Roland Barthes eserlerinin başka bir dile çevrilmesine karşı çıkmıştır. İlk duyduğunda “baba biz Fransızca bilmiyoruz diye ölelim mi yani?” Dedirten bir anlayış gibi geliyor ama değil. Boris Viian’ı da Türkçe’sinden okuduğumu söyleyince Frankofon “oyuncu-yazar”ımız yüzünü ekşitip “Türkçeleştirilince ondan geriye bir şey kalmaz ki” demişti. “Onun kelime oyunlarının Türkçe’de karşılığı yok” diye de eklemişti. Herkes Ulysses’in 20.yy edebiyatının üç büyük romanından biri olduğunda hem fikir. Biçim olarak tamam, Ama ne vermiştir? Ne kalır? Ne öğretir? diye sorduğunuzda aynı cevabı alır mısınız bilmem. Tutunamayanlar’da bir dolu cümlenin altını çizer durursunuz. “Lafa bak bunu ben söylemeliydim” dersiniz. Neden? Çünkü bu memleketin içinde yaşamış ve kendini Türkçe ifade eden birinin söyledikleridir de ondan. Woody Allen’in laflarına filmlerine tebessüm edersiniz, ama Cem Yılmaz sizi kahkahadan yerlere yatırır. Size sizi anlatır çünkü, bu yüzden harbiden komiktir. “Ne kaldı peki?” diye fazla sorgulamadan okunmalı bence.