Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

680 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
7 günde okudu
“Hissedilmiş olan neyse, yaşanmış olan da odur.”
Bu kitabı biraz kırılgan, melankolik ve hüzünlü bir ruh haliyle hayatımın çok erken yıllarında okusam daha iyi olurmuş. Bence kitabın okunması gereken ruh hali budur. Böyle bir kitap hakkında yorum yapmak benim için çok zor. Bu suyun şeklini tarif etmekle aynı şey bence. Su içine girdiği kapın şeklini aldığı gibi, bu kitap da içine girdiği okurun şeklini alıyor. Bundan şu sonucu çıkarmak mümkün: bu kitap okuyucusu için bir ayna. İnsan kendini görüyor içinde ya da kendini okuyor, dinliyor. Daha genel bir tabirle bu kitap insanlığı anlatıyor ama çoğumuz bunun farkında değil gibi. Farkına varanlar ise işte bu kitap beni anlatıyor diyebilenler, farkında olmayanlar ise bilinçsiz varoluşlarıyla yaşamaya devam edenler. Kayıp ruhlar için bir pusula, hepimiz için “bir kullanma kılavuzu” gibi. Kendi olmak: Kitapta bence en baskın düşünce buydu. Evet, ne derece kendimiziz? Kendi olmak ne demek? Bence yaşadığımız şu dünyada kendimizden o kadar uzağız ki bizim diye nitelendirdiğimiz her düşünce, fikir ya da artık her neyse aslında biraz düşünülürse bize ait olmadığını anlıyoruz. Hep başkalarından duyduğumuzu, başkalarından gördüğümüzü taklit ediyoruz; başkalarının referanslarına göre hareket ettiğimiz bir dünyada yaşıyoruz ve sanal mutluluklar peşinde koşan bir insanlık haline giden yolda son sürat ilerliyoruz. Bu kitabın okuyucuya farklı gelmesi bence bunun altında yatıyor. Ben daha önce okuduğum hiçbir kitap ya da yazılı hiçbir kaynakta bu tarzdan fikirlere, felsefeye, çıkarımlara denk gelmedim. Yazar bunu yazarken bence gayet aklı başında, kendi olarak yazmış. Kendi olmak bir nevi orijinal olmak, başkasına ışık olmak demek. Burada ben en çok bunu hissettim. Okur için de yazılanların farklı gelmesi okurun kendinden ne derecede uzaklaştığının göstergesi. Yazar aslında bizi bize gösteriyor. Aslında ilk halimizle, hiçbir şekilde etkilenmemiş halimizle nasıl olduğumuzu yazıyor, bu da bize güzel ve hoş geliyor. Burada yazılan her cümle en saf, en orijinal, en katıksız haliyle yazılmış. Kitabın özeti bu cümledir benim için. Bu cümleyi kendi olmakla bağdaştırabilmek mümkün. Yazar bilinçaltını gerçekten iyi eşelemiş. Bizler aynı şeyleri yapmaya ne derece cesaret edebiliriz acaba? Yazar zaten "bütün ruhumla yazdım bu kitabı" derken bu gerçeği dile getiriyor. Devamında da "Ben aslında kendimi iyi tanıyan biriyim" diyor. Peki okur olarak bizler yazar kadar kendimizi iyi tanıyor muyuz? Yazar tüm kitap boyunca acaba kendiyle hiç çeliştiği olmuş mudur diye çok düşündüm. Ben maalesef bu kadar analitik zekâya sahip değilim. O kadar karmaşık bir fikirler labirenti oluşturuyor ki acaba kendi de kaybolmuş mudur orada? Sanki kaybolmamış gibi duruyor. Öyle ki bir süre sonra yazarın düşüncelerine alıştığımdan, cümleleri okurken sonunu az çok tahmin etmeye başladım ve tahminlerim beni yanıltmadı. Kendi olmak dışında yazarın çokça üzerinde durduğu fikir de hayal kurmanın güzelliği ve estetiği. Benim için en güzel tema buydu kitapta. Hayal gücünün her şeyden önemli olduğunu defalarca farklı şekilde vurguluyor. Birkaç örnek: “Düş hayattan daha iyi değil mi?” “Gerçekten hayal ettiğimiz kadarız.” “Hissedilmiş olan neyse, yaşanmış olan da odur.” “Düş gücüyle kendimizi başkalaştırmak.” "Hayal kursam ve sen bana görünsen, hala hayal kurduğumu zannetmek isterim." Bu kitabın ne kadarını anladım? Bu soruya samimi bir cevap veremiyorum. Bazen sayfalarca güzel bir şeyler okumadığımı bazen de sayfalarca etkili cümleler okuduğumu hatırlıyorum. Acaba bu kitabın kendisiyle mi yoksa benle mi alakalı bir durum bilemiyorum. Ama kimi yerleri kuru kuru okuduğumu iyi hatırlıyorum. Bazen çok sıkıldığımı da fark ettim, bazen ruhumun bedenimden ayrıldığını, çok sevindiğimi hissettim. Acaba anlamadığım cümleler için yeteri bir olgunluğa ya da yaşanmışlığa henüz ulaşamadığım için mi böyle oldu? (bence öyle) Belki de yeterince kendim olamadığım için öyle olmuştur. Biz kendimize ne kadar samimi, ne kadar olduğumuz gibiysek belki kitap da o derece sırlarını bize açıyordur. Bu kitap tek seferde okunacak bir kitap değil. Çünkü her cümle üzerinde saatlerce tartışmak mümkün. Ve aslında her cümle diğer cümlelerle de bir şekilde bağlantılı. Hal böyleyken tüm kitap hakkında genel birtakım değerlendirmelerde bulunmak kitaba yapılacak en büyük haksızlık olur. Bu kitap öncelikle her gün bir bölüm okunarak, üzerinde de bir süre düşünülerek okunsa çok daha anlamlı olacak. Bence çoğu cümle üzerinde uzun uzun düşünülmesi gerekiyor, gerekirse birkaç defa okunmalı.(kutsal kitap gibi) Tek seferde okumayla hüküm vermek çok yanıltıcı olur. Maalesef kırlarda farkına varmadan ayağımızın altında ezdiğimiz yüzlerce karınca misali farkına varmadan acaba kaç güzel cümleyi bu şekilde es geçtim? O yüzden tekrar okunmalı, gerekirse de büyüteç kullanmalı okurken.
Huzursuzluğun Kitabı
Huzursuzluğun KitabıFernando Pessoa · Can Yayınları · 201710,4bin okunma
··
1.005 görüntüleme
Sümeyye okurunun profil resmi
Gerçekten bende de okumalıyım hissi uyandırdı :)
N okurunun profil resmi
Okuduktan sonra huzurunuz kaçarsa sorumlusu ben değilim Sümeyye Hanım😊
1 sonraki yanıtı göster
Delal DOĞANER okurunun profil resmi
Kitabı 'mutlaka okumalıyım' hissiyatını verdiğiniz için teşekkürler😊🌸
N okurunun profil resmi
Okumayanlardansanız hala şanslısınız Delal Hanım 😊
Bu yorum görüntülenemiyor
Delal DOĞANER okurunun profil resmi
Okuyup şansımı kaybetmeyilim🌸
B. okurunun profil resmi
Elinize sağlık üstad, kitabı bitirdikten sonra okumak İyi geldi :)
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.