Zaman sana hiç ummadığını ve biriktirmediğini getirir. "O vakit aralarında dilsiz ağızsız bir sohbet başladı. Settarhan sustu Zehra dinledi, Zehra sustu Settarhan söyledi. Söyledikleri ile sustukları birbirine uymaz bir sohbet aralarında uzadıkça uzarken içteki cümleler çoğaldı dıştaki cümleler tümüyle aradan kalktı. Sustukları zannedilebilirdi ilk bakışta ama bu suskunluk onları boğmak yerine ışıltılı ırmağında yıkadı. Suyu böylesine tanımak için demek böyle yanmak lâzımdı."
Bu kavuşma aslında bağrında ne ayrılıklar, savaşlar, mesafeler, ölümler ve yarım sevgiler barındırıyor bir bilseniz. Ama bilin... bilmelisiniz... Bu zamanlar arası gerçekleşen yolculuğa sizin de çıkmanızı çok isterim. Şahit olun isterim, üzülün, sinirlenin, yorulun ama sonunda derin bir nefes alın. İçinize işlesin isterim.
Okuyacağınız bu eser size bir tarihin kapılarını aralayacak. Yetmeyecek ve sizi seyahatlere çıkarıp diyar diyar gezdirip; Trabzon, Bakü, Tebriz, Taht-ı Süleyman, Isfahan, Şiraz, Yezd, Batum, Tiflis, İstanbul gibi önemli merkezlere sürükleyecek. Bunca mesafe yarensiz olmaz deyip içine bir de aşkı ekleyecek. Aşkın dile düşüşüne ise edebiyatın duruluğu yetişecek...
Aşk demişken... Onun önünde dil de engel değil, din de. Ama hani var ya günümüzde hala yasaklar, olmazlar, imkansızlar; zaman farketmeksizin set olmuş böylesi güzel duyguya... Değil miydi bir yerde Kabil'i Habil'e cellat eden de biraz bu duyguydu... Neyseki burda kimse kimsenin cellatı olmuyor, herkes kendi nasibinin yolunu tutuyor. Yarım kalanlar ise adıyla, resmiyle, sözüyle hâlâ yaşatılıyor...
Sözün özü, özün güzelliği dersek kader, kısmet denen şey her neyse, işte bu kitap tam da bunu su yüzüne çıkarıyor. Farklı coğrafyada yetişen insanların, yollarını kesiştiren düzen nasıl oluyor da, bunca 'olmaz'lar arasından 'olur'ları nasip ediyor ve dahi insanı insana sebep kılıyor alenen görüyorsunuz.
Okuyunuz efendim... Ama çayınız da olsun mutlaka... :)
"Kimselerin aklı ermez
Çay sohbeti hikmetine
Çünkü ezelde uğramış
Mürşidinin ülfetine."