Stefan Zweig'ın Karışık Duygular isimli novellasını okurken, belki de aradığımı bulamadığım için kitabı bitirdikten sonra Zweig okumayı bırakacak ve özgün yazarlar arayışıma devam edecektim. Salt bu novellayı değerlendirdiğimde aradığımı bulduğumu, kurmaca yazına, sınırlarına ve ilginç bir anlatım biçimine rastladığımı söyleyemem. Adı geçen kitaba Le Monde'un ‘yüz yılın yüz romanı’ seçkisinde rastlamış, ismine aşina olduğum yazarı okumaya karar vermiştim. Okuyacağım edebiyat yapıtlarını seçerken, biçim ve üslup açısından değerlendiriyor ve tabiî ki konusunun ilginç olup olmadığını da hesaba katıyordum. Bu minvalde adı geçen eser ilginç olabilirdi.
Gerçi Karışık Duygular'ı beğenmediğimi söyleyemem. Bir profesör, yarım kalmış çalışmasını bitirmesine yardım eden gönüllü öğrencisi ve profesörün eşinden oluşan üçlü arasında geçen duygulara yoğunlaşan novellayı zevkle, bir çırpıda okudum. Buna mukabil okuduğum eserin üzerimde hiçbir tesir bırakmadığını, üzerinde düşünmeye değer öğelere rastlayamadığımı söyleyebilirim. Ben daha farklı bir üslup ve açıkçası daha çarpıcı bir olay örgüsü bekliyordum. Bu manada tatmin olmadım. Farklı arayışlara yönelmeliyim diye düşündüm.