Kadınlar kıyafetlerini değiştirip duruyorlar, erkekler tepeden tırnağa seni gölgede tutmanın yollarını arıyorlardı. Zira senin kadın doktor: “Nâzım’ın teninin bir santimetresi bile güneş ışığına maruz kalmamalı!” diye buyurmuştu. Güneş yakıyordu. Her tarafı kapalı oturan bir tek sendin. Bej rengi pamuklu pantolon, şık gömlek, çorap ve mokasen ayakkabılarınla plajda uzanıyordun. Tüm neşe ve dinçliğine rağmen, bu el değmemiş köy plajında, bir sen böyle hastalıklı ve saçma bir görüntü içindeydin. Istırap çekiyordun. Çıplak kollarıma, bacaklarıma, sırtıma bakmaya alışamıyordun bir türlü. Hatta birkaç yıl aradan sonra beraber yaşamaya başladığımızda Arhipo-Osipovka’da plajda gölgeliğin altında otururken çekilmiş fotoğrafta benim mayolu halimi görünce makası eline alıp bacak kısmını kesmiştin. Herkesin bana baktığını düşünüyordun. Elinden gelse insanların gözünü bağlayacaktın. Herkesin uygunsuz davranışlarda bulunabileceği endişesi içindeydin. Sıkıntı çekiyordun, Nâzım bunu görebiliyordum. Ama senin için ne yapabilirdim ki?