak­la suçlayamazlardı, çünkü pek çok Moğol hükümdarı bozkırda kentler yaptırmıştı. Yine de Kubilay 1256 yılında Liu Binğ-conğ'a geleneksel Çin düşüncesine uygun olarak "rüzgar ve su" ilkelerine dayanan bir yerleşim noktası seçmesini buyurduğunda, değişim işaretleri vermeye başlamış­tı. Kubilay'ın bu yeni kenti başkent olarak mı yoksa yazlık konak ola­rak mı algıladığı belirsizdir. Başlangıçta buraya Kay-binğ adını verdi ama 1263 yılında adını Pekin'in o dönemdeki adı olan Conğ-du'ya (Merkez Başkent) nispeten, Şanğ-tu (Yukarı Başkent) olarak değiştirdi. Kubilay'ın yerleşik tebaasına bir başka işareti de, Kay-binğ'in geçmiş Çin başkentleri örnek alınarak yapılmış olmasıydı. Hatırı sayılır bir av bölgesi dışında, kentin yerleşimi Çin etkisini yansıtır. Kent, üç bölüme ayrılmıştı. Bunların ilki olan dış kent, 4-6 metre yükseklikte kerpiçten kare bir surla çevriliydi. Karenin her kenarı 1.500 metreydi. Doğu ve batı surlarından ikişer, kuzey ve güney surlarından birer kapıdan girili­yordu. Ek koruma için, her surda altışar kule dikilmişti. Nüfusun çoğu bu dış kentteki kerpiç ya da ahşap evlerde yaşıyordu. Nüfus tahminleri 200.000'e kadar çıkar ama o bölgede bu kadar insanın yaşayabilmesi pek de mümkün gözükmüyor; bunun yarısı, daha tutarlı bir sayı ola­caktır. Dış kentte ayrıca geleneksel Çin töresine uygun pek çok Budacı tapınağı vardı. Hua-yin Tapınağı kentin kuzeydoğusunda, Çien-Yüan Tapınağı'ysa kuzeybatısındaydı. Değişimler Kitabı (Cinğ) adlı kadim Çin metni de, belli yapıların ve iki tapınağın yerleşimini buna uygun bi­çimde anlatıyordu - bu da kentteki Çin etkisinin başka bir belirtisidir. Büyük olasılıkla başka Budacı tapınakları yanında Taocu ve Müslüman tapınakları da vardı ama bunların kesin konumları belirlenememiştir. Kentin ikinci bölümü, İç Kent idi. Burada Kubilay ve maiyeti oturu­yordu. Dış kent gibi, iç kent de kare olarak tasarlanmıştı ama kenarları eşit olmadı. Doğudan batıya 612 metre, kuzey-güney doğrultusunda 672 metre uzunluğundaydı. 3-5 metre yüksekliğinde tuğla bir surla çevriliydi ve her kenarda dörder kule vardı. 1 872 yılında burayı araştıran İngiliz gezgin S.W. Bushell ve 1930 yıllarında bölgeyi kazan Japon arkeologlar, yalnızca kuzey duvarına yakın, toprak bir platform bulmuşlar, başka bir bina saptayamamışlardı. "Çimlerin arasında binaları dikmek için taban olarak kullanılacak kayalardan başka yüzyıllar öncenin görkemli öykü­sünü anlatabilecek bir şey yoktu.
33 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.