Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Bu Koronavirüs saldırısı, insanlığa çok açık biçimde şu mesajı veriyor: “Proletarya Enternasyonalizmine geçin!” (Proleter enternasyonalizm, işçi sınıfına ait bütün dünyadaki insanların millete bakmaksızın dünya devrimini gerçekleştirmek için birlik içerisinde hareket etmesi gerektiğini söyleyen Marksist sosyal sınıf teorisidir.) Çünkü Korona; ırk, millet, kabile, din, mezhep, tarikat, dergâh ayırmıyor. Tüm insanlığı birbirinin benzeri canlılardan oluşmuş olarak görüyor ve hepsine de aynı tutumla yaklaşıp saldırıyor. Yani insanlığı ayıran tüm sınırları yok sayıyor. Saymakla kalmayıp yok ediyor. Fakat insanlık, Korona’nın verdiği bu mesajı anlayacak, kavrayacak bilince ne yazık ki sahip değil şu anda. Bu anlamıyla insanlık emekleme aşamasında. Ya da hayvanlık konağından henüz gerçek insanlık konağına sıçrayabilmiş değil. İşte o gerçek insanlık konağı, “Proletarya Enternasyonalizmi” konağıdır. O konağa sıçramakla insan olarak doğmanın hakkını bütünüyle vermiş olacaktır insanlık. Korona bir diğer mesaj daha veriyor: Kendisine karşı mücadele edecek ve kendisini kesin yenilgiye uğratacak kimyasal ya da biyolojik silahın ancak insanlığın ortak uğraşıyla en kısa zamanda bulunup kullanıma sokulabileceğini anlatıyor. Oysa günümüzde insan sağlığı, uluslararası emperyalist ilaç tekellerinin ve onların gerisindeki, onların yürütme kurulu görevini yapan emperyalist devletlerin insafına terk edilmiş durumdadır. Onların amacı, doğaları gereği, hayâsızca kârdır, sömürüdür, vurgundur, talandır. İnsanların sağlığı zerre miktarda olsun onların umurlarında değildir. Böyle olunca da Korona gibi, kanser gibi ölümcül sonuçlar doğuran hastalıkların kesin tedavisi bulunamamaktadır. Sovyetler ve Sosyalist Kamp’ın var olduğu dönemde, böyle olumlu işler, insanlığın tamamına büyük faydalar sağlayacak buluşlar ortaya konamadı. Çünkü Sovyetler, on yıllar boyu bürokratikleşme, bozulma, çürüme hastalıklarına yakalandı. Proletarya başta gelmek üzere halkın öncü müfrezesi olan parti yozlaştı, bozuldu, kitlelerle iletişimi sağlayan bağları bir bir koptu. Parti kendi içine kapanıp taşlaştı. Böyle olunca da kitlelerin partiye olan güven, saygı ve sevgisi yok oldu. Sonuçta da çöküş geldi, bilindiği gibi. İşte bu sebepten, böyle olumlu işlere hiç yönelemedi o rahmetliler… Oysa günümüzde Komünizmin gerçek temsilcisi niteliğindeki iki ülkeden biri olan Küba, 11 milyonluk nüfusuna ve 110 bin kilometrekarelik vatan toprağına sahip olmasına rağmen, bu görevi başarılı bir biçimde yerine getirmektedir. Üstelik de Küba’nın petrol gibi, değerli madenler gibi doğal zenginlikleri de yoktur… Ülke insanları alınterlerinin karşılığını yemektedirler ve onunla geçimlerini sağlamaktadırlar. Küba, bütün bu olumsuzluklara rağmen tıbbın diğer alanlarında olduğu gibi, bu Korona ailesine mensup, insan kitlelerine ölümcül darbeler indiren virüslere karşı da etkin ilaçlar üretebilmiştir. İşte kanıtı: BioCubaFarma, Covid-19 tedavisi için 22 ilacın üretim garantisini veriyor Covid-19’a yol açan yeni SARS COV-2 koronavirüs için şimdilik önleyici bir aşı ya da özel bir tedavi bulunmasa da, Küba eczacılık endüstrisi, rekombinant insan interferonu alfa 2b ile birlikte, bu hastalığın ve meydana gelebilecek komplikasyonların görüldüğü hastaları tedavi etmek için protokollere dahil edilen bir diğer ilaç grubunun da dahil olduğu kanıtlanmış, yüksek tesirli ilaçların üretim garantisini veriyor. Genetik Mühendisliği ve Biyoteknoloji Merkezi (CIGB) genel direktörü Eulogio Pimentel Vázquez, Küba’da üç ila altı ay arasındaki bir süreçte görülebilecek tahmini vaka sayısını tedavi etmek için gereken interferon stoğunun bulunduğunu belirtti. Vazquez ayrıca şunları ekledi: “Pratikte Çin’de enfekte olan tüm insanları tedavi etmek için ihtiyaç duyulan miktara eşit miktarda ürünün üretim süreci devam ediyor.” Yeni koronavirüsle enfekte olmuş hastaların tedavisindeki etkisi nedeniyle son birkaç gündür çeşitli uluslararası medya platformlarında rekombinant insan interferonu alfa 2b manşet olmuş olsa da, küresel pandemiye karşı koymak için Küba’nın elindeki tek ilaç bu değil. Martinez’in belirttiğine göre tedavi için Küba’nın protokolünde 21 başka ürün daha bulunuyor. Bunlar arasında Covid-19’lu hastalarda gelişebilecek komplikasyonların tedavisi için antiviraller, antiaritmikler ve antibiyotikler bulunuyor ve endüstri [Küba Eczacılık Endüstrisi] bunların üretim garantisini veriyor. BioCubaFarma’nın Operasyon ve Teknoloji direktörü Rita Maria García, mevcut durumla ilgili hazırlıkların çok önceden başlatıldığını ve kapsamın genişletilmesi için stratejiler uygulansa da ülkedeki [Küba’daki] sağlık kuruluşlarının ihtiyaç duyulan ilaçlara yeterli düzeyde sahip olduğunu belirtiyor. (granma.cu/cuba-covid-19/2...) Gördüğümüz gibi Küba, bu tür salgın yapan insan düşmanı virüslere karşı toplamda 22 çeşit ilaç üretmiş durumdadır. Ve kapasitesi de öyle küçük filan değildir. Ne diyor? Çin’deki tüm vakalara yetecek miktarda ilaç üretme garantisi veriyoruz, diyor. Küba’daysa olası olumsuz gelişmelere karşı elimizde altı ay boyunca yetecek ilaç stoğumuz var, diyor. Bu ne demektir, arkadaşlar? Küba’da Koronavirüs enfeksiyonundan dolayı hemen hemen hiç kimse ölmeyecek, demektir. Bakın bunu da şöyle açıklıyor, aynı ilaç kuruluşunun Kübalı bilimsel danışmanı Luis Herrara Martinez: “Hastaların ağır evreye geçmesini önlüyor'' Küba televizyonuna konuşan, ilaç şirketi BioCubaFarma’nın bilimsel danışmanı Doktor Luis Herrera Martinez ilacın daha önce yeni koronavirüsle aynı özelliklere sahip virüslere karşı etkililiği nedeniyle seçildiğini söyledi. “Martinez “Bu gibi durumlarda hastaların kötüleşip, sonucu ölüm olan ağır evreye ulaşmasına karşı koruyucu mekanizma işlevi görme avantajına sahip” dedi.” (independentturkish.com/node/131751/sa%...) Küçük bir ülke olan Komünist Küba, insanı insan olarak görüyor çünkü… Kapitalist-Emperyalist devletlerin ve onların sermayedarlarının ve onların her türden hizmetkârlarının gördüğü gibi, yani yük hayvanı olarak görmüyor. Öyle olunca da böylesine önemli başarıları ortaya koyabiliyor… Düşünün bir de tüm dünyanın komünist olduğunu… Her ırktan, milletten, dinden, mezhepten, tarikattan insanların özce birbirinin aynı canlılar olduğunu… Ve ihtiyaçlarının aşağı yukarı birbirine eşit olduğunu… Ve toplumsal örgütlenmenin bu ihtiyaçları karşılamayı stratejik hedef olarak belirlemiş bulunduğunu… O zaman tabiî ki böyle salgınların aşıları, tedavi edici ilaçları çoktan öngörülüp bulunmuş olur. Bulunmamış olsa bile kısa sürede bulunur. Korona gibi ölümcül mikroplar, ortaya çıktıkları ya da görüldükleri yerde hemen çembere alınıp yayılmaları engellenir ve savaşılıp zafer kazanılır. Ama insanlığın bu anlayışa ve aşamaya varması için uzun yıllar gerekmektedir daha… İnsanlık; ırkların, milletlerin, dinlerin, mezheplerin kapanına kıstırılıp yakalanmış durumdadır. Tutsaktır aslında… Diktatörlükler çağındayız. Unutmayalım ki bütün burjuva demokrasileri birer diktatörlüktür. Özgürlüğe yer vermez demokrasiler. Özgürlük çağı ancak Proletarya Enternasyonalizmi çağıdır.Gerçek anlamda demokrasi sadece bu şekilde mümkündür. Bu Koronavirüs salgını bir kez daha gösterdi ki dünyadaki tüm dinlerin temsilcilerinin, onların ulularının, ermişlerinin, rehberlerinin ve her çeşitten görevli adamlarının tamamı insanlığa; şu an Korona’yla gece gündüz demeden mücadele eden, hastaların sağlığa kavuşması için kendi hayatını riske atan bırakalım doktoru, bir tek hemşire ya da tıp teknisyeni kadar olsun fayda sağlamamaktadır. Burada şu meseleyi de belirtmiş olmadan geçmeyelim: Komünist Küba, Karayipler’de dolaşan ve içinde Koronavirüs’le enfekte olmuş yolcular bulunan Amerika, Kanada gibi Kapitalist-Emperyalist ülkelerin kıyılarına yanaşmasına izin vermediği bir yolcu gemisinin limanına yanaşmasına ve hastalarıyla birlikte yolcularının özel bir hastaneye alınarak tedavi edilmesine rıza gösteriyor. Yani kendinden başka hiçbir devletin kabul etmediği, Korona’lı hastalar da bulunan yolcu gemisinin limanına yanaşmasına ve o yolcuların tedavi edilmesine izin veriyor. O yolcular ve hastalar ne kadar şanslı ki, çok büyük olasılıkla onlardan hiçbiri ölmeyecek. Onlara tıbbın son aşamasının ürünü olan tüm hizmetler sunulacak. Ne demiştik yukarıda? Küba, insanı sadece insan olarak görüyor, sömürü aracı olarak görmüyor. İşte bu sebeple de insanlara faydalı olmak, insanım diyen bir kişinin birincil görevlerindendir. Hani Hz. Muhammed de der ya; “İnsanların en hayırlısı, insanlara faydalı olandır.” Ayrıca bu Komünist Küba, İtalya’ya bir kargo uçağı dolusu tıbbi malzeme ile bu hastalıkla mücadelede uzmanlaşmış deneyimli doktorlar gönderiyor. Oysa hiçbir Avrupa ülkesi böyle bir yardımda bulunmuyor İtalya’ya. İşte insanlık budur, Küba’nın yaptığıdır… Peki Emperyalist Avrupa Devletleri nedir? Onlar insan kanı emicidir, sadece emperyalist çıkarlarının peşinde koşarlar. O çıkarların dışında hiçbir değer ve düşünce tanımazlar. Bakın bu konuda Sırbistan Devlet Başkanı ne diyor: “AVRUPA BİR MASALMIŞ “AB’nin salgın karşısında aciz politikasına bir tepki de üyeliğe aday ülkelerden Sırbistan’dan geldi. Devlet Başkanı Aleksandar Vucic’in Sırp halkına hitaben yaptığı konuşmada “Avrupa dayanışması diye bir şey yok. Sadece kâğıt üzerindeki bir masaldı. Çin Devlet Başkanına gönderdiğim mektupta ona sadece “değerli dostum” şeklinde değil “kardeşim” diye hitap ettim.” ifadelerini kullanması Brüksel için “Kral çıplak” değerlendirmesiydi.” (haber7.com/dunya/haber/295...) İşte gerçek bu… Avrupa böyle de Amerika’sı, Kanada’sı farklı mı? Onlar da en az bunlar kadar emperyalist haydutlardır. Hep söyleyegeldiğimiz gibi ABD Emperyalizmi, uluslararası emperyalist sistemin ağababasıdır. Bu sebeple de Che’nin deyişiyle; “İnsan soyunun başdüşmanı”dır. Türkiye özeline gelirsek; ayda 1 milyar 100 milyon gideri olan Diyanet’in ve onun sayıları 150 bine yaklaşan personelinin toplamının şu anda Korona’yla savaşan hastanedeki bir sağlık emekçisinin verdiği hizmet kadar olsun faydası yoktur. Hz. Muhammed muhakkak ki çağının devrimcisidir. O da aynen bizim gibi gerçek anlamda eşitce bir toplum kurmayı ideal edinmiştir. Rızıkta herkes eşit olmalıdır, demiştir. Sadece kendinize ve bakmakla yükümlü olduklarınıza yetecek kadar helal kazancınızın sonucu elde ettiğiniz malınız olacak, gerisini “infak” edeceksiniz, yani ihtiyaç sahiplerine dağıtacaksınız, demiştir. İşte bunlar bizim de amaçladığımız, bizim de uğruna mücadele ettiğimiz Komünist Toplumun ekonomi prensipleridir. Yani Hz. Muhammed de herkes ekonomik olanda bir anadan doğmuş kardeşler gibi eşit olacak, demektedir. Fakat içinde bulunduğu çağın yani Antika Tefeci-Bezirgân Sermaye Düzeninin egemenleri ve onların koyduğu kanunlar, kurallar yüzünden Hz. Muhammed bu prensiplerini hayata geçirememiştir. Yani gönlünde yatanı pratiğe geçirememiştir. Biz, İslam’ı, Kur’an’ı ve Hz. Muhammed’i bu yönüyle benimsiyoruz, savunuyoruz ve onun kurduğu dinin bu yönüyle gerçek temsilcisi biziz, diyoruz. Fakat İslam’ın bu yönü Hz. Ebubekir, Hz. Ömer ve Hz. Ali’nin halifeliğinin bitimiyle birlikte son bulmuştur ve artık okunmaz, okunsa da anlaşılmaz, anlaşılsa da savunulmaz duruma getirilmiştir. Bu sebeple de Hz. Ali sonrası İslam’ı savunanlar aslında gerçek İslam’ı değil, Muaviye İslamı’nı savunagelmişlerdir hep. Bugünkü İktidar da aynı Muaviye İslamı’nı savunmaktadır. Bu İslam’da Tanrı, Hz. Muhammed’in Tanrısı değildir, Para Tanrısı’dır. Ve bu Tanrı, her zaman söylediğimiz gibi, yanında başka bir Tanrının varlığına asla izin vermez. İşte mevcut iktıdar da Para Tanrısı’na tapındıkları için durup dinlenmeden rant peşinde koşmaktadırlar, vurgun, talan peşinde koşmaktadırlar, yüz milyarlarca dolarlık kamu malı aşırma peşinde koşmaktadırlar.Virüs salgını nedeniyle sözde koruma paketinin içeriğine bakıldığı zaman kimin kimler için varolduğunu daha net görebiliriz. Bunların ilahiyatçıları da, din adamları da, fetvacıları da hep kendileri gibidir. İşte bu sebeple bu avaneden halkımıza, milletimize zerre miktarda olsun fayda gelmez, zarardan, kötülükten, zulümden, ihanetten başka hiçbir şey gelmez… Zaten 18 yıldan bu yana ülkemizi ve halkımızı felaketten felakete sürüklemiştir bunlar. Bu en son Koronavirüs salgınında da birkaç gün öncesine kadar hiçbir tedbir almayıp salgının ülkemizde her geçen gün katlanarak artan bir şekilde yayılmasına sebep olmuştur. Bu virüs nereden gelmiştir ülkemize? 1- Avrupa’dan, 2- Umre Hacılarından… Daha önce de söylediğimiz gibi, Avrupa’yla her türden sınırımızı, kara, hava, deniz ulaşımı dahil, salgının başladığı ilk günden itibaren, yani 10 Aralık’tan itibaren kapatsaydı oradan Korona gelemeyecekti. 21 bin Umreciyi Suudi Arabistan’a göndermeseydi oradan da gelemeyecekti virüs. Doğu sınırlarımızı da kapatsaydı, oradan da gelemeyecekti. Böylece ülkemiz böyle bir tehlikeyle asla karşı karşıya kalmayacaktı… Ama bunlarda nerede o öngörü, nerede o halkı düşünme, milleti düşünme anlayışı… Bunların işi gücü vurgun, sömürü, rant… Bir de kendilerini iktidara getiren ABD Emperyalistlerine BOP Eşbaşkanlığı olarak hizmet, yani ihanet… Başka bir dertleri yok bunların. Dikkat edelim; bunların halkı kandırmakta kullandıkları biricik sermaye vardır: Muaviye Dini. Durup dinlenmeden bu dini alırlar satarlar. Kur’an diliyle söylersek, “İnsanları Allah’la aldatırlar.” Başka bir marifetleri yok… Bu felaket de geçecek elbette. Fakat ne gibi tahribatlar yapıp geçecek, yaşayıp göreceğiz. Dileyelim ki az bir hasarla atlatmış olalım bu felaketi…
··
68 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.